Önde gelen Avusturyalı düşünürlerden Peter Singer, dayanışma etiğinin temel alınması gerektiğini söylüyor ve mücadele hattının buradan kurulması fikrinin altını çiziyor

Peter Sınger: Dayanışma etiği temel noktamız olmalı

Halis Yıldırım

Türkiye’deki hak ihlalleri sadece Türkiye’yi değil dünyayı da yakından ilgilendiriyor. Özellikle akademisyenlere yönelik ihraçların ardından dünyanın önde gelen düşünür ve araştırmacıları yurtdışında dayanışma faaliyetlerine başladı. Avusturyalı filozof ve önde gelen bir hayvan hakları savunucusu Peter Singer da bu alanda çalışma yapan önemli isimlerden bir tanesi Singer ile dünyanın önünde sorun olarak duran Türkiye’yi de yakından ilgilendiren akademi, mültecilerin durumu ve tüm bunlara etik bir karşı koyuşun mümkün olup olmadığını konuştuk.

» Akademik özgürlük gündemin en yukarlarında olan bir konu. Bu sıralar üniversite hocalarıyla büyük bir dayanışma söz konusu. Dayanışmanın etiği nedir?

Böyle bir dayanışma örneğinin olduğunu sanmıyorum. Benim için tüm etik sorular eylemlerimiz sonucu göz önünde bulundurularak alınan kararlardır. İnsanlarla dayanışma içinde olup, daima bunun sonuçlarına bağlı olmalıyız. Dayanışmanın sonuçları bazen iyi, bazen de kötü olabilir.

» Erdoğan, politikasına dair yapılan eleştirileri ‘vatan haini’ olarak nitelendirmekte ve eleştirenlerin çoğunu hapishaneye göndermekte. Sizce Erdoğan’ın kendine has ahlak anlayışı mı var?

Belki de Erdoğan, doğru olduğuna inandığım insanlardan, farklı ahlaki görüşlere sahiptir veya belki de hiç ahlaki görüşü yoktur. Erdoğan’ın ne düşündüğü üzerine uzman değilim, bu yüzden de bir şey söyleyemem.

Mülteciler, daha iyi bir yaşam için Akdeniz’in tehlikeli sularından yolculuk yapıyorlar. Faşist popülizm mültecilere sınırları kapatıp onlara sert müdahalelerde bulunuyorlar. Onlara sınırları açmak neden bu kadar sıkıntılı? Sınırları açmak, hem kendi ülkemizde hem de diğer ülkelerde davranışların değişmesine neden olmaz mı? Sınırların kapalı olduğu dünyamızda böyle bir durum başlangıçta sorunlara karşı doğru bir adım olamaz mı?

Sınırları kaldırmak ya da açmak, basitçe gerçekçi değil. Mütevazı göçmen sayısının bile aşırı sağ siyasetine bir avantaj sağladığını görebilirsiniz. Sığınmacılar olmadan, Brexit olmayacak ve ABD’de belgesiz göçmenler olmadan Hillary Clinton şimdi Başkan olacaktı. Bundan istediğimiz kadar hoşlanmayabiliriz, ancak, maalesef seçmenlerin önemli bir kısmı kendi ülkelerinde çok sayıda yabancıyı istemez.

» Lakin bu gerçeklik korkunç bir şey. Yoksa, kendi hareketlerimizi ırkçı-popülist eylemler mi sınırlıyor?

Çoğunluğun görüşlerini öğrenmek ve değiştirmek için elimizden geleni yapabiliriz. Lakin ılımlı devletlerden ırkçı-popülist tavırlar almasını bekleyemeyiz hatta istemeyiz.

» ‘’Hegel’’ kitabınızda şunları diyorsunuz: "19. ve 20. yüzyılda hiçbir filozof Hegel kadar etkilemedi. Belki burada istisna Karl Marx’tır. Fakat o da Hegel’den yoğun bir şekilde etkilenmiştir." Buna katılıyorum. Lakin dünyanın gündelik yaşamına bakarak, her iki filozofun önerisi ne olabilir, söylemeniz mümkün mü?

Üzgünüm, bu uzun bir makalenin konusu olur ki bunun için zamanım yok maalesef.

» Anlıyorum, ama bu ilişki belki günümüz dünya koşullarını anlamada önemli bir anahtar olabilir? Bunun için vakit ayırmaya değmez mi?

Hegel ya da Marx’ın günümüz dünyası koşullarını anlama adına tek başına yeterli olacaklarını düşünmüyorum. Son dönem düşünürleri günümüz dünyasını anlamamızda daha iyiler, mümkün olabileni sunabilirler.