Mindfulness bilimsel mi derseniz net bir cevap veremem, kimseler de veremiyor. Hatta Kabat-Zinn’in akademik karşı çıkışları durdurmak için güzelim Buda dilini bilimselleştirmek suretiyle özünü bozduğu iddia ediliyor.

Pekmezli mindfulness ve kapitalizm

Nesli Zağlı

“Bilinçli farkındalık kendini global kapitalizmin baskın ideolojisi olarak ortaya koyuyor; insanların akıl sağlığını muhafaza ederek kapitalizmin dinamiklerine katılmasına yardım ediyor.” Slovaj Zizek

Popüler kültürün zengin ve elverişli topraklarında büyüyen her psikososyal fenomene olduğu gibi pekmezle tatlandırılmış Mindfulness’a da temkinli yaklaşıyorum. Daha önce popüler psikoloji ve aile dizimi gibi yaklaşım/tekniklerine de eleştirel bir gözle baktığımı hatırlayanlar olacaktır. Mindfulness adı verilen ve Türkçe karşılığı “bilinçli farkındalık” olarak adlandırılan yöntem de şüpheci bir bakışın hedefi olabilecek nitelikte. Pekmezle tatlandırılmış demem tesadüf değil, zira şeker ve karbonhidratın büyük günah olduğu sağlıklı yaşam platosunda kurabiyeler falan tabii ki pekmezle tatlandırılıyor. Mindfulness da işte popüler kültürün üç beyaza bulaşmadan ve en steril haliyle tatlandırdığı konulardan biri. Bu yaklaşımın babası John Kabat-Zinn ve aslında Mindfulness’ın ortaya çıkışı 1979 yılına uzanıyor. İlk yıllarında teknik daha çok ruh sağlığı ve hastalıkları ile ilgili kurumlarda kullanılsa da yıllar içinde popülerleşiyor, filizleniyor ve palazlanıyor. Mindfulness Temelli Stres Azaltma Workshopları, kitapları, uygulamaları derken milyarlarca dolarlık bir sektöre dönüşüyor. Tam da bu noktada sektörleşen her alanda olduğu gibi kapitalist çıkarlar, malpraktisler, suistimaller devreye giriyor. Birilerinin meditasyon villası büyüsün diye emek sömürüsü başlıyor.


Mindfulness aslında kendi haline bıraksan masum bir öğreti. Budist felsefeden köken alıyor. Tüm Uzakdoğu öğretilerinde de olduğu gibi insana, yaşama dair öğretilerden besleniyor. Mindfulness diyor ki “An’a Odaklan”, geçmişi yargılama, geleceğe kaygılanma, anı yaşa. Tüm duyumlarınla- görme, işitme, dokunma, koklama, tatma- o anı hisset. Gerginsen ve yatışamıyorsan nefesine çapa at, yani nefes alıp verişine odaklan. Bak işte yaşamdasın ve tek gerçeklik bu. Temel olarak bu minvalde zemin bulan türlü meditasyonların toplu olarak temsil ettiği bir yaklaşım Mindfulness. Normal şartlarda popüler psikolojiye benim gibi alerjiniz varsa neyse deyip geçersiniz. Ama olay orada kalmıyor Minfulness için. Kendini çok iddialı gören bir yaklaşım çünkü. Eğitime, iş hayatına, akademiye, kliniğe her yere sızmak istiyor. Özellikle 2000'li yılların başından beri Oxford’da bile kendi departmanını açtıracak şekilde serpilip büyüyor. En önemli sinirbilim ekipleri mindfulness meditasyonlarıyla ilgili beyin görüntüleme çalışmaları yapmaya başlıyorlar. Acaba beynimiz bu mindful hale nasıl yanıt veriyor, nereler aktive oluyor, hangi alanlar kalıcı olarak iyileşiyor diye. Romatizmadan kansere, dikkat eksikliğinden travma sonrası stres bozukluğuna her çiviyi çakıyor mindfulness. Tüketim kültürünün en civcivli zamanlarında çekiç olmak da zor.

Mindfulness bilimsel mi derseniz net bir cevap veremem, kimseler de veremiyor. Hatta Kabat-Zinn’in akademik karşı çıkışları durdurmak için güzelim Buda dilini bilimselleştirmek suretiyle özünü bozduğu iddia ediliyor. Gerçekten de okuyunca bir bilimsellik gayreti sezinleniyor ama uzmanları daha iyi söyler. Deniyor ki yaklaşım ve uygulamaların bilimselliğini gösteren çalışmaların kısıtlılıkları, temsil gücü olmayan örneklemleri var. Meta- analiz denilen çok sayıda çalışma bulgularını değerlendiren çalışmalarda, mindfulness’ın etkinliği ortalama düzeyleri anca buluyor. Hatta eğitim alanında mindfulness uygulamalarının etkinliği değerlendirildiğinde, olumlu bir etki saptanmadığı söylendi. Bu aslında inanılmaz bir durum çünkü Avrupa ve Amerika’da pek çok ülkede mindfulness müfredatın bir parçası olarak sisteme dahil edilmişti. Çocuğunu okula gönderiyorsun, haftada saatlerce özel eğitimli eğitmenler çocuklara meditasyon yaptırıyor ve sonuç fiyasko. Tam bir kâbus ama şaşırtıcı değil bir yönüyle de. Çünkü mindfulness meditasyonlarının özellikle yineleyici depresyon-psikoz-travma hastaları gibi gruplarda çok olumsuz etkiler yapabildiği görüldü. Aslında meditasyonların özünde değiştirilmiş bir bilinçlilik hali var (alkol, madde ve hipnozdaki gibi). Bu değişmiş bilinç durumunda nasıl bir materyalin ortaya çıkacağı belli değil, kişiyi incitecek bir şey de olabilir. Meditasyonun kolaylaştırıcısı (uygulayıcısı da) çoğu zaman ruh sağlığı uzmanı olmayan, bir hafta sonu eğitiminde akredite edilmiş biri. Peki sorarım en sarsıcı anısıyla meditasyonda toslaşmış biri için ne yapacak bu pekmezli mindfulness?

Yaklaşımın tüketicisi değil de daha global anlamdaki konumu üzerinde düşündüğümüzde mindfulness ve psikososyal hegemonyası akıllara durgunluk veriyor. Tüm popüler psikoloji öğretilerinde olduğu gibi mindfulness seni içine geri gönderiyor. Sistemdeki eşitsizliğin, ihlallerin, yoksulluğun, adaletsizliğin hiçbir önemi yok. İşyerlerine gidip tezgâhı kuruyor mindfullcular ve çalışanı, yöneticiyi eyliyorlar. Kurumsal mindfulness dediğimiz tüm dişleri tam bir canavar. İşyerinde mobbing mi var, çalışanlar mı tükenmiş, patron faşist miymiş fark etmez. Sen içine dön, derin derin solu, üzümü ağzında uzun uzun deneyimle ve her şeyi unut. Şirketler de elbette çalışanların haklarını iyileştireceklerine parayı bu turuncu gurulara basıyorlar, nasılsa dünyaya bir daha gelmeyecekler. Tüm sistemi bireyin özgür iradesi, seçimi, emeği, çabası, baş etmesi üzerine kurulu bu kapitalist sisteme çok uygun manevralar. Korkunç “ÇARESİZSENİZ, ÇARE SİZSİNİZ” önermesi var ya bizde de. “It’s all in YOU”. Evet kardeşim evet; beni yetiştiren eksik ana babanın, eti ailemde kemiği öğretmenlerimde yozlaşmış eğitim sisteminin, iliğimi kemiğimi sömüren işverenin, dünyaya geldiğime çoktan pişman etmiş gerici faşist iktidarın hiçbir suçu yok. Matını açıp sorgusuz, yargısız her şeyi kendi içimde halletmeliyim.

Kapitalist sistem tüm varlığını bireyselleşmiş ve kollektif duyarlılığı budanmış toplumlar üzerinden inşa ediyor. Mindfulness da çarpık düzeni bireye mal etmenin en iyi yollarından. Ronald Purser, McMindfulness kelimesini kullanarak global dev McDonalds’a gönderme yapıyor ki, haklı. Dünyanın her yerinde aynı şekilde uygulanan 8 haftalık Mindfulness Temelli Stres Azaltma Worshopları talep bile oluşmadan dünyanın her yerine arz ediliyor. Eninde sonunda alacaksın kaçışın yok der gibi. İnsanlar da kimbilir ne paralar gömüp, ne umutlarla bekliyorlar. İtiraf edeyim ben Mindfulness eğitimini bir derneğin aracılığıyla gelen yabancı bir hocadan aldım epey yıllar önce. Özellikle başta sinirbilim ile ilgili yayınlar olmak üzere çok okudum araştırdım. Danışanlarıma konu hakkında önerdiğim okumalar da oldu. Hatta bir üniversite hastanesinde bir hocamla birlikte obezite grubu için “Bilinçli Farkındalık Temelli Yeme” toplantıları da düzenledim. Mikrofon tutarlarsa bu yaklaşımın klinik olarak yararlı olduğu noktaları da aktarabilirim ama burası yeri değil. Konu yine aynı noktaya geliyor. Bir psikolojik öğretinin bilimsel ve klinik geçerliliği onun hunharca pazarlanıp, tüketilip, sömürülmesine sebep değil. Elbette ki hayatı tüm duyularımla hissederek, farkına vararak, yaşamsallığı ve canlılığı iliklerime kadar hissederek yaşamalıyım. Ama neden olay benim meditasyon alanımda başlayıp bitsin? Mindfulness bana soruyor mu sen yarinle hoş musun, evladınla hoşnut musun? Mindfulness lütfen bana ana odaklan deme, bu ülke evlatlarına kendileriyle meşgul olma fırsatı vermiyor diyebiliyor muyum? Ama kapitalist sistem olumsuz duyguya yaşam hakkı vermiyor, illa ki içindeki tüm 69’lardan tavşanlar yap istiyor. Pekmezli Mindfulness’ı selamladığım yazımı şu anda okuduğum ve tüm bu olumluluk baskısına karşı koyuşuma güzel denk gelen Byung-Chul Han ile bitireyim: “Ama şiddet sadece başkalarından kaynaklanan bir şey değildir. Aşırı performans, aşırı iletişim ya da aşırı uyarı şeklinde kendini gösteren aşırı olumluluk da şiddettir”.