Bir kişinin ölüm nedenini belirlemek için yapılan otopsinin bilimsel kriterlere göre yapılması önemli. Bu olmazsa tartışmalı durumlar ortaya çıkıyor. Prof. Dokgöz, “Kusursuz Cinayet” adlı kitabında otopsinin önemine dikkat çekiyor. Prof. Dokgöz “Adaletin sağlanmasında otopsi çok önemli” diyor.

Otopsi insanlık tarihine bakıştır
Fotoğraf: Freepik

Sibel BAHÇETEPE

Adli Tıp Uzmanı ve BirGün çizeri Prof. Dr. Halis Dokgöz, adaletin sağlanması ve gerçeklerin ortaya çıkmasında otopsinin önemine dikkat çekerek "Hekimliğin varsayımlar ve dogmalardan sıyrılıp gerçeklere dayanan bilimsel modern bir tıp paradigması ile yoluna devam etmesinin otopsi ile başladığını söyleyebiliriz" diyor.

Gerek adli raporlar, gerekse adli otopsilerin bilimsel standartlara uygun koşullarda yapılması gerektiğini vurgulayan Dokgöz, “Kusursuz Cinayet" adlı son kitabında otopsi ile ilgili merak edilen soruların yanıtlarını, deneyimleri ve araştırmaları ile anlatıyor. Dokgöz ile son kitabı üzerine konuştuk.

İLK OTOPSİ

Kitabınızın adı neden ‘Kusursuz cinayet’?

‘Kusursuz cinayet’ ama cinayetin kusursuzluğu veya gizeminden daha çok kusurun bizzat cinayetin kendisi olduğu gerçeğini topluma yansıtmak için kitabı adını “Kusursuz Cinayet” koydum. Kitap 20 farklı bölümden oluşuyor.

Otopsi neden önemli?

Ölen bireylerin en son haklarının teslim edildiği çok önemli bir tıbbi işlem otopsi. Otopsinin tarihine baktığımızda bir yandan da insanlığın tarihine de bakmış oluyoruz. Hekimliğin varsayımlar ve dogmalardan sıyrılıp gerçeklere dayanan bilimsel modern bir tıp paradigması ile yoluna devam etmesinin otopsi ile başladığını söyleyebiliriz. Adli amaçlı ilk diseksiyon yani vücudun kesilerek organlar ve sistemlerin incelenmesi 1286 yılında İtalya’da çıkan bir veba salgını nedeniyle ölen bir kişiye Papanın izin vermesiyle bir doktorun yaptığı otopsiye ilişkindir.

Bilinen ilk kapsamlı otopsi ise 1302 yılında Bologna’da zehirlenme şüphesi ile ölen bir kişiye Dr. Bartolomeo di Varignana başkanlığında birden fazla doktorun katılımıyla gerçekleşmiştir. Ülkemizde 1. Abdülmecit tarafından 1841 yılında bir ferman çıkarılmış ve prangalı mahkûm cesetleri üzerinde diseksiyon yapılmasına izin verilmiştir. Abdulhakzade Hayrullah Efendi, 1843 tarihli Makalat-ı Tıbbiye adlı eserinde, Dr.Bernard’ın Avusturya Hastanesi’nde başına sırık düşmesi sonucu ölen Sırp uyruklu bir kişiye ilk olarak otopsi yaptığını bildirmektedir.

Prof. Dr. Halis Dokgöz

ATK YAPISI TARTIŞMALI

Günümüzde yapılan otopsi işlemleri ve raporları genellikle tartışmalı. Neden?

Gerek adli raporlar, gerekse adli otopsilerin bilimsel standartlara uygun koşullarda yapılması kadar adli tıbbi uygulamaların uluslararası kılavuzlar, sözleşmeler, tıbbi uygulamalar, kanıta dayalı analizler ve bilimsel literatürlere uygun olması zorunluluğu bulunuyor. Bu durum söz konusu olmadığında tartışmalı durumlar ortaya çıkıyor.

Gerek ATK’nin, gerek üniversitelerin yapısı nasıl olmalı?

Adli Tıp Kurumu (ATK), Adalet Bakanlığı’na bağlı olup özerk bir yapısı bulunmamaktadır. Atama ve yükseltme yönetmeliği de bulunmuyor. Yani kurumsal yapı içinde bir liyakat sistemi barındırmıyor. Ayrıca bu yapıya benzer bir kurumsal yapının benim bildiğim dünyada da bir örneği yok. Bir parçası olduğumuz dünyada ülkemize uygun bilimsel standartları ve liyakatı barındıran bir yaklaşım zorunlu görünüyor. Ayrıca mahkemeler bilirkişi kurumu olan üniversitelerden daha çok yararlanmalıdır. Çünkü üniversiteler doğası gereği bilimsel gelişmelerin yoğun yaşandığı ve izlendiği yapılardır.

Gerek anatomi gerek adli tıp bilimi için ülkede yeteri kadar kadavra var mı?

Ölüler canlıları eğitir ve her temas iz bırakır. Kadavralar ve üzerinde yapılan tıbbi diseksiyonlar tıp eğitiminin vazgeçilmez unsurlarıdır. Özellikle tıp fakültesi öğrencilerinin anatomi bilgisi edinme organları ve sistemleri öğrenmesi için bu diseksiyonlar şarttır. Kadavra ihtiyacı devam ediyor. Bu konuda ulusal kadavra bağışı kampanyası yapılmasının yararlı olduğu kanısındayım. Kadavra görmeyen bir tıp fakültesi öğrencisinin hep eksik olacağı kanısındayım.

∗∗∗

KİMLİKLENDİRME ÇOK ÖNEMLİ

Prof. Dokgöz, deprem, sel gibi kitlesel felaketlerde otopsi yapılmadan cesetlerin gömülmesi kimliklendirme aşamasında neler yapılması gerektiğine ilişkin ise şunları söylüyor: "Enkaz altında kalan on binlerce insanla birlikte arama ve kurtarma faaliyetleri, cenazelerin ailelere teslim edilme şekli, ölen binlerce insanımızın kimliği belirsiz olarak kimsesizle mezarlığına defnedilmesi, ölüye saygı ve onurlu bir şekilde gömülme hakkı meseleleri tartışılmaya başlandı. Kimliklendirme süreçlerinde görevlendirme ve sorumlulukların yanı sıra çalışmalara ait yapılacakların belirlenmesinde kullanılacak tüm verilerin doğru uygun bir şekilde toplanması, karşılaştırma için saklanması, tüm bilgilerin bir araya getirilmesi, değerlendirilmesi ve paylaşılması için gerekli yasal çerçeve gözden geçirilmeli. Bunun yanı sıra meslek odalarının, uzmanlık derneklerinin katılımı ve denetimine açık bir ortama ihtiyaç var. Felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi için; içinde adli tıp uzmanı, adli diş hekimi, adli antropolog, patolog, adli genetik uzmanı, otopsi teknisyeni, psikolog gibi uzmanların olduğu ilgili süreçleri gerçekleştirecek ve yönetecek merkezi ve bölgesel ekip oluşturulması şarttır."