Tarihi boyunca büyük güçler arasındaki savaşın merkezi olan Afganistan’da yeni dünya düzeni şartlarında “Büyük Oyun” geri dönüyor. Ancak bu sefer büyük bir oyuncunun katılımıyla, yani Çin’in…

Oyun başlarken

İKBAL DÜRRE
Doç. Dr., Moskova Devlet Üniversitesi

Rusya ve Britanya arasında 19.yy’dan beri hâkimiyet savaşının yaşandığı, “Büyük Oyun” denilen dönem ile 20 yy’ın sonunda SSCB’nin dağılma sürecini hızlandıran bir savaşın merkezi sayılabilecek Afganistan’a, Büyük Oyun geri dönüyor. Ancak bu sefer yeni dünya koşullarında ve büyük bir oyuncunun katılımıyla… Bu yeni aktör dünyanın yükselen gücü Çin.

Gerçekleştirildiği takdirde ABD’nin dünya ticaretindeki hegemonyasına ciddi şekilde engel olabilecek “Bir Kuşak Bir Yol” projesi ile Rusya’nın Avrupa ve güney hattında artan askeri ve hammadde tedariki kaynaklı ekonomik etkisini dizginlemek gerektiği zaten Washington’daki yetkililer tarafından dile getiriliyor. En son Brüksel’de yapılan NATO toplantısında bu anlamda son nokta konuldu. “Çin ve Rusya, en büyük rakip ve en büyük düşman” ilan edildi. Bu ülkelere karşı uygulanan ekonomik tedbir ve yaptırımlar, iki ülke için farklı şekilde de olsa yıllardır devam ediyor.

ABD her şeyi bırakıp, apar topar bölgeyi terk ederken, bu sırada özellikle hafızalara kazınan Kabil Havaalanı’ndaki görüntüler, bir yenilginin göstergesi. Kaldı ki bu yenilgi sadece ABD’nin değil, bütün müttefiklerinin yenilgisi sayılmalı. Ancak başta belirttiğim hususlar dikkate alındığında; olayı, topyekûn ABD’nin bir yenilgisi, emperyalizme karşı kazanılmış bir zafer vb. şeklinde algılamak çok yüzeysel bir yaklaşım olur.

EMPERYALİZMİN İLK YENİLGİSİ

Savaşı kazanmak için muharebenin kaybedilmesi gibi bir yaklaşım, sanki daha mantıklı. Tabii ki bundan savaşın muhakkak kazanılacağı anlamı da çıkmamalı. Kaldı ki kimilerine göre emperyalizm, bölgedeki ilk yenilgisini 8 Ocak 2020’de İran’ın ABD üslerine yaptığı roket saldırılarına gerekli cevabı verememesiyle aldı. Obama’nın “savaşları bitirme sözü” ile buna siyasi ömrü yetmeyen Trump’ın mirasını sahiplenmek isteyen Joe Biden’ın, olayı yüzüne gözüne bulaştırdığı bir gerçek. Hatta çekilme görüntüleri, ABD’nin Vietnam’dan çekilme görüntülerine de benzetildi.

Ama unutulan önemli bir gerçeklik var, o da şu: ABD, Vietnam Savaşı’nı kaybedip, orayı terk ettikten 16 yıl sonra dağılan ABD değil, onlara karşı mücadelede eden Vietnamlılara en büyük desteği veren SSCB oldu. Yani zafer çanları çalmak için henüz erken. Onun yerine “Afganistan’da çanlar kimin için çalacak” sorusunu sormak daha yerinde. ABD’nin Afganistan’a müdahale planlarını, Türkmenistan gazı vb. ekonomik birtakım gerekçelerle, 11 Eylül 2001 saldırısından çok daha önce yaptığı biliniyor. İkiz Kule saldırısı sadece bu olayı hızlandırdı. O dönemlerde ve yakın bir zamana kadar Washington’ın dünyanın değişik noktalarındaki çıkarlarını korumak için askeri müdahale yolunu seçtiğini ama artık bundan vazgeçip yerel güçlere teknolojik ve finansal destekle bu çıkarlarını savunmaya devam edeceğini zaten yeni doktrinleri olarak açıkladılar. Bunun hem maddi hem de kendi vatandaşlarının can kaybını önlemek açısında daha mantıklı bir yol olduğunu Biden göreve geldikten hemen sonraki söylemlerinde ve 11 Eylül tarihli konuşmasında dile getirdi.

