Kuzey Kıbrıs’ta bu hafta futbol federasyonu olağanüstü toplandı ve genel kuruldan çarpıcı bir karar çıktı: Yaşadıkları sorunlara 45 gün içerisinde çözüm üretilmemesi halinde, federasyon Güney Kıbrıs futbol federasyonuyla birleşmek amacıyla başvuru yapacak.

Yaşadıkları sorunlarla neyi kastettiklerine geleceğiz fakat öncelikle Kuzey’de futbolun statüsünden bir miktar bahsetmek gerekiyor.

Kuzey Kıbrıs malum olduğu üzere uluslararası düzeyde tanınan bir ülke değil. Adayı çeşitli ülkelerarası organizasyonlarda, koalisyonlarda her daim Güney, yani Rum kesimi temsil ediyor. Kıbrıs Cumhuriyeti denilince dünya çapındaki bütün birliklerde Güney muhatap alınıyor.

Tabii futbolda da böyle. UEFA, FIFA üyelikleri Kuzey’i kapsamıyor, ada futbolda da büyük organizasyonların tamamına Güney’le katılıyor. Rum kesimiyle.

Bu nedenle UEFA ve FIFA’nın regüle ettiği kuralların, yasal mercilerin Kuzey’de hiçbir hükmü yok. Mesela futbol transferinde Kuzey Kıbrıs’ın bağlı olduğu herhangi bir ülkelerarası karar verici, norm koyucu bulunmuyor. Yine aynı şekilde enternasyonal bir tahkim mekanizması da çalışmıyor.

Bu şu demek, bir futbolcunun Kuzey Kıbrıs’taki bir kulüpten dünyanın herhangi bir yerindeki bir başka kulübe transferinin önünde tarafların vicdanları dışında bir engel yok.

Haliyle kulüpler sürekli bir istikrarsızlık içerisinde. Elde futbolcu tutulamadığı gibi, yapılan yabancı oyuncu transferi de sürekli sallantı halinde. Futbolcu biraz iyi oynarsa ve özellikle de Türkiye’deki transfer dönemi yaklaştıysa Kıbrıs takımlarının vay haline.

Öyle büyük kulüplere filan vardırmaya hiç gerek yok, Türkiye Bölgesel Amatör Ligi’nden bile Kıbrıs’a gelen yabancılara rağbet çok. İş bir noktadan sonra transferi geride bırakıp ‘yağmalamaya’ kadar varıyor.

İşte Kuzey Kıbrıs kulüplerini isyan ettiren de bu durum. 45 gün içerisinde Türkiye ile Kıbrıs arasında imzalanabilecek özel bir anlaşma veya olası bir kanun değişikliğiyle bu yağmanın önüne geçilmesini istiyorlar.

Aksi takdirde Güney’le birleşmeyi, UEFA’nın hem kulüpleri, hem de oyuncuları bağlayan şemsiyesinin altına girmeyi düşünüyorlar.

Federasyon genel kurulu ve kulüpler birliğinden gelen bu önemli açıklama sonrası devreye hemen Kuzey Kıbrıs hükümeti girdi ve Spordan Sorumlu Bakan Serdar Denktaş ivedilikle çözüm üretilmesine çalışılacağını belirttikten sonra her iktidar sahibi gibi üstü kapalı bir biçimde Kuzey kulüplerine parmak sallamayı ihmal etmedi: ‘Haklıyken haksız duruma düşmemek lazım.’

Serdar Denktaş istediği kadar parmak sallasın, ben aynı adayı paylaşan iki halkın neden sahada ve tribünde yan yana durmadığını anlayamıyorum. Niçin Kuzey ve Güney kulüpleri ortak bir ligde mücadele etmesin?

Sadece Kuzey’in Güney’e ‘illallah ettik, bizi de alın’ demesi de değil mesele. İki ülkenin futbol temsilcilerinin ortak bir zeminde, müşterek bir organizasyonda bir araya gelmesi aslında pekâlâ mümkün. Çünkü bu zeminde oluşacak rekabet hem kulüplerin daha büyük bir gelir elde etmesini, hem de oyunun kalitesini bir üst seviyeye taşımasını sağlayacaktır.

Düşünsenize, Kuzey’in ve Güney’in iddialı takımlarının karşılaşmasının Yunanistan ve Türkiye’de bile izleyicisi olacaktır. Bu da dediğim gibi rekabete dayalı, daha saygın ve daha büyük gelirlere sahip bir lig anlamına geliyor.

Tabii, hemen akla ‘peki ama tribünlerde oluşabilecek şiddet nasıl önlenecek’ sorusu geliyor.

Şiddeti pazarlamaktan imtina ettiğiniz ve güvenlik tedbirlerini laf olsun diye almadığınız sürece pekâlâ şiddetten uzak bir Kıbrıs Ligi mümkün.

Daha oynanmamış bir maçın şiddetle son bulacağı paranoyasına teslim olmak, adadaki iki halkı birbirine düşman göstermekle yıllardır meşgul olan zihniyeti bir noktada kabullenmek anlamına geliyor. Ki zaten Kıbrıs sorununun temelinde de bu kabullenme yatmıyor mu?

Hasılı kelam, biz Türk takımlarının Kuzey Kıbrıs’ı yağmalaması son bulsa bile Kuzey-Güney ortaklığında bir Kıbrıs Ligi istiyoruz.

İktidar sahiplerine rağmen mümkündür, mümkün olsun.