Geçen hafta yazdığım”hep haklıyız siyaseti” bir rahatsızlığa dokunmuş oldu. Bana gelen tepkiler bu alanın tartışılması gerektiğiydi; tartışmaya devam etmem yönünde istekler de oldu. Normatif Siyaset kavramını uyduruk bulanlar da oldu elbet, ama en azından ne demek istediğim anlaşılmış görünüyor. Korkut Boratav hocamız ise, Yunanistan siyasasının krizli ve karmaşık durumu üzerinden ürkmüş orta sınıflar efsanesine mesafeli duruyordu. Barış İnce'nin SYRIZA başkanı Aleksis Çipras ile yaptığı dünya basınında ilk kez Birgün'de yayınlanan röportajı ise Yunanistan deneyimi üzerine ciddi ciddi düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyordu.Çipras şöyle diyordu: “Solun diğer kesimleriyle ilericisol bir cephe kurmak için sabırla görüşmeler yapmaya çalıştık. Komünist Parti ve Demokratik Sol liderliğinden olumlu bir geri dönüş alabilseydik Yunan Meclis'inin ezici çoğunluğu elimizde olacaktı ve her şey daha farklı olacaktı.” Dikkat edin SYRIZA lideri mecliste ezici bir çoğunluktan bahsediyor; şaka değil yani. Bu şu anlama geliyor: sosyalist tınılı bir oluşum meclisi ve bakanlıklarıyla iktidar olacak demektir.

Bir arkadaşımın güzel ifadesiyle: 5 savaş uçağı az alınabilirdi askeri harcamalar açısından. Yani şu an Türkiye'de düşünemeyeceğimiz (ama temenni ettiğimiz) bir durumdan bahsediyorum. Bu ezici çoğunlukta eğer destek verseydi, Yunan Komünist Partisi'nin (KKE) payı yüksek olacaktı. Fakat bu gerçekleşmeyince SYRIZA çok küçük bir oranla iktidarı neoliberalizme teşne bir merkez sağ partiye kaptırıverdi.

Yunanistanlı komünistler elbette SYRIZA'ya dönük birçok kaygı taşıyorlardı. Oluşturduğu eklektik yapı sosyalist görüşler için problem teşkil ediyordu; hatta o eklektik yapı içinde berbat görüşleri olanları da vardı elbette ya da en açığından küçük burjuva radikalizmiyle mülhemdi. Normatif anlamda bunlar elbette doğru kaygılar; ama siyasal olarak aynı haklılıkta değiller. Çünkü siyasal alan sizin argümanlarınıza uymak durumunda değil ve karşınızda kendi okullarınızda, kültür merkezlerinizde ve örgütlerinizde yetişen kadrolar ve militanlar yok. Kadrolar ve militanlar siyasal alanın bizzat kendisi değildir; hatta çoğu zaman siyasal alan size uymayan, sizi istemeyen bir yerdir. Yani siyasal anlamda SYRIZA karşısında normatif olarak haklı olduğunuz nokta, Lenin'in söylediği gibi ultra- komünist bir duruş tehlikesi de barındırıyor. Argümanda ve masada haklısın, ama siyasal alanın dışında olursun manasında anlamak gerekiyor. Benim görüşlerime de normatif anlamda çok şey söylenebilir; reformistten başlayan ve daha da uzayıp giden dipnotlarla.

Yunanistan deneyimi bu açıdan gerçekten önemli. Geçen hafta eleştirdiğim Sol Portal'da çıkan yazıda SYRIZA için sarfedilen “popülist politikalar” ibaresi vardı ki tümüyle kullanmamamız gereken bir kavram oluyor kendisi. Popülizm 1980'li yılların sağ argümanlarının en önemli kozuydu. Özellikle de solu suçlamak için fazlasıyla kullanıldı ve kavram pejoratifleşti. Popülizm suçlaması kendiliğinden bir seçkincilik ve kadro tınısı veriyor. Evet, SYRIZA popülist ve bu da bence çok olumlu; popülist olmayı bizim de öğrenmemiz gerekiyor acilen, kültür merkezlerinden, meslek odalarından, kampüslerden çıkıp sokağa karışmanın kısaca siyaset yapmanın başka yolu yok çünkü.

Yunaistan için çok düşünmek gerekiyor; belki biz de karşılaşırız diye.


PS: Bir de yazıdan sonra bana gelen tepkiler içinde Yunanistan Komünist Partisi'ni ne kadar tanıyorsun sorusu vardı. Buna verilecek tek cevabım var: Bizde olanlar kadar tanıyorum.