Sanal eğitim uygulamalarının eğitimde mevcut olan eşitsizlikleri daha da artırdığını söyleyebiliriz. Okulların kapalı olduğu dönemde öğrencilerin kayıpları sadece eğitimle sınırlı kalmamakta, sosyal ve duygusal gelişiminde aksamalar, ruhsal sorunlar, uzun süre fiziksel olarak hareketsiz kalmaya bağlı sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir.

Pandemide eğitim: Okullar açılmalı mı?

Raşit Tükel

Okulların açılma süreci ve uzaktan eğitim

Covid-19 pandemisinin başladığı tarihten bu yana dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, SARS-CoV-2 virüsünün yayılmasını önlemek için okulların kapatılması da dahil olmak üzere geniş halk sağlığı önlemleri almaktadırlar. Ülkemizde de 11 Mart’ta ilk vakanın bildirilmesinin hemen sonrasında 16 Mart 2020’de eğitime ara verilmiş, ardından da eğitimin uzaktan eğitim olarak sürdürülerek tamamlanması kararı alınmıştır. Yeni eğitim döneminde uzaktan eğitime, 2019-2020 eğitim öğretim yılının ikinci dönemine ait eksik konu ve kazanımlar esas alınarak 31 Ağustos 2020 tarihinde başlanmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullarında uzaktan eğitim, TRT Eğitim Bilişim Ağı (EBA) İlkokul, Ortaokul ve Lise TV kanallarında yayımlanan ders içerik videoları, EBA üzerinden sunulan alt yapıyla açık kaynaklı platformlar ve özel okulların kendi oluşturdukları platformlar üzerinden canlı ders uygulamaları şeklinde gerçekleştirilmektedir. MEB, yüz yüze eğitimi ise aşamalı bir şekilde hayata geçirmeyi planlamıştır. 21 Eylül 2020’de okul öncesi ve ilkokul 1’inci sınıflarda uyum eğitimi şeklinde başlayan yüz yüze eğitim, 12 Ekim 2020’de tüm ilkokul sınıflarını, köy okullarını, 8 ve 12. sınıflar ile özel gereksinimli çocukların okullarını kapsayacak şekilde yaygınlaşmıştır. 2 Kasım 2020 tarihinde 5. ve 9. sınıflarda da yüz yüze eğitime başlanacaktır. Yüz yüze eğitimler resmi ve özel ilkokul ve ortaokullarda haftada 2 gün toplam 12 ders saati, liselerde haftada 2 gün toplam 16 ders saati yapılmaktadır. Yüz yüze eğitim için çocuğunu okula göndermek istemeyen velinin yazılı onayı alınmaktadır. Velisi tarafından okula gönderilmeyen öğrenciler devamsız sayılmayacak, uzaktan eğitimle derslerine devam edeceklerdir.

Öğrencilerin uzaktan eğitime katılımları

TEDMEM tarafından hazırlanan “Covid-19 Sürecinde Eğitim: Uzaktan Öğrenme, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı çalışmada, TÜİK Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına dayanarak Türkiye’de hanelerde internet erişimi bulunma oranı yüzde 88,3, masaüstü bilgisayar bulunma oranı yüzde 17,6, taşınabilir bilgisayar bulunma oranı yüzde 37,9, tablet bilgisayar bulunma oranı yüzde 26,7, cep telefonu bulunma oranı ise yüzde 98,7 olarak verilmiştir. Sadece bu veriler bile, öğrencilerin uzaktan öğrenme sürecine katılmalarının eşit olmadığını ortaya koymak için yeterlidir.