KONTROLLÜ KAOS

Bir başka önemli husus da ABD’nin en uzun süreli savaşını, düşmanını güçlendirerek bitirmeyi tercih etmesi… Kastettiğim sadece bıraktıkları silahlar, teçhizat vb. değil. Çok daha önemli gördüğüm diğer bir husus, 12 Eylül 2020’de başlatılan Katar’ın başkenti Doha’daki barış görüşmeleri… Doha görüşmeleri süreci Taliban’ı dünya kamuoyu gözünde, belki de daha önemlisi Afganistan kamuoyu ve güvenlik güçlerinin gözünde büyüten bir dönüm noktası olmaktan öteye gitmedi. Sonuç itibarıyla Doha süreci, Taliban’ın ülkeyi tamamen ele geçirmesinin sürecini hızlandırdı. Bu anlamda bir devir teslim t renine dönüştü. Peki, amaç ne? Kontrollü bir kaos bölgesi yaratmak… Burada vurgu “kontrollü” kelimesinden çok, “kaos” kelimesine yapılmalı. Çünkü belli ki nasıl kontrol edileceğine dair mekanizmalar daha tam netleşmiş değil. Başlangıç aşamasında bunun pek önemi de yok. Kaos teorisinin en önemli özelliği, kaosların aslında kaotik olmadığıdır. Öngörülemez bazı sapmalara rağmen çoğu zaman birtakım güçler tarafından kontrol altında olan ya da kontrol altına alınabilecek süreçlerdir. Burada önemli olan kontrolü kimin alacağı… Bazen hesaplar tutmayabiliyor. Bu anlamda akla gelen ilk soru, bölgede kontrol Çin ya da çok daha düşük bir ihtimal Rusya’ya, ”en kötü” senaryo ise Çin-Rusya işbirliğinin kontrolüne geçebilir mi? Burada kontrol kelimesinden “imparatorluklar mezarlığı” olarak bilinen Afganistan’ın fiili olarak kontrolü değil, bölgeyle bağlantılı jeopolitik ve ekonomik süreçlerin kontrolü anlaşılmalı.

Belli ki bu anlamda ABD’nin hesabı bölgede ciddi bir potansiyeli olan “radikal İslam” ideolojisi.

Afganistan’ı çevreleyen ülkelerdeki Müslüman nüfus, Müslümanlığın merkezi olan Arap dünyasından çok daha fazla. Emperyalist mantık açısında bu aynı zamanda “harekete geçirilmemiş” Müslüman nüfus.

Washington, Afganistan’da ilk baştan itibaren birbirlerine alternatif planlarla hareket etti. Askeri ve ekonomik etki alanı yaratmak, olmadı, şu anda yaptığını uygulamak… Ama bu alternatifli planlarının hiçbirinde bölgeye huzur ve demokrasi getirmek gibi bir önceliği yoktu. Bilindiği gibi beklenti yaratıp, çıkarlarıyla uyuştuğu ölçüde beklentilere cevap vererek, etki alanlarını büyütüp kendi çıkarlarını kalıcı hale getirmek, emperyalist yaklaşımın özüdür zaten.

RADİKAL İSLAM BOMBASI

Yeni dünya düzeninin çok kutuplu olacağı artık netleşti. Bütün göstergeler bunu işareti. Bu yeni kutuplaşmada Batı için en kötü senaryolardan biri, askeri ve ekonomik olarak Rusya- Çin, zamanla bazı koşulların değişip belli şartların oluşması halinde Çin-Rusya-Hindistan yakınlaşması. Bu açıdan bakıldığında, “radikal İslam bombası”nın pimini çekip bırakmak için Afganistan’da bütün şartlar oluştu(ruldu).

Bunlara karşı görüş olarak, Taliban hareketinin değişip zamana ayak uydurarak uluslararası ilişkiler sisteminin doğal bir üyesi olacağı ve böylelikle bölgesinde hiçbir potansiyel tehlikeye platform oluşturmayacağını ileri sürenler de var. Bu sava göre, Taliban tam tersi olarak bu türden radikal, köktendinci tehlikelere karşı mücadele edip engel olacak. Bunun için de köktendinci örgütün son dönemlerdeki açıklamaları baz alınarak öngörüler de bulunuluyor. Görünen o ki, bu tür yaklaşımlar aşırı iyimser ve gerçekçi değil. Afganistan’da pandoranın kutusu açıldı. Burada yaşanacak olanlar sadece bu ülkeyi değil bütün bir bölgeyi etkileyecektir.