Gelecek sonbahar değilse de, en azından gelecek yaza kadar kurumlarının normale yakın bir noktaya gelmesi muhtemel değil. Okulların da… Olaysız dönen öğrenciler Kasım veya Aralık aylarında kendilerine evlere tıkılmış bulabilirler.

Pandemide sonbahar-kış mevsimleri neye benzeyecek?

JENEEN INTERLANDI

Koronavirüs gitmiyor, ama bir aşı geliyor ve de bir seçim…

Amerikan tarihinin en ölümcül ayı, eski bir pandemi arasında kapıyı çalan Ekim ayıydı.

1918 yılında, uzun bir yazın ardından azalan İspanyol Gribi, sadece ABD’de ve sadece bir ayda neredeyse 200 bin can alarak geri dönmüştü. Son zamanlara kadar, bu ikinci dalga sürprizi, tıp tarihinin pek bilinmeyen ıvır zıvır bir bilgisiydi. Bu dalga, 1918 ve 1919 arasında ülkeyi vuran üç dalganın en kötüsüydü; muhtemelen nadir bir mutasyon, virüsü daha ölümcül bir hale getirmişti. Ancak yaşadığımız pandemi dokuzuncu ayına girerken, (bu zaman kadar) koltuklarında oturan epidemiyologların bu meselenin üzerine kaygıyla eğildiklerini görüyoruz.

Koronavirüslerin influenza virüsleriyle çok az ortak noktaları vardır. (Bir kere, koronavirüsler daha az sıklıkla mutasyona uğrarlar ve bu mutasyonlar onları neredeyse hiçbir zaman daha ölümcül bir hale getirmez) Öte yandan, bu tür karşılaştırmalara muhtacız, çünkü şu an bir sis perdesi içinde yaşıyoruz.

Bu sis perdesi; havaalanlarının panikle dolduğu, her cansız nesnenin bizi enfekte edebilecekmiş gibi gözüktüğü, kimsenin maske takıp takmamak veya ne zaman takmak gerektiği konusunda hemfikir olmadığı bahar aylarının başlarında yaşadığımız türde bir savaşın sisi durumu değil. Olaylar çok daha sakinleşmiş gözüküyor. Ancak hala derin bir belirsizlik söz konusu. Güvenli ve etkili bir aşıya erişebilecek miyiz? Yeni bir başkanımız mı olacak? Daha çok ve daha iyi test olacak mı? Tüm bunlar pandeminin akışını nasıl değiştirecek? Şayet değiştirmezse, ne olacak?

Şüphesiz belli oranda bir ilerleme kaydedildi. Nihayet hızlı antijen testleri kullanılıyor, maske takmak çoğu yerde yaygın ve doktorlar virüsün kurbanlarını tedavi etmede daha yetkin bir hale geldiler.

Brown Üniversitesi Toplum Sağlığı Okulu Dekanı Ashish Jha; Covid-19 hastalarının ne zaman ve nasıl solunum cihazına bağlanacağının daha iyi anlaşılması ve bir dizi ilaç sayesinde, bugün enfekte olan insanların virüsten ölme ihtimalinin, Mart ve Nisan aylarına göre kabaca yüzde 30 ile 50 arasında daha düşük olduğunu tahmin ediyor.

Ancak hükümetin beceriksizliği, ortalığa saçılan yanlış bilgiler ve kendi başkanımızın sınırsız yalanları; virüsün kökünü kazıma çabalarımızı sekteye uğratıyor. Ulusal vaka sayımız, bahar aylarının sonlarındaki rakamların neredeyse iki katı dolaylarında. Ve ölüm sayısı kısa süre içinde 200 bini geçecek. Bu ölümlerin çok büyük bir kısmını; özellikle farklı renk topluluklardan gelen yaşlılar, düşük gelirliler ve ön cephe çalışanları oluşturuyor; bu da en savunmasız durumda olanlarımızı koruyamadığımız anlamına geliyor.

Kış şöyle dursun, sonbaharın bile nasıl gideceğini söylemek çok zor. Kısmen daha önceki deneyimlerden doğru hareket ettikleri için, matematik modellemeler de güven vermiyor ve yeni tip koronavirüse gelince, hiçbir modelleme yok: (Neticede) diğer koronavirüsler de insanlara sıçradı, ancak hiçbirisi bir pandemiye sebep olmadı.

Bilim insanlarının elinde de, krizin tam bir resmini yapabilmek için yeterli veri bulunmuyor. Harvardlı Epidemiyolog Marc Lipsitch, kaç Covid-19 hastasının yoğun bakıma ihtiyacı olacağını öngörme çabalarının, ortalama hastanede kalış süresi hakkında temel bilgi eksikliği nedeniyle sekteye uğradığını söylüyor. Başka uzmanlar ise klinik tanılamaların aksine temas takibi yoluyla kaç vaka olduğunu söyleme imkanı olmadığına dikkat çekiyorlar.

Son zamanlarda Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin hazırladığı risk faktörü raporu, sadece 314 kişiyi kapsıyor ve bir restoranda yemek yemenin veya koronavirüslü birine maruz kalmanın Covid-19 hastalığı riskini arttırabileceği sonucuna varıyordu. “Küresel bir pandeminin içinde geçen sekiz ayda hala elimizde bu tür bilgilerin olmamasının çılgınca” olduğunu söyleyen Lipsitch, “(bu durumun) pek çok tahmini varsayıma sebep olduğunu” söylüyor.

Ancak bu pandeminin geleceğine ilişkin düşünmenin yolları var – (bu yollardan bazıları) diğerlerinden daha kullanışlı.

İKİNCİ DALGALAR, SİHİRLİ EŞİKLER

Dalga analojisini bir kenara bırakalım. Minnesota Üniversitesi Bulaşıcı Hastalıklar Araştırmaları ve Politikaları Merkezi Direktörü Michael T. Osterholm, pandemiyi bir orman yangını olarak düşünmenin daha doğru olacağını söylüyor. Bazı yerlerde bu yangını baskıladık ancak tam olarak söndürmeyi başaramadık. Yangının “ağaçlar olduğu sürece yanmaya devam edeceğini” söyleyen Osterholm, “bu durumda ağaçlardan enfeksiyona karşı direnci olmayan insanları” kastediyor.

Daha soğuk hava koşullarının insanları kapalı alanlara itmesi (en azında Kuzey’de) ve öğrencilerin, öğretmenlerin yüz yüze eğitime geçmesiyle, vaka sayılarının gelecek aylarda artacağını varsayabiliriz. Kolejler zaten salgının pençesinde, enfekte öğrenciler eve döndüklerinde kendi topluluklarında salgının daha fazla yayılmasının tohumlarını ekiyorlar.

Teksas Baylor Koleji Tıp Fakültesi Ulusal Tropikal Tıp Okulu Dekanı Peter Hotez, “Vaka sayıları birkaç hafta içinde pik yapmaya başlayabilir” dedi ve “en titiz öngörülerin Kasım ayında 220 bin ölümle gireceğimizi gösterdiğini” sözlerine ekledi. Eğer pandemi yorgunu aileler tatillerini beraber geçirmek için seyahat ederlerse, bu durum sonbaharın sonlarında ve kış aylarında daha da kötü bir hale gelecek.

Her gün 65 bin, 70 bin yeni vaka gördüğümüz yaz aylarının zirvelerine ulaşıp ulaşmadığımız veya bu sayıları aşıp aşmadığımızı söylemek zor. Umutlu politika yapıcılar, sonbahardaki vaka patlamalarının daha az ciddi olacağı spekülasyonunda bulunuyorlar, çünkü çoğu topluluk, yeterince insanın virüse karşı bağışıklık kazandığı ve virüsün artık kolayca yayılamayacağı noktaya, yani sürü bağışıklığı eşiğine vardı veya bu eşiğe yaklaşıyor.

İlk olarak, virüse karşı bağışıklığın ne kadar sürebileceğini gerçekten bilmiyoruz. Çoğu bilim insanı, bu bağışıklığın birkaç aydan bir yıla kadar değişiklik göstermesinin muhtemel olduğunu düşünüyor. Ancak doktorlar birkaç yeniden enfeksiyon vakası teyit ettiler ve içlerinden en az birinde ikinci enfeksiyon birincisinden daha ağır seyretmişti.

İkinci olarak, sürü bağışıklığı bizi önceki zamanlara götürecek sihirli bir kapı değil. Dr. Jha, “İnsanların bu rakama ulaştığımızda salgının biteceği ve hep beraber barlara gideceğimiz düşüncesinde olduğunu” söylüyor ve ekliyor: “Ancak bu olay öyle işlemiyor”. Eşik seviyenin ne olduğunu bilmek (çoğu uzman bunun yüzde 60 civarı veya daha yukarısı olduğunu söylüyor, buna rağmen bazıları ise çok daha düşük olabileceğini ileri sürüyor) ve bir nüfusun bu seviyeyi ne zaman aşacağını söylemek zor. Ancak o zaman bile, virüs sadece yavaşlayacak, durmayacak.

Üçüncü olarak, çoğu uzman, bu eşik ne olursa olsun, dünyada hiçbir ülkenin bu seviyede olmadığı konusunda hemfikir. Virüsün en sert vurduğu korona, Queens gibi yerlerdeki toplulukların bazıları kısmen korunma kazanmış olsa bile, genel olarak baktığımızda Amerikalıların sadece yüzde 10 ile 12 arası güncel olarak virüsle enfekte olmuş durumda. Şayet SARS-CoV-2 bir orman yangınıysa, onun hala yakacak çok ağacı var.

Yetkililerin daha fazla insan etkileşimine, dolayısıyla daha fazla insanın SARS-CoV-2’ye yakalanmasına ve ona karşı bağışıklık geliştirmesine izin vererek tam kapanmayı atladığı İsveç’te bile durum bu. Ülkenin ölüm sayısı dünyanın en yükseklerinden biriydi, ancak bu uygulamayı savunanlar bu acıya değdiği, çünkü ülkenin ölüm oranının şimdilerde azaldığı düşüncesindeler. Ölümlerde yaşanan ani düşüşün sürü bağışıklığına ulaşıldığını gösterdiği kanaatindeler.

Ancak bu uygulamayı eleştirenler bu ölümlerin çoğunun önlenebilir olduğunu, (ülke hala bazı kapalı alanlarda katı sosyal mesafe uyguluyor) vaka ve ölüm sayılarının kontrol önlemleri kaldırıldığında veya bu önlemler kaldırılmasa bile, tekrardan artışa geçebileceğini söylüyor.

“Yangınlar her yeri aynı zamanda eşit bir şekilde yakmaz” diyen Dr. Osterholm, “Yangın şiddetlendiğinde bile, belli hassas noktaları sadece şans eseri atlayabileceğini” sözlerine ekliyor.

AŞILAR, TESTLER, İLAÇLAR

İyi haberle başlayalım: Doktorlar ve bilim insanları iki yeni ilaç hakkında iyimserler: Her ikisi de monoklonal antikor olan REGN-COV-2 ve LY-CoV555 önümüzdeki aylarda hazır olabilir. Bu ilaçların Covid-19 tedavisinde diğer gelişmelerle birleştiğinde hastaları hastanelerden ve solunum cihazlarından kurtaracağı, enfeksiyon oranları önceki zirvelere denk olsa ve hatta bunları aşsa bile, hastanelerin üzerindeki ağır yükü önleyebileceği umut ediliyor.

Federal hükümetin temel odak noktası, hatta tüm stratejisi bir koronavirüs aşısı geliştirmek oldu. Bu yılın sonuna kadar bir ya da birçok aşı kullanım onayı alabilir. Ancak bu ürünlerin piyasaya sürülmesi (süreci) pek çok güçlükle dolu olacak ve hiçbirisi her derde deva türde değil.

Başta, bitiş çizgisini geçen ilk aşılar o kadar iyi işe yaramayabilir. Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylanması için aşının sadece “hastalığın ciddi seyrini azaltması” yetiyor, ve üreticiler beklenen pek çok tedarik zinciri engelinin (enjektör, cam şişe ve aşı malzemeleri dahil) üstesinden gelmeyi başarsa bile, nüfusun sadece yarısında işe yarayan bir aşı pek çok insanı savunmasız bırakır.

(ABD) Hükümetinin kendi uzmanlarının bile bunun (seçim öncesine yetişmesinin) mümkün olmadığını söylemesine rağmen, başkan seçim öncesi aşının hazır olacağını ileri sürerek, Gıda ve İlaç İdaresine hızlı hareket etmesi konusunda baskı uyguluyor. Bu mücadele sağlık yetkililerinin başkanın yeniden seçilme şansını güçlendirmek için normal olarak güçlü bir aşı onay sürecini bozacağı korkularına sebep oluyor ve bu korkular aşının başarı şansını zaten baltalıyor. “Bu noktada, veriler kusursuz bile olsa insanların kuşku duyacağını” belirten Washington Üniversitesinden Epidemiyolog Dr. Carl T. Bergstrom, “Ve bunun üstesinden gelmek için çok çalışmak gerekecek” diye sözlerine devam ediyor.

Bir aşıya sahip olduğumuzda, ilk parti ürünler muhtemelen (ve haklı olarak) ön cephe çalışanlarına, yaşlılara ve özellikle bakım evlerine gidecektir. Ortalama bir insanın aşı olması bir yıl veya daha fazla zaman alacak. (Erken aşılar muhtemelen ek dozlar gerektirecek; ki bu da takvimi uzatacaktır, çünkü bu, aynı sayıda insan için aşının iki kez üretilmesi anlamına gelecektir) Ve çocuklar herhangi bir klinik denemeye dahil edilmediği için, çocukların aşılama için ne zaman ve nasıl uygun kabul edilecekleri açık değil.

Bu, maske takma ve sosyal mesafenin hala temel önemde olduğu, ve bilim insanlarının başından beri dillendirdikleri aynı araçları kullanmaya devam etmemiz gerekeceği anlamlına geliyor: Sürveyans (tarama) testi, temas takibi ve karantina.

Testleme meselesi hala karmakarışık bir olgu. Bir yanıyla, (bu sayede) acınacak durumda eksikliklerimiz çözülebilir. Dr. Jha,”Testin sonbaharın sonlarına doğru çok daha iyi olacağını düşünüyorum” diyor. “Bunu söylediğim için gerginim, çünkü bunu böyle olduğunu düşündüm ve yanılmıştım. Ama bu defa gerçekten iyimserim” diye devam etti. Daha hızlı antijen testleri ve yeni genom dizilimi testleri gelecek ay gibi resmi prosedürleri halletmeye başlayacağını söylüyor. Ocak ayına kadar öğrencileri, öğretmenleri ve temel işçileri düzenli olarak takip etmek için yeterli kapasitemiz olmalı.

Öte yandan, elimizdeki mevcut hiçbir test verisini kullanamıyoruz. Atlantic’in son günlerde belirttiği gibi, “on binlerce değilse de binlerce” hızlı antijen testi hemen hemen her gün uygulanıyor, ancak neredeyse hiçbiri toplum sağlığı veritabanına işlenmiyor; bu da bu testlerin potansiyel salgınların takibi veya eyalet düzeyinde ya da yerel politikalara bilgi sağlamak için kullanılmadıkları anlamına gelir. Bu arada, New York ve Massachusetts gibi sadece bir birkaç eyalet, güçlü testlemeyi güçlü temas takibiyle beslemeye çalışıyor. Ve test sonucu pozitif çıkan veya virüse maruz kaldığından izole olması gereken insanlara yardımcı olacak bir federal finansman hala bulunmuyor.

Titiz testleme ve takibin nasıl bir fark yarattığını görmek için New York City ile Madrid’i kıyaslayabilirsiniz. Her ikisi de Mart ayında büyük salgın patlamaları yaşayan, Nisan ayına kadar kapanmaya zorlanan ve Haziran ayına kadar vaka sayılarını kontrol altında tutan, yaygın toplu taşıma ağına sahip iki uluslararası merkez. Ancak New York o zamandan beri vaka sayılarını düşük seviyelerde tutmasına rağmen, Madrid Avrupa’daki en yüksek vaka sayılarından birine sahip. Fark ne? New York, daha fazla insana test uyguladı ve daha fazla temas takipçisi görevlendirdi. (Aynı zamanda yeniden açılma konusunda da daha yavaş davrandı: Madrid restoranları Haziran ayında yüzde 60 kapasitede çalışırken, New York’unkiler yüzde 25 düzeyinde kaldı ve kapalı alanda servislere ancak şimdi açılıyor)

YAKLAŞAN SEÇİM

Trump hükümetinin bazı üyeleri, pandemiyi geçmiş zaman kipinde tartışıyor. Bu nedenle başkan yeniden seçilirse, devletin federal düzeyde süreç yönetim tarzının değişmesi muhtemel değil. Bu durumda bir aşı virüsü kontrol altına alana kadar krizi tek başlarına yönetmeleri için tekil eyaletlere, şehirlere, okullara ve işletmelere güvenmeye devam edeceğiz.

Beyaz Saray ve devletin en önde giden bilimsel kuruluşları arasındaki güvensizlik süreceğe benziyor. Son birkaç gün içinde, siyasi temsilciler CDC raporlarına müdahale etmekle suçlanıyorlar ve başkan, aşının gelecek yılın sonlarına kadar geniş kullanıma hazır olamayacağını ve bu süre zarfında toplumun en iyi savunmasının maske olduğunu söylediği için ajansın direktörünü yerden yere vurdu (bilim insanlarının çoğunun da her iki ifadeyle hemfikir olmasına rağmen).

Trump’ın bulaşıcı hastalıklar konusunda hiç deneyimi olmayan bir nöroradyolog olan bilim danışmanı, pandemiyi bitirmenin federal hükümetin görevi olmadığını ileri sürdü. En savunmasız kesimleri korumayı amaçladığını söylediği ancak virüsün daha geniş bir şekilde yayılmasını sağlayan stratejileri savundu. Bu yaklaşımın derinden bir şekilde kusurlu olduğu değerlendirmesi yapıldı ve sadece önlenilebilir ölüm sayısını arttıracağı eleştirisi aldı. “Bir yüzme havuzunda işeme bölümü neden olamazsa aynı sebeple bu yaklaşım işe yaramaz” diyen Dr. Jha, “Hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. Bakım evlerinin çalışanlara ihtiyacı var. Çalışanların toplu taşıma kullanması marketlerde alışveriş yapması gerekiyor” diye sözlerine devam etti.

“Virüsler politik parti ayrımı yapmaz” söylemi yaygın. Ve seçim sonuçları ne olursa olsun, yine her tarafa yayılmış yanlış bilgilerle ve birbirinden hiç olmadığı kadar ayrılmış bir kongre ve ülkeyle uğraşıyor olacağız. Ancak demokratik bir idare altında koronavirüsün imkanlarında bir takım değişiklikler beklemek de anlaşılabilir olacaktır.

Joe Biden şimdiden, seçilirse pandemiyle uğraşacak bir danışman ekibi kuruyor ve Trump’ın yapmayı reddettiği çoğu şeyi yapacağına dair yemin ediyor. Örneğin, eyaletleri maske kullanmayı zorunlu hale getirmeye teşvik edecek, ulusal düzeyde testleri koordine edecek ve Dünya Sağlık Örgütüne yeniden katılacak.

Ayrıca ülkenin bilimsel kuruluşlarının bütünlüğünü yeniden tesis edebilir. Dr. Bergstrom, “Bence Biden kazanırsa, FDA ve CDC’nin yeniden bilimsel mutabakata varacağını görmeye başlayacağız. Ve oradan, daha duyarlı, koordine bir federal süreç yönetimi şekillenmeye başlayacak” diye konuştu.

SONBAHAR VE KIŞ PLANLARINIZ

Nerede yaşadığınıza bağlı olarak değişir. Farklı topluluklar, salgını, kısmen hava koşullarına kısmen de bireysel titizlik düzeyine bağlı olarak farklı zamanlarda yaşayacak (Kuzeyde soğuk havalar bizi kapalı alanlara itecek; Güneyde insanlar yazın nemi bunalttıkça daha fazla dışarıda olacak).

Yerel salgın patlamaları tespit edildikçe, kapanmalara ihtiyaç duyulacak. Bakım evi ziyaretlerinden kuaförlere daha geniş kapalı toplantılara kadar her şeye yönelik kısıtlamaların uygulanması gerekecek. Bu önlemlerin kapsam ve süresi, o yerin test ve temas takip kapasitesine bağlı olarak sağlık yetkililerinin ne kadar çabuk cevap verdiğine göre değişecek. Bu, aynı zamanda bireylerin bu tür emirlere ne kadar inançla uyduğuna bağlı olacak.

Gelecek sonbahar değilse de, en azından gelecek yaza kadar kurumlarının normale yakın bir noktaya gelmesi muhtemel değil. Okulların da… Olaysız dönen öğrenciler Kasım veya Aralık aylarında kendilerine evlere tıkılmış bulabilirler. Madalyonun öbür tarafında ise okulları bugünden çabalayan öğrenciler, eğer bölgeleri daha iyi test stratejileri ve iletişim planları geliştirirlerse, kış aylarında kendilerini istikrarlı yüz yüze eğitimle baş başa bulabilirler.

“Çocuklarıma Aralık ayından Şubat ayına kadar evde olurlarsa şaşırmamalarını söylüyorum” diyen Dr. Jha, “Ancak aynı zamanda olayların Şubat sonundan Mart’a doğru çok daha iyi olabileceğini de düşünüyorum” diye devam ediyor.

Tatillere gelince, çoğu Amerikalı aynı gemide olacak. Cadılar Bayramı gayet iyi olabilir: Bazı sağlık birimleri buna karşı tavsiyelerde bulunmakla birlikte, kapı kapı dolaşıp şeker/para toplama işi büyük oranda bir açık hava etkinliğidir, pek çok kostüm kendi maskeleriyle gelir, ve nesneler yoluyla bulaşma (virüsün plastik kabaklar gibi cansız nesnelere dokunulmasıyla bulaştığı) bilim insanlarının başlangıçta düşündüğünden daha az kaygı uyandıran bir durum. Doğru önlemlerle (belki perili evi atlamak gibi) o kapı zillerini çalmak güvenli olacaktır.

Ancak Şükran günü ve Noel çoğu için zor olacak. Özellikle uzaktan gelenlerin olduğu geniş kapalı alan toplantıları, hiçbir aile testleme stratejisinin ortadan kaldıramayacağı bir risk teşkil etmeye devam edecek. Test sonucunuz negatif olsa ve ayrılmadan önce karantinada kalsanız bile, virüsü yine de seyahat rotanızda kapabilir ve farkında olmadan bulaştırabilirsiniz.

Tatillerin pek çok insan için zor ve yalnız zamanlar olacağını düşündüğünü belirten Dr. Jha, “Ancak aynı zamanda tünelin sonundaki ışığı görmeye başlayacağımız bir zaman olacağını umuyorum” diye sözlerine ekliyor.

BirGün Çeviri Kolektifi, New York Times’dan çevirdi