Seçim sistemi ve partiler yasası ittifakları zorunlu hale getirirken birçok yeni siyasi oluşumun kurulmasını teşvik ediyor. Parti sayısı artsa da siyasete renk katmıyor. Neredeyse aynı şeyi tekrarlayan partilerin oluşturduğu iki cepheli yapı halka umut olmaktan çok uzak.

Partiler arttı siyaset azaldı

Ozan GÜNDOĞDU

AKP, kendi içinde sağcı bir iktidar olmakla kalmadı, elde ettiği güç sayesinde ülkeyi de sağa çekti. Bugün bölünerek çoğalan partilerden iddialı olanlar meşruiyetlerini sağcılığa dayandırıyor.

Siyasette erken seçim söylentileri devam ettikçe, başkanlık sisteminin yarattığı ‘ittifaklar düzeni’ sürekli yeni partilerin kurulmasına neden oldu. Son 1 yılda tam 23 parti kuruldu. Kendini kurulu düzenin dışında tanımlayan sosyalist partileri bir kenarda tutarsak, önemli bölümünün ideolojik olarak nerede durduğunu anlamak neredeyse imkânsız.

Doğru Parti, Güzel Parti, Bizim Parti, Milli Parti gibi sadece kağıt üzerinde kalan partilerin dışında bir de Türkiye siyasetinin merkezinden koparak oluşan parti ve parti girişimleri bulunuyor.

Hem iktidar hem de muhalefet cephesinde irili ufaklı girişimlerin önemli bölümü seçim sathında kurulacak pazarlık masasından pay kapma çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Hatta bazıları şimdiden yüzde 50 gereken bir seçimde dengeleri değiştirebilecek güce bile ulaştı. Ama bazılarının gelecek menzili koltuk arayan belediye başkanı eskilerinin siyaset hevesi görüntüsünü aşamıyor.

SİYASETİN RENGİ SOLDU

Fotoğrafa yukarıdan bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun “sağ-sol bitti” diye tanımladığı manzara net biçimde ortaya çıkıyor. Başkanlık sistemiyle beraber ülke siyaseti kimliksizleşti. Parti sayısı çoğaldı ancak günün sonunda yarışacak sadece 2 cumhurbaşkanı adayının kalacak olması kurulan bu partilerin birbirlerinden uzaklaşamamasına de neden oluyor. Merkez siyasetin sol yanında sınıftan kopuk, dünyadaki gelişmelerden uzak, yılların yarattığı dejenerasyonu derin şekilde yaşayan ve esas olarak sağa devrik şekilde siyaset yapan partiler var.

SAĞ KÖŞEDE İDDİALILAR VAR

İYİ Parti, DEVA, Gelecek… Sağdan daha doğrusu Cumhur İttifakı’ndan kopan partiler. AKP karşısında siyaset yapan güçlerin de gözü kulağı bu yeni kurulan sağ partilerde. Bu partiler esas olarak AKP seçmenine seslenerek “Biz de sağcıyız, ekonomik krizi de önemsiyoruz” diyorlar. Anketlere göre bu üç partinin oyu yüzde 15’i aşmış gözüküyor.
n MHP’den kopanlar: İYİ Parti, MHP’deki parti içi muhalefetten doğdu. Genel olarak, 16 Nisan referandumunda “hayır” oyu veren MHP’liler partinin lokomotif gücünü oluşturdu. An itibarıyla sağda konumlansa da siyasetini güvenlikçi politikalardan çok ekonomik kriz üzerine bina etmeye çalışıyor. Anketlere göre baraj sorunu neredeyse kalmayan İYİ Parti’nin MHP’nin siyasi geçmişini sahiplenmeleri ise yumuşak karınlarını oluşturuyor. Zira Cumhur İttifakı karşısında konumlandıkları için kalın bir çizgi çekildiğinde HDP ile aynı safta yer almaları, AKP’nin buraya saldırısını kolaylaştırıyor. Öte yandan Cumhur İttifakı’na milliyetçi cepheden vurulan en büyük darbe de yine buradan geliyor.

► AKP’den kopanlar: AKP’den kopan partilere umut bağlanması muhalefetin krizini bir yandan gözler önüne seriyor. Diğer yandan da AKP içinden DEVA ve Gelecek adında iki parti çıkması Cumhur İttifakı’nı en çok zorlayan gelişmelerden biri. DEVA ve Gelecek arasında söylemde değil, kadrolardaki farklılık daha belirgin. Gelecek kadroları, istisnalar dışında muhafazakar İslamcı isimlerden oluşuyor ancak DEVA liberal isimlerle yol yürüyor. Anketler bu iki partinin şimdilik yüzde 5 bandında oyları olduğunu gösterse de bu oranın seçime kadar daha da artması muhtemel.

MERKEZ SOLDA ‘TUHAF’ GİRİŞİMLER

Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül, CHP’den kopup yeni parti sürecine giren isimler. Merkez soldan kopan bu isimlerin iddiasızlığıyla birlikte CHP’nin durumu düşünüldüğünde sosyal demokrasinin krizini de açığa çıkarıyor.

► CHP’den kopanlar: CHP seçmeninin memnuniyetsizliği kadim bir sorun. CHP’nin “Demokrasi İttifakı” taktiğiyle AKP karşısında konumlanan partiler arasında köprü olmaya çalışması partinin ideolojik konumunu belirsizleştiriyor. Buna karşılık parti içi muhalefetin uzun yıllardır itici gücü olan Muharrem İnce’nin dünya ve Türkiye’ye hangi pencereden baktığı net değil. Türkiye turunda olduğunu söyleyen İnce’yi başlarda iktidar medyası şişirmeye çalışsa da bugünlerde ilgi zayıflamış durumda.

DSP’den Şişli Belediye Başkan adayı olan Mustafa Sarıgül de Türkiye Değişim Partisi’ni kurdu. Merkez sol görünümlü sağcı Sarıgül, seçim sürecinde girişilecek pazarlıklar sürecine güçlü girmek belki bir iki koltuğun sahibi olmak hevesinde.
HDP içinde Ayhan Bilgen’in başlattığı tartışmanın partiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağına dair şimdiden bir şey söylemek mümkün değil. Ama orada da seçimlere kadar sürecek bir tartışmadan bahsetmek mümkün.

YOKSULLUĞU HALKA ANLATMAK

Siyasetin sağ cephesindeki hareketliliğe karşın sol cephenin iddialarından vazgeçerek sağcılaşması, emeğin çığlığının siyaset arenasında cılız bir ses olarak duyulmasına neden oluyor. Sol yanı boşalan siyaset yelpazesinde emekçilerin çığlığı ancak cılız bir ses olarak duyuluyor. Siyaset kurumu ise çözüm üretme cesaretine sahip olmayan aktörleriyle halkın yoksulluğunu halka anlatıyor. Yoksulluğu teşhir etmekten öteye gitmeyen, 21. yüzyıl dinamiklerine uygun kamucu bir programı bulunmayan ana muhalefette umutlar sağ köşedeki iddialı partilere bağlanmış durumda.