TEDMEM, Türkiye’de öğrencilerin uzaktan eğitime erişimleri konusunda, teknolojik araçlarına sahip olmamanın dışında da ciddi sınırlılıklar bulunduğuna dikkat çekmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü verilerine göre, 23 Mart-19 Haziran 2020 tarihleri arasında EBA’yı toplam 7 milyon 383 bin 213 öğrenci, 1 milyon 30 bin 516 öğretmen aktif olarak kullanmış, toplam 5 milyon 954 bin 174 canlı ders yapılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı 2018-2019 örgün eğitim istatistiklerine göre geçtiğimiz yıl Türkiye’deki toplam öğrenci sayısı (okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim) ise 18 milyon 186 bin 860’tır. TEDMEM’in yaptığı değerlendirmeye göre, 2019-2020 eğitim yılında da öğrenci sayısının benzer büyüklükte olduğu varsayıldığında, uzaktan öğrenme sürecinde öğrencilerin yüzde 60’ının EBA’ya hiç giriş yapmadığı tahmin edilmektedir. Bu durum, uzaktan eğitimle ilgili sınırlılıkların yalnızca öğrencilerin teknolojik imkânsızlıklarından kaynaklanmadığını, EBA TV yayınlarına erişim, uzaktan öğrenme platformlarının kullanılması konusunda da ciddi zorlukların olduğunu göstermektedir. Uzaktan eğitime erişimi olan öğrencilerde EBA TV’nin öğrenmeyi ne ölçüde desteklediği, hatta erişimi olan öğrenciler tarafından ne oranda izlendiği bilinmemektedir.

Uzaktan eğitim ve derinleşen eşitsizlikler

Okulları yüz yüze öğrenmeye kapalı tutmak tüm öğrenciler için potansiyel eğitim riskleri oluşturmaktadır. Çocuklar ve gençler, öğretmenlerin desteğini ve akranlarıyla etkileşimi içeren öğrenme deneyimlerinden daha çok yararlanır. Uzaktan eğitim, sanal etkileşimler içerse bile, yüz yüze etkileşimin yerini alamaz. Yaşları küçük olan öğrenciler erişkin desteği olmadan uzaktan eğitime daha az katılabilir. Uzaktan eğitim ortamlarında engelli öğrencilere sağlam bir eğitim deneyimi sağlamak genellikle daha zordur. Öğretmen öğrenci etkileşiminin, öğrencinin tepkilerinin izlenmesi ve geri bildirim sağlanmasının olmadığı bir eğitimin yeterli olmayacağı açıktır. Sonuç olarak, uzaktan öğrenme küçük çocuklar ve engelli çocuklar için daha yüksek olmak üzere ciddi eğitim riskleri içermektedir.

Sanal eğitim uygulamalarının eğitimde mevcut olan eşitsizlikleri daha da artırdığını söyleyebiliriz. Eğitim araçlarına ve uzaktan eğitim için gerekli olanaklara sahip olmayan yoksul, dar gelirli ailelerin çocuklarının eğitim sisteminin dışında kalmalarıyla derinleşen eğitim alanındaki eşitsizlikler, uzaktan eğitimin öğrenme açısından getirdiği sınırlılıklar ile birleştiğinde, okulların açılarak yüz yüze eğitime geçilmesinin önemi daha da artmaktadır. Okulların kapalı olduğu dönemde öğrencilerin kayıpları sadece eğitimle sınırlı kalmamakta, sosyal ve duygusal gelişiminde aksamalar, ruhsal sorunlar, uzun süre fiziksel olarak hareketsiz kalmaya bağlı sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir.

pandemide-egitim-okullar-acilmali-mi-799606-1.
Küçük çocuklar, erişkinlere kıyasla enfeksiyona daha az yatkın görünmekte ve duyarlılık genellikle yaşla birlikte artmaktadır. 10 yaşın altındaki çocuklar erişkinlere ve ergenlere göre daha az enfekte olurlarken, ergenler arasındaki epidemiyoloji daha çok genç erişkinlerinkine benzemektedir.

Okulları kapatma veya yeniden açma kararı nasıl alınmalı?

UNICEF, UNESCO ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hazırlanan bir raporda, halk sağlığı bakış açısından, okulları kapatma veya yeniden kararının; yerel düzeyde Covid-19 epidemiyolojisini, eğitim kurumlarının sistemlerini pandemi koşullarında güvenli bir şekilde çalışmaya uyarlayabilme kapasitesini, okul kapatmanın çocukların eğitim kayıpları, eşitlik, genel sağlık ve iyilik hali üzerindeki etkilerini ve okul dışında uygulanan diğer halk sağlığı önlemlerini dikkate alan risk temelli bir yaklaşımla yönlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu çerçevede, tam veya kısmi kapatma veya yeniden açma kararlarının, SARS-CoV-2’nin yerel bulaşma düzeyi ve yerel risk değerlendirmesi ile eğitim ortamlarının yeniden açılmasının toplumda bulaşmayı ne kadar artırabileceği dikkate alınarak yerel idari düzeyde alınması önerilmektedir.

Fiziksel mesafeye uyma, büyük toplantılardan kaçınma, el yıkama ve maske takma gibi önlemler genel olarak bulaşın azaltılması için önemli iken, öğrenciler, öğretmenler ve diğer çalışanların bulunduğu bir okul ortamında hangi uygulamaların bulaşı sınırlamada en etkili olduğuna dair kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Okul ortamında hem bulaşmanın hem de bulaşı azaltmanın kanıtlarının yetersiz olması, okulları fiziksel olarak açmanın oluşturacağı sağlık açısından risklerini ölçmeyi ve okullarda virüsün bulaşmasını azaltacak şekilde yüz yüze eğitimi sürdürmek için planlar oluşturmayı zorlaştırmaktadır. Bu tür zorluklar nedeniyle, yüz yüze eğitime geçme kararının; okulların açılmasının oluşturacağı riskler, okulların açılmasının sağlayacağı fayda ve okulların kapalı kalmasının olumsuz etkileri birlikte değerlendirilerek alınması önerilmektedir.

Okullarda viral yayılma riskini yönetme

Okulların açılması kararı, bu kurumlarda virüsün yayılmasını önlemek için yapılacak düzenlemelerden ayrı düşünülemez. Japonya’da ulusal düzeyde bir Covid-19 görev grubu, okullarda yüksek riskli yerleri ve durumları şu şekilde belirlemiştir: 1) Yetersiz havalandırmalı kapalı alanlar; 2) Fazla sayıda insanın bulunduğu kalabalık alanlar; 3) Yakın görüşmeler, yüksek sesle tezahürat, şarkı söyleme veya diğer insanlardan kısa bir mesafede egzersiz yapma gibi yakın temas.

Okullarda viral yayılma riskini yönetmenin en iyi yolunun ise, mühendislik, idare ve kişisel korunma olarak üç seviyede stratejiler uygulamak olduğu belirtilmektedir. Mühendislik kontrolleri, kişi temas etmeden önce tehlikeyi ortadan kaldırmaya dayanmaktadır. Covid-19 söz konusu olduğunda, bu tür stratejiler havalandırmayı iyileştirmeyi, belirli alanların etrafına bariyerler oluşturmayı, sınıfların yapılandırmalarını fiziksel mesafeyi korumaya izin verecek şekilde değiştirmeyi ve düzenli temizlik yapmayı içerir. İdari kontrollerde, insanların çalışma şeklinin değiştirilmesi amaçlanır. Okullarda bu, büyük toplantıları iptal etmek, öğrenci hareketlerini teması sınırlayacak şekilde oluşturmak, el yıkama başta olmak üzere hijyen kurallarının rutin olarak hayata geçirilmesi için gerekli eğitimi sağlamak anlamına gelir. Okullarda virüsün yayılma riskine yönelik oluşturulacak kontrol sisteminde üçüncü sırada, maske kullanımı başta olmak üzere kişisel koruyucu donanımın temini ve aksatılmadan kullanılmasının sağlanması yer almaktadır.

Bunların yanı sıra, yerel düzeyde, Covid-19 tanısı konmuş kişiyle yakın teması olanların izlenmesi, Covid-19 testi pozitif çıkan kişinin izolasyon sürecinin takip edilmesi, bu kişilerin kullandığı alanların temizlenip dezenfekte edilmesi, okulda testi pozitif çıkan öğrenci ya da çalışan sayısına bağlı olarak okul binasının beliri bir süre kapatılmasının değerlendirilmesi, öğrencilere, çalışanlara ve ailelere Covid-19 eğitimlerinin verilmesi konularında okul yönetimleri ile halk sağlığı yöneticileri arasında işbirliği kurulmalıdır.

Çocuk ve gençlerde
Covid-19 bulaşması

UNICEF, UNESCO ve DSÖ’nün raporunda da belirtildiği gibi, çocukların ve gençlerin virüsü ne kadar kolay kaptıkları ve ne ölçüde bulaştırıcı olduklarına ilişkin kesin kanıtlar yoktur. Küçük çocuklar, erişkinlere kıyasla enfeksiyona daha az yatkın görünmekte ve duyarlılık genellikle yaşla birlikte artmaktadır. 10 yaşın altındaki çocuklar erişkinlere ve ergenlere göre daha az enfekte olurlarken, ergenler arasındaki epidemiyoloji daha çok genç erişkinlerinkine benzemektedir. Mevcut kanıtlar, çocukların enfeksiyonun ana taşıyıcıları olma olasılıklarının erişkinlere göre daha düşük olduğunu göstermektedir. Eğitim ortamlarındaki araştırmalar, virüsün girişinin genellikle enfekte erişkinlerde başladığını göstermektedir. Okul ortamında çalışandan çalışana bulaş, çalışandan öğrenciye bulaştan daha yaygın; öğrenciden öğrenciye bulaş ise nadir olarak görülmüştür. Genel olarak, okulları yeniden açan veya hiç kapatmayan ülkelerden alınan kanıtların çoğu, okulların toplum bulaşmasındaki anlamlı artışlarla ilişkisini ortaya koyamamıştır.

Gelişmiş önleme tedbirlerine bağlı kalınması, temaslı takibi, vakaların zamanında tespiti ve izole edilmesinin, çoğu durumda daha büyük salgınların oluşumunu önleyebildiği biliniyor. Tersi bir durumda neler olabileceğini, Stein-Zamir ve arkadaşlarının ağustos ayında Eurosurveillance dergisinde yayımladıkları bir yazıdan öğreniyoruz. Yazıda, İsrail’de mayıs ayında bir süre kapalı kaldıktan sonra yeniden açılan bir okulda, sınıflarda 35-38 öğrencinin olduğu, öğrenci başına 1.1-1.3 m2 (1.5 m2 standardının altında) alan düştüğü, gerek öğrencilerin kendi arasında gerekse öğrencilerle öğretmenler arasında fiziksel mesafe kuralının uygulanmasının mümkün olmadığı koşullarda, büyük bir Covid-19 salgınının çıktığı aktarılıyor. Bu örnek, maske kullanımı, fiziksel mesafe gibi önleyici tedbirlere yeterli düzeyde uyulmadığı, sınıflarda yaygın olarak klima kullanıldığında, virüsün okul ortamında ne kadar hızlı yayılabildiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Sonuç olarak

Okullarda ve gençlerin bir araya geldiği diğer ortamlarda salgın riski, arka plandaki yerel bulaşma düzeyi ile büyük oranda ilişkilidir. Buna karşılık, okulları açık tutmanın toplum bulaşması üzerindeki etkileri tam olarak ortaya konabilmiş değildir. Okulların kapanmasının çocuk ve gençlerin sağlığı, eğitimi ve gelişimi üzerinde olumsuz etkileri ise iyi bilinmektedir.

Sağlık ve eğitimle ilgili ulusal ve yerel yönetimlerin, SARS-CoV-2’nin eğitim ortamlarına girişini ve daha fazla yayılmasını engellemek için kapsamlı ve çok katmanlı önlemler alarak eğitimin devamlılığına öncelik vermeleri, bunu yaparken de toplumda bulaşmayı sınırlandırmaları gerekmektedir. Bu koşullar sağlanmadan alınacak kararlar, öğrencilerin sağlıklı olma hallerini riske atmaktan ya da eğitim haklarını engellemekten öte bir anlam taşımayacaktır.

Yararlanılan kaynaklar

National Academies of Sciences, Engineering, and Medicine 2020. Reopening K-12 Schools During the Covid-19 Pandemic: Prioritizing Health, Equity, and Communities. Washington, DC: The National Academies Press.

TEDMEM. Covid-19 Sürecinde Eğitim: Uzaktan Öğrenme, Sorunlar ve Çözüm Önerileri. E. Karip (Ed). Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları, Ağustos 2020.

WHO, UNESCO, UNICEF. Considerations for school-related public health measures in the context of Covid-19, 14 September 2020.