İguana Tokyo filmiyle Altın Portakal’da seyirciyle buluşan Kaan Müjdeci, “İguananın oynayış stili bütün filmin ritmini ve oyunculuk şeklini belirliyordu. Filmin bütün hareket yapısını ona göre ayarladım” diyor.

Oyuncu iguana
Fotoğraf: MUBI

Işıl ÇALIŞKAN

Gerçekle fantezi arasındaki ince çizgi bulanıklaşmaya başladığında, bir bilgisayar oyunu yaşadığınız alanı kontrol edip gerçek hayatınızı yeniden tanımladığında ne olur?” Kaan Müjdeci’nin ikinci uzun metraj filmi Iguana Tokyo’da bu sorunun cevabı aranıyor. Filmin yönetmen ve senaristliğini üstlenen Müjdeci’nin merakla beklenen filmi dünya prömiyerini 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptı. Tokyo’da yaşayan ailenin hayatını konu alan filmden Meral Efe Yurtseven ve Yunus Emre Yurtseven, Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’ne değer görüldü. Müjdeci ile filmini konuştuk.

Çalışmalarınızda hayvanlar mutlaka bir rol alıyor. Burada başrolde bir iguana var. Neden iguanayı tercih ettiniz?

Ben çalışmalarımda bir hayvandan yararlanacağım zaman, hayvanın nasıl oynaması gerektiğini veya hangi duyguyu vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu da filmin içindeki psikolojik yapıya eşleştirmeye çalışıyorum. İguana çok eski bir hayvan. Görüntüsüyle, yapısıyla dinozora benziyor. Böyle bir görüntü, böyle bir yapı insanın iç dünyasını anlatmak için önemliydi. Bunun yanında iguananın o soğuk oynayışı, bakışı, olaylara olan tepkisi, aynı zamanda tepkisizliği filmdeki diğer oyuncularla da eşleşiyordu. Saadet iguana gibi oynuyordu, iguana Saadet gibi oynuyordu. Ertan ve Tokyo da iguana gibi oynuyordu. Böylece iguananın oynayış stili bütün filmin ritmini ve oyunculuk şeklini belirliyordu. İguanayı seçtikten sonra da filmin renk skalasını ve bütün hareket yapısını iguanaya göre ayarladım. Sonrasında da böyle bir film çıktı.

Gerçekle fantezi arasındaki hayatı sorgulatan ince bir çizgide duruyor film. Bir oyunla ortaya koyma fikri nasıl ortaya çıktı?

Sivas filminde hep evin dışındaydım ve oradaki Aslan adlı karakterin doğayla, diğer insanlarla, erkeklerle olan ilişkisini inceledim. Böyle bir durumda önümde bomboş ve dev bozkırlar vardı. İguana Tokyo’da benzer durumu yani insanın iç dünyasını incelemek istedim ve eve girmek istedim. Eve girdiğimde ise dört tane duvar vardı. Ev sinemada çok kullanılan bir alandı. "Bu alanı nasıl genişletebilirim nasıl sınırsızlaştırabilirim?" diye düşündüm ve burada da oyun karşıma çıktı. Çocukken evde en küçük oda benimdi ve annem babam doğal olarak daha büyük bir odada uyuyordu. Ben de çocukken "Evi yönetmek için en büyük odaya sahip olmak gerekiyor" diye düşünüyordum. Tüm bunları üst üste koyunca İguana Tokyo ortaya çıktı. Tokyo’yu tercih etmemin sebebi ise teknolojik olarak ilerde olması ve mimari yapısının ilgimi çekmesiydi. Bu da tam filmdeki oyuna uyuyordu. Oyun da Tokyo’daki mimariye, karakterler de iguanaya. Böylece üst üste bir ahenk yakalamaya çalıştım.

Kaan Müjdeci. (Fotoğraf: Emre Ünal)Kaan Müjdeci. (Fotoğraf: Emre Ünal)

İZLEMEK İSTEDİĞİM FİLMLERİ ÇEKİYORUM

Filmde kullandığınız anlatım stratejilerinin ana akım seyirciye ulaşması için bir handikap oluşturacağı endişesi taşımadınız mı?

Filmlerimde artık böyle bir endişe taşımam, bu zamandan sonra çok mümkün değil. Ne yaparsam yapayım (kendi yazdığım senaryolardan bahsediyorum) kendi izlemek istediğim filmi çekeceğim. Filmlerim de kendi izleyicisinin içinde yer bulsun.

Filmdeki bir karakterin adı hem Tokyo hem de film Tokyo’da geçiyor. Filmin Tokyo’da geçiyor olmasının nasıl bir önemi var?

Tokyo’da geçmesi çok önemli çünkü film başka bir yerde (belki Kore’de olurdu) geçemezdi. Teknolojinin bu kadar ilerde olduğu, insanların yalnızlaştığı, bu kadar geleneksel bir aile yapısının olup aynı zamanda da çok gelenek dışı aile yaşamlarının olduğu bir yer Tokyo. Mimarisi de bu oyuna çok uygun. Evlerin odaları karelerden ve Tokyo ev içi geleneksel mimarisi aynı zamanda kapanan açılan kapılar ve bir anda genişleyen odalar… Japonya’da kapsül mimarisi tasarımlar da var. Yenilikçi mimar Kisho Kurokawa, ilk kapsül mimarisi tasarımı olan Nakagin Capsule Tower yani Nakagin Kapsül Kulesi’ni Japonya’da 1972’de inşa ederek oldukça ilginç ve yenilikçi bir esere imzasını atmış. Filmi yaparken tüm bu unsurların birbirine uyum sağlamasını yakalamaya çalıştım. Bunun için de tüm katmanların şehir ve mimari katmanı, atmosfer katmanı gibi her birini üst üste geçirdiğimizde, bunu Tokyo şehri en uygun şekilde karşılıyordu.

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ardından Antalya’nın film konusundaki öneminden bahsettiniz. Bu özel ilişkiden de biraz bahsedelim mi?

Benim ilişkim filmle, sinemayla ve sektörle. Sinemanın da kalbinin atabildiği yer gördüğüm kadarıyla Antalya. Aslında ülke sinemasının kalbi nerede atıyorsa ben de orayla ilişkide olan bir insanım.

Film Altın Portakal’dan En İyi Sanat Yönetmeni ödülünü aldı. Bu ödül sizin için ne ifade ediyor?

Meral Efe Yurtseven ve Yunus Emre Yurtseven büyük bir risk aldılar ve filme çok büyük emek verdiler. Benim ve onlar için ilginç bir deneyimdi.

Sonuçların adaletli olduğuna inanıyor musunuz?

Sonuçların adaletli olması mümkün değil. Çünkü bu gayet kişilerin kendi penceresinden olaya baktığı bir durum. Jüri kendi en iyisini seçiyor. Dolayısıyla adalet beklentisi burada yanlış. Ancak adalet yerine dengeli diyebiliriz. İnsanları filmimizi sevmediği için suçlayamam ve filmimde görmelerini istediğim şeyi görmedikleri için de onlara ithamda bulunmayı doğru bulmuyorum. O yüzden verilen kararlarla ilgili bir problemim yok.

Eğer benim beklentimi soruyorsanız daha vizyoner, cesaretli olabilirlerdi. Mesela Burak Çevik’in ödüllendirilmesine kişisel olarak üzüldüm. Bana göre LCV filminin de senaryo ve diyalog kalitesi çok yüksekti. Sinemanın farklı alanlarının desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

SANSÜR YASASI’NI ÇIKARANLARA ÜZÜLDÜM

Sansür Yasası Meclis’ten geçti. Neler söylersiniz?

İnsanlar her zaman böyle durumlarda “Eyvah ne yapacağız?”, “Nasıl olacak?” diye konuşuyor. Aslında bunun sonuçlarının bu yasayı çıkaranlar için daha büyük sorunlar doğuracağını düşünüyorum. İnsanların hava aldığı, insanların kendilerini rahat hissettikleri bir alan internet. Burayı da kısıtlarsanız insanlar hava alamaz ve daha büyük sorunlarla uğraşmak zorunda kalırlar. Ülke açısından üzücü bir durum. Bu yasayı çıkaranlar adına üzüldüm.