Özel tiyatrolar insanların özgürlük alanı

ANIL ATAŞ

2016 yılının Kasım ayında bir grup sanatsever arkadaşın bir araya gelmesiyle kurulan Adalar Sanat Atölyesi, 7’den 70’e tüm sanat sevenleri ve evrenin ahengi içerisindeki yerini, sesini, rengini keşfetmek isteyenleri bir araya getirmeyi hedefliyor. Servet Erkan ve Irmak Batı Onay ile Adalar Sanat Atölyesi’nin tiyatro grubu ve özel tiyatrolar hakkında konuştuk.

Öncelikle kendinizden ve atölyenizden biraz bahsedebilir misiniz?

Servet Erkan: Biz Adalar Sanat olarak 2016 yılında açıldık. Eskişehir’in ilk sanat atölyesiyiz. Atölye, kurs, akademi ayrımını sağlamak için 5-6 yıldır uğraşıyoruz. Kurs ve akademinin ortasında bir yerde durduğumuzu anlatmak için çok zaman kaybettik, hala da anlatıyoruz bunu. Farklı oyunlara, gösterilere ev sahipliği yaptık. Tiyatroyla ilgili Irmak hocamız ile birlikte çalışıyoruz. Tiyatroyla ilgili sorulara kendisiyle devam edebiliriz.

Öncelikle şunu sormak istiyorum: Sanatın birçok alanında zorluklarla karşı karşıyayız; engellemeler, baskılar vs. Buna rağmen tiyatro, diğerlerine nazaran çokça ilgi gören bir sanat dalı diyebiliriz. Tiyatronun gördüğü bu yoğun ilgiyi nasıl açıklayabiliriz?

Irmak Batı Onay: Aslında cevabını söylediniz. İnsanlar o kadar çok baskı altında kalıyor ki, bir yerden sonra insanın ruh halinde bir patlama meydana geliyor ve deşarj olmaları gerekiyor. Bu yüzden de müziğe, resme, tiyatroya yöneliyor insanlar. Sanatın amacı da budur zaten. Sanat yapan insanın muhalif duruşunun sebebi de bundan kaynaklanıyor aslında. Çünkü bu kadar çok baskı altında kalan hiçbir insan buna katlanamaz. Türkiye şartlarında sanat daha da bastırılmış bir haldeyken, buna ters tepki olarak, insanların baskılanan unsura olan ilgisinin daha da artması yine tabii ki de buna bağlanıyor.

Bugüne kadar bir tiyatro atölyesi/topluluğu olarak yaşadığınız zorluklardan bahsedebilir misiniz?

Şöyle, mesela üniversite tiyatrolarında dahi, yani en özgür tiyatro yapılabilecek alanları düşündüğümüzde bile oyun seçerken mutlaka, “Aman ucu bir yere dokunmasın, politik bir şey söylerken dikkat edelim. Çok da göze batmayalım” ya da “Politik bir duruş sergileyeceksek bunu biraz üstü kapalı yapalım, göze parmak şeklinde yapmayalım” gibi bir durum ortaya çıkabiliyor. Çünkü hepimizde, “Aman birine bir şey değdirmeyelim, aman dikkat çekmeyelim” korkusu var sanat yaparken. Maalesef ki böyle olabiliyor. Bu durum üniversite tiyatrolarında da, özel tiyatrolarında da oluyor. Devlet tiyatrolarından bahsetmeme gerek bile yok, orada zaten bu konulara artık hiç değinilmiyor bile. O yüzden insanlar devletten ziyade özelleri tercih ediyorlar.

Hazır devlet tiyatrolarından da bahsetmişken, sanatın kamusal yanından nasıl söz edebiliriz? Şehir ya da devlet tiyatroları ne kadar öneme sahip, bu noktada nerede duruyor?

Devlet tiyatroları çok fazla konservatif eğitim verdiği için aslında bir yerden sonra kilitleniyor: Hem oyunculuk açısından, hem düşünce yapısı açısından, hem seyirciye vereceği bilgi açısından; bir yerden sonra daha fazla vermiyor. Sadece görsel bir güzellik haline geliyor. Ama “atölyelerde” istediğin kadar saçmala, istediğin kadar muhalif ol; burada kafanı baltayla ezecek bir durum yok. Burada istediğini söyleyebilirsin, burası özgürlük alanı. Kamu tiyatrolarından farkımız bu zaten. Devlet tiyatroları ne yazık ki yönetimle paralel gittikleri için bu sıkıntıyı yaşamaya devam edecekler.

Peki bu durumu Eskişehir özeline indirgersek, Eskişehir Şehir Tiyatroları hakkında neler diyebiliriz?

Servet Erkan: Ben beğeniyorum ama genel anlamda şöyle söyleyeyim: etliye sütlüye karışmadan işlerini yapıyorlar. Ben sanatın muhalif olursa sanat olduğunu düşünüyorum. Bu özgürlük çok fazla yok ama tabii ki oradaki oyuncular, eğitmenler çok iyiler. Sürekli üretiyorlar, çalışıyorlar. Bunla ilgili bir sorun yok ama ben genel anlamda sanatın bir kalıba sıkışmasına karşıyım. O da bir devlet kurumu, dolayısıyla bunun tiyatronun başlangıcındaki o muhalif yapıya ters olduğunu düşünüyorum.

Belediyenin ücretsiz kursları, seminerleri, çok cüzi rakamlardaki bilet fiyatları insanları birazcık oraya çekiyor. Bunun karşısında özel tiyatrolar nasıl bir mücadele içerisinde?

Ben gösteri ve dinleti ücretlerinin düşük olmasına karşı değilim. Ama eğitim konusunda insanları bağlayabilecek bir meblağın olması gerekiyor. Bedava olduğu zaman insanlar kayıt olup ikinci hafta gelmiyor, pek ciddiye almıyor. Atıyorum 10 kişilik bir gruptan 2 kişi gelmezse onların gelmeyişi diğer 8 kişiye yansıyor. Onların emeği de arada gidiyor.

Devlet tarafından özel tiyatroların desteklenmesinin öneminden bahsedebilir miyiz?

Bu konu çok önemli. Çünkü biz devlet tiyatrolarıyla rekabet edemeyiz. Kim iyi, kim daha özgün gibi bir rekabetin olması için manevi imkanların sunulması lazım. Biz bir oyun hazırlasam oynayacak salon bulup bulamayacağımız meçhul. Bulsak bile 700-800 lira para isteyecekler. Bu bileti kaça satacağız? Kostümü, makyajı, dekorları nasıl halledeceğiz? Rejiyi nasıl ayarlayacağız? O yüzden de yerel yönetimlerin özel tiyatrolara desteğinin olması gerekir. Biz sokakta da sanatımızı sergileyebiliriz, kendimize alternatif yerler de belirleyebiliriz sonuçta belediyeye ihtiyacımız yok yani ama bu noktada da problem çıkıyor. Örnek veriyorum sokak müziği ya da pandomim vs. yapmak istiyorsun ama saat 9’dan sonra yapamazsın. Yaptığın zaman da belirlenen yerde yapacaksın. Bu sokak sanatının karakterine aykırı bir durum. Yani ben seni eleştireceğim ama “Sana zahmet şu köşede eleştirir misin?” gibi bir şey olamaz. Ben eleştirimi yapacaksam tam belediyenin önünde gözlerinin içine bakarak bunu yapacağım yani.