Yüce gönüllü Laz Emin Efendi, “Gencim her yerde çalışabilirim. Yalnız şu işçilerin hakkını vermeyi kabul ettiklerinden çok kıvançlıyım” der.

Patron Mösyö Duroi... İşçi Lideri Laz Emin Efendi...

Can Kartoğlu

Zonguldak’taki cevherin varlığını öğrenen Fransızlar koşup gelmişler Zonguldak’a, işletmekteler Ereğli Şirketi’ni… O ecnebiler, bugün Fener, o gün Koloni denilen kendilerinin inşa ettiği mahallede bahçeleri çiçekli villalarda yaşar, onlar dışında ancak birkaç üst düzey Türk yetkili girebilir bu imtiyazlı mahalleye…

Sofralarında kuş sütü eksiktir. Mösyö Duroi’nun direktörlüğünde az yatırımla çok kâr amaçlayan Ereğli Şirketi’nin ameleleri yerin altında iki vardiya… 12 saat çalışmaktalar… Bir asır sonra Zonguldaklı akademisyen, kendinden önce kentini düşünen Mustafa Eyriboyun’un “Yanan bizdik. Siz kömür sandınız” dediği gibi… 1923’te bir okkadan az gelen ekmeğin fiyatı 20 kuruştur. Yeraltında çalışan amelelerin maaşı 60-70 kuruş. Kazmacılar 100-120 kuruş almakta. Bir de yer üstünde çalışanlar var. En yüksek maaş gar şeflerinin: 150-200 kuruş… Varın siz düşünün yoksulluğu… İşçinin memleketinde Fransız’ın işçiye dediği aslında şudur: “Eller yukarı! Bu bir soygundur!” İş kazaları da cabası…

Ne kadar sürebilir böyle bir çalışma? Zonguldak madenlerinde daha ilk kazmanın vurulduğu günden başlayarak işçi hareketleri olur. Bir örgütlülük temeline dayanmayan, kısa süreli ve çoğu kez de kısmi direnişler... Başkaldırırlar, bastırılırlar… Konuşurlar, susturulurlar… 8 saat çalışma ve hafta tatili haklarını elde etmek için kaç defa müdürlüğe giderler, elleri boş dönerler… Ta ki maden işçileri kahvede İstanbul gazetelerinden birinin ilk sayfasında “İstanbul Elektrik ve Tramvay İşçileri Grevi”ni görüp okuyana kadar… Haziran’ın 4’üdür. Hepsinde bir heyecan. Çoban ateşini yakmış bir kere İstanbul Elektrik ve Tramvay İşçileri… Grev başarıyla sonuçlanmış… Madde madde yazıyor gazete… İşçi ne istemişse hepsini kazanmış… Zonguldaklı maden işçileri niye kazanamasın? Şeftren Giritli Ahmet, gazeteyi kolunun altına alır. 10-15 işçi de takılır peşine… Düşünecek bir şey yoktur. Öncüleri olsa olsa Laz Emin Efendi olmalıdır… Emin Efendi, 33 yaşında… 12 yıl askerlik yapmış, görmediği yer kalmamış, Yemen’den yeni dönmüş. Fransızların şirketine Gar Şefi olmuş. Girişken, atılgan, korku yok çakmak gözlerinde… Mustafa Kemal’e karşı gelenleri alt etmiş… Evet evet, o öncü olmasın da kim olsun?

Doğru Laz Emin Efendi’nin evine… Tak tak tak… Hayrola? Açılır kapı… Şeftren Giritli Ahmet koyar ortaya gazeteyi. Makinistlerden Kürt Yusuf başlar konuşmaya: “Madem ki hükümetin bir yasası vardır. Ondan biz de yararlanmalıyız!” İşçiler öncüleri olmalarını isterler Emin Efendi’den… Hemen gazeteden “İstanbul Elektrik ve Tramvay İşçileri”nin isteklerini kendi iş alanlarına uygulayarak yazmaya başlarlar. Peki bunun altına kim imza atacak? Sendika yok. Tabii ki Laz Emin Efendi atacak. “Tamam” der demesine de, “Ama yarın kel gâvurun kafası kızar da beni ve birkaç arkadaşı işten çıkarırsa, ne yapacağız?” Emin Efendi’nin dediğine de bakın. İşçiler hep bir ağızdan söylerler: “O zaman hepimiz işi bırakırız!”

Peki ya grev yapmaları gerekirse? “Grev Düzenleme Komitesi” kurarlar. Ve 5 maddelik bir bildiri kaleme alırlar. Asgari ücret, 8 saat çalışma, çalışma saati dışındaki çalışmalar için iki katından ücret, haftada bir gün izin ve Havza’da çalıştırılması yasaklanmış yabancı uyrukluların çalıştırılmalarının önlenmesini talep ederler. Altına atar imzayı Emin Efendi.

7 Temmuz 1923’tür tarih. Gar Şefi Laz Emin Efendi sabah 8’de işbaşı yapar. 9’da İşletme Müdürü Emin Efendi’yi çağırır ve işine son verildiğini bildirir. Bütün sakinliğiyle çıkar, Bartınlı Ömer’in kahvesine gider. İşçiler bakarlar işinin başında değil Emin Efendi. İşten çıkartıldığını öğrendiklerinde tüm taşıma araçlarını depo önlerinde durdururlar. Grev başlamıştır işte! Saat 12’dir. Dalga dalga yayılır grev haberi… Yeraltındaki ve yerüstündeki binlerce işçi işi bırakır… Bütün Zonguldak’ı sarar “Grev var! Grev var!” sloganları… İşi bırakan işçiler Çınarlı Kahvesi’nde toplanmaya başlarlar.

Mösyö Duroi hemen yerel hükümet sorumlularına durumu bildirir. Polis, jandarma gördüğü işçiyi tutar götürür karakola… Akşamüstü olmuştur… Laz Emin Efendi’yi de kahveden alıp götürür polisler. Ertesi gün işletmenin Hukuk Danışmanlığı’ndan çağırılır. Zonguldak’ın madenlerinden çıkmış bir cevher olan gazeteci, kent savunucusu Ahmet Öztürk’ün “Yok edilen bir kentsel miras: İşçi Müdürlüğü Binası” dediği, şimdi yerinde yeller esen o canım binada konuşurlar Hukuk Danışmanı Hoca Tevfik Bey ile Gar Şefi Laz Emin Efendi. Böyle de rüşvet görülmemiştir: “Emin Efendi, sana 300 lira verelim. Hemen İstanbul’a git. Orada bir ay kal. Kaldığın sürece aylık da verelim.” Paranın satın alamayacağı şeydir insan onuru… Laz Emin Efendi’nin cevabıdır: “300 liranıza göz koyarak bu memleket işi saydığım davayı bırakıp da, bir yere gidemem.”

Şirketi bir telaş alır. Grev ikinci gündedir ve işçilerin durdurdukları makineleri ne yapıp edip çalıştırmak gerekir. Madeni, ana hatta olsun taşımayı akıllarına koyarlar. Ama işinin ehli kim varsa grevde. Derme çatma bir ekip kurarlar. Başlar makineler sefere. Sadece makineler mi… kargaşa… aksaklıklar da başlar. Nasıl ilerlesin makineler? Bu şehir 1991’de Büyük Yürüyüş’te nasıl bırakmadıysa bir başına madencisini… çoluk çocuk… amca teyze… konu komşu… hep birlikte yürüdüyse… işte 1923’ten gelir o ruh… Grevdeki işçilerin çocukları had boylarında yürüyüşe geçerler… Yılları tıkarlar… Ya kadınlar? 1991’de en önde yürüyen kadınların anaları… büyük analarıdır onlar… Kucaklarındaki çocuklarla yatarlar raylara… Geçit vermezler vagonlara…

patron-mosyo-duroi-isci-lideri-laz-emin-efendi-1001532-1.
İçinden tren geçen şehir: Zonguldak. 1920’ler.



Hop oturup hop kalkmakta Mösyö Duroi ve Zonguldak yönetimi… Grevin üçüncü gününde bu defa Vali çağırır Laz Emin Efendi’yi. İşten atılsa da muhatapları odur. Vali, taleplerini bir vekaletname ile hazırlamalarını ve yarın iki işçiyle birlikte 9’da belediyede olmalarını ister. Hakem önünde karşılıklı olarak görüşülecektir.

Grevdeki işçiler Çınarlı Kahve’de toplanmış, Laz Emin Efendi’yi bekliyorlar. Emin Efendi anlatır; böyle böyle… Emin Efendi’yle iki arkadaşlarını vekil seçtiklerine dair metni kurşun kalemle yazarlar. Sonra başlar imza faslı. İmzalar atıldıkça kâğıtlar yetmez. Bir kâğıt bir kâğıt daha derken on metreyi bulur birbirine eklenen kağıtların boyu…

Geldi mi grevin dördüncü günü! Laz Emin Efendi burar bıyıklarını yukarı doğru… tarar saçlarını arkaya doğru… Yanında Grev Tertip Komitesi’nden Şeftren Giritli Ahmet ve Makinist Bartınlı Hasan Usta…

9 oldu mu girerler Belediye’ye. Grev kendi doğal liderlerini yaratmıştır ve işverenle pazarlıklar doğrudan kitleye dayanan ve kitleyi temsil eden bu liderler tarafından yürütülür. Bu yanıyla, başından sonuna kadar örgütlü işçiler tarafından yürütülen bir “toplu pazarlık” sürecidir söz konusu olan. Belediye’nin önüyse grevdeki işçilerle dolup taşmakta… Heyecan dorukta…

Belediye Başkanı’nın odasında iki taraf karşı karşıyadır. Bizimkiler ve Belediye Başkanı Bartınlı İbrahim Bey, Defterdar Halil Bey, Maden Müdürü Abdullah Hüsrev, bir de elbette Mösyö Duroi, Başçevirmen Sadettin Bey, Sorumlu Müdür Mühendis Behçet Bey… Dört de katip… Bizimkilerin 10 metrelik vekâletnamesi masaya kurulur, yöneticilerin noter imzalı bir sayfalık vekâletnamesinin karşısında… Mösyö Duroi’nin gözleri faltaşı gibi açılmış, istim üstünde oturmakta… Emin Efendi, İstanbul Elektrik ve Tramvay İşçileri Grevi’nin sonuçlarını çok etkileyici bir konuşmayla aktarır. Kesintisiz 5 saat çok çetin, çok gergin bir görüşmedir geçen. İşten atılmış olan Laz Emin Efendi kendisini unutmuş, işçi arkadaşları için mücadele etmekte. Sonunda yöneticiler pes eder. Tam da o sırada Emin Efendi’nin yeniden işe alınması talep edilir. Fırlar yerinden Mösyö Duroi. Emin Efendi’yi tekrar işe almak mı? Asla!.. “Ben şirketim. İstediğimi çalıştırır, istemediğimi çalıştırmam” der. Yüce gönüllü Laz Emin Efendi, “Gencim her yerde çalışabilirim. Yalnız şu işçilerin hakkını vermeyi kabul ettiklerinden çok kıvançlıyım” der. Fransızcaya çevrilince Emin Efendi’nin sözleri, Mösyö Duroi yine fırlar yerinden, Emin Efendi’nin elini sıkar, yetmez, atar elini cebine, tabakasından Emin Efendi’ye sigara ikram eder, o da yetmez, bi’ de sigarasını yakar Emin Efendi’nin. Emin Efendi’den kurtulmuştur ya, daha ne?

patron-mosyo-duroi-isci-lideri-laz-emin-efendi-1001533-1.
1923... Ekmek 20 kuruş. Amele maaşı 60 kuruş.



Ve kömür havzasının tarihine “İlk Grev” olarak geçer 1923 grevi… İşçiler tasarlayarak, planlayarak harekete geçmiş, bir talepler bütünü ortaya koyabilmiş, bu talepler etrafında bir direniş örmüşlerdir. Çıkar belediyeden Laz Emin Efendi, Şeftren Giritli Ahmet, Makinist Bartınlı Hasan Usta… Kapının önü ana baba günü… Binlerce işçi beklemiş 5 saat boyunca üçünü… Müjdeyi verir Laz Emin Efendi… Grev, işçi taleplerinin hepsinin işverene kabul ettirilmesiyle sonuçlanmıştır. Bir alkış kopar… Ama ne alkış…

O zamanlar şehrin tam ortasından; şimdinin Gazipaşa Caddesi’nden geçen trenler, o günden sonra ne zaman çarşıda Laz Emin Efendi’yi görseler düdüklerini çalarlar… Bir şenlik havasında… Emin Dayıııı… Emin Dayııııı… diye kafalarını çıkarıp camdan, seslenirmiş makinistler…

Bugün o düdüğü duyduğunuzda, kendisi işten çıkartılsa da işçiler için mücadeleyi sürdüren işçi önderi Laz Emin Efendi’yi ve var olan haklarını korumak yerine yeni haklar talep edip hepsini kazanan işçileri, yollara düşen çocuklarını, raylara çocuklarıyla yatan eşlerinin direnişini unutmayın!

Bu metin için, Koza Yayınları’ndan çıkan Turgut Etingü’nün “Kömür Havzasında İLK GREV” ve Saffet Can’ın “EMİN DAYI - Zonguldak’ta İlk Grev ve Toplu Sözleşme” adlı kitaplardan yararlanılmıştır.