Yirmi idam ve müebbet hapse mahkûm politik tutuklunun da olduğu koğuşun ortasına yaşlı, yorgun, yardıma muhtaç bir güvercin düşer. Ve düştüğü andan itibaren, koğuştaki herkesin haklarına sahip bir birey olarak kabul edilir…

Portakal çiçeği kokusu ve bir güvercini anlamak

Yankı DİYAR

“Her şeyi paylaşırız burada. Sevincimizi, üzüntümüzü, dertlerimizi.Ama özlemlerimizi, özellikle seni yakan, her düşündüğünde senin burnunun direğini sızlatan, kişisel özlemlerini pek değil. Çünkü biliriz ki, özlem yakar insanı mahpusta. Herkesin dağ kadar büyük ve içinde akacak lav kadar yakıcı olan bir hasreti varken, bir de bizim yanıp tutuşuyor olmamızın altında kalmamalı insanlar. Bu yüzden kaç gündür kimselere anlatamadan, içim içimi yiyerek dolanıyorum koğuşta. Bir başkayım! Bir delişmen bakıyorum herkese! Görüyorlar, hatta belki de anlıyorlar ama yine de ne onlar soruyor, “Nedir bu haller” diye, ne de ben çıkabiliyorum bu ne yerdeyim, ne gökteyim hallerimden. Çünkü yaşadığım, bir Adana ve bir de Portakal Çiçeği Kokusu!”

Bu satırlar Su Yayınları’ndan çıkan Mehmet Tepebaşı’nın ‘Portakal Çiçeği Kokusu Bir de Adana’ kitabının tanıtım bülteninden. Devrimci duyarlılığın, dayanışmanın, mücadelenin en güzel biçimleriyle yansıdığı kitap onların, bizim, hepimizin yaşamında, kendileri küçük ama yaşamlarımızda büyük izler bırakan öykülerden oluşuyor.

BAŞKALARI İÇİN YAŞAYANLAR

Herkes için yaşanabilir, güzel bir dünya uğruna bedeller ödemekten çekinmeyen, halkın mutluluğu için kendi yaşamlarını ortaya seren devrimciler, dünyanın en ücra köşesinde oluşan bir kötülüğe karşı duyduğu öfkenin aynısını, hemen bitişiğindeki komşunun kapısında yaşanan zalimliğe karşı da gösterebilen insanlardır. Onların bu özellikleri atlanır, ya da görmezden gelinirse, bu kitaptaki öyküleri anlamak zorlaşır. Düşünün bir kez, yirmi idama ve müebbet hapse mahkûm politik tutuklunun da olduğu koğuşun ortasına yaşlı, yorgun, yardