“Keyfilik üniversite duvarlarından giremez” dediysek laf olsun diye demedik. Gerçekten giremez. Girerse ne olur? Üniversite o kararı paçavraya döndürür, kadük eder. Her zaman böyle olmuştur. Boğaziçi bir tarihi tekrarladı, onurla. Hocasıyla, öğrencisiyle...

Padua’da başladı, Boğaziçi’nde sürdü: Üniversiteye asla gem vuramazsınız

Mehmet ERDEM

Öncelikle belirteyim, Boğaziçi Üniversitesi’nin bilim ahlakına sahip hocaları da öğrencileri de kendilerine karşı yapılan dayatmaya direnerek üniversite direniş tarihinde çok ama çok saygın bir yer edindiler. Buna kuşku yok. Keyfilik üniversite duvarlarından giremez. Bunu bir kez daha kanıtladı Boğaziçili direnişçiler.

Tarih yaptılar demeyeceğim, daha iyisini yaptılar. Unutulduğu sanılan bir tarihi hatırlattılar, o geleneği sürdürdüler. Erken seçim planları, Melih Bulu adlı zatın bir kâğıt gibi buruşturulup kenara atılmasında rol oynamış da olsa, altı ay süren bu kararlı itiraz olmasaydı iktidar bunu yapma gereğini duymayacaktı. Bunlar rahat durmaz, şimdi yine özel olarak Boğaziçi’nin genel olarak da üniversitenin ruhuna aykırı başka bir atama yaparlar. Ama olsun ulaşılan sonuç küçümsenemez. Direnenlere selam, sevgi.

BİLİYORUZ Kİ DİYORUZ

“Keyfilik üniversite duvarlarından giremez” dediysek laf olsun diye demedik. Gerçekten giremez. Girerse ne olur? Üniversite o kararı paçavraya döndürür, kadük eder. Her zaman böyle olmuştur çünkü. Yıl 1507, On Altıncı yüz yıl yani, İtalya’da Padua Üniversitesi’nde işte bu, Bulugiller familyasından sözde akademisyenler durup dururken yıllardır kutlanan, öğrencilerin de her yıl sabırsızlıkla bekledikleri bir karnaval sırasında, tatilleri iptal eder. Aslında, gerekçe güzel, öğrencilerden karnaval için Venedik’e gitmek yerine okulda kalıp Aristoteles konulu dersleri izlemesini isterler. Öğrencilerin elbette Aristoteles’i öğrenmeye, okumaya itirazları yoktur. Ama yapılan keyfiliktir, karnaval toplumsal olarak çok da önemsenen bir ritüeldir. Aslında üniversitenin Bulugillerinin derdi öğrencileri zapturapt altına almaktır. Kilise de öyle istemekte elbette.

Ne oldu peki? Ne olacak? İsyan tabii ki… Öğrenciler ayaklandılar, derslikleri, konferans salonlarını tahrip ettiler (tamam hoş değil belki ama ne yaparsın) bir dolu öfke sergilediler. Karar geri alındı. Bir daha da bu tür saçmalığa girişmedi yöneticiler. Padua Üniversitesi’nde yaşananlar “kampus direnişleri”nin başlangıcı sayılır.

TEREYAĞINA BİLE İSYAN

Uzun bir tarihtir bu. Şu meşhur mu meşhur Harvard Üniversitesi kurulduktan iki yıl sonra, 1639’da birinci sınıf öğrencileri okulun Rektörü olan Nathaniel Eaton'ı protesto ettiler günlerce. Ondan sonradır ki bu Eaton denen adam, meşhur olduğu dayakçılığından vazgeçti. Geçirdiler daha doğrusu. Hatta okuldan attılar adamı. Bunun, okuldaki yemeklerden sorumlu sevimsiz bir de karısı vardı, öğrencilere rezil yemekler verirdi özellikle, onu da sepetlediler.

Öğrencinin yemeğiyle, besiniyle oynanır mı? Harvard’da yine Bulugil familyasından bir “dediğim dedik” öğrencilere kokmuş tereyağı verince kıyamet koptu. Tuhaftır Tereyağı İsyanı diye bilinir bu öğrenci ayaklanması da. 1776’da oldu bu. Üniversite kampuslarında hiçbir hak mücadelesi eften püften değildir. Kokmuş tereyağına isyan etmek de, dayağa karşı çıkmak da aynı önemdedir. Hayata atılma aşamasında gelmiş üniversite öğrencileri üzerinde tepinme hakkına sahip değildir hiçbir Bulugil. Daha büyük kavgalar, daha soylu, daha ahlaklı nice mücadeleler vermiştir üniversiteliler. Hocasıyla, öğrencisiyle hem de. ABD ile Avrupa’nın önde gelen üniversitelerine sadece beyaz öğrencilerin kabul edilmesine karşı çıktı beyaz öğrenciler, siyah kardeşleriyle. Kuzey Carolina A&T Eyalet Üniversitesi'nde, 1960’da dört siyah öğrenci sadece “beyazlara ayrılmış” masada öğlen yemeğine oturunca, yüzlerce beyaz öğrencinin desteğini aldılar. Kalktılar bir de Washington’a kadar yürüyüş eylemi gerçekleştirdiler hep birlikte. Üniversitenin politikalarını değiştirmeyi başardılar. Budur işte. Direnen kazanır.

ÇOCUK DİYEN YANILIR

Haklıysan kazanırsın. Sonra o kazanımın üzerine egemenleri delirtecek ama insanlığı onurlandıracak başka zaferler de eklersin. 1968’de San Fransisco Eyalet Üniversitesi’nde oldu bu. Irkçılık karşıtı öğrenciler ülke üniversiteleri içinde ilk olan Afro-Amerikan çalışmaları bölümünü kurdular. Üniversite öğrencileri çocuk değil. “Tabii ki değil” diyeceksiniz ama çocuk gibi görülürdü eskiden, 60’lardan önce yani. Latince bir deyim vardır; “in loco parentis” diye, “ebeveynlerin yerine” anlamına geliyor. Yani okulda öğrencilere bu deyimle yansıtılan doktrin gereği çocuk gibi davranırlardı. “Ya ne güzel işte, anne baba şefkati” falan demeyin, öyle olmuyor o iş. Çocuk “erken eğilmesi gereken fidan”, dolayısıyla dönemin terbiye anlayışı dayak temelli. Ne anne baba şefkati?

Şimdi efendim her dönemin Bulu’ları var, malum. Öğrenci sosyal bir karakterdir. Derneğe, topluluğa üye olur, kime ne? Bu da hayata hazırlanmanın bir yolu. Ama Bulular, yok konuşma yasağı, yok serbest dolaşma engeli falan diye can sıkınca Wheaton Koleji öğrencileri ayağa kalktı 1860’ta. Daha doğrusu bir öğrenci gizli bir topluluğa katılınca okuldan atılmak istendi, kıyamet koptu. Çocuğu da attırmadılar, birçok baskıcı kuralı da değiştirdiler.

Öğrenci bu, canını sıkmayacaksın. İdealist, devrimci öğrencininkini hiç sıkmayacaksın. Öğrenci sosyal olduğu kadar toplumsal da bir varlıktır. Kendisi dışındaki sorunlara da kafa patlatır, çözümü için mücadele eder. Buyurun, Miami ile Georgetown üniversitelerinin öğrencileri okul kapıcılarına daha yüksek maaş verilsin diye eylemler yaptılar on yıl önce kadar, hatırlıyorum. Tuft Üniversitesi öğrencileri de yine bir kapıcı işten atılınca açlık grevi bile yaptılar.

Budur kardeşim. Uğraşmayacaksın üniversiteyle, hocayla, öğrenciyle. Git medresende ne yapıyorsan yap, ama üniversiteye bulaşma. Ne olur bulaşınca? Sen uykudayken tekmeyi yersin işte.

Yani Boğaziçi bir tarihi tekrarladı, onurla. Hocasıyla, öğrencisiyle.

Şuna takıldım; üniversitelerin direniş tarihinden hiç mi haberi yoktu Melih Bey’in. İnsan araştırır, öğrenir, sonra da “aman diyim” der çekilir kenara.

Neyse; Padua’yı bilmiyordu ama Boğaziçi’ni öğrendi. Bu da az sayılmaz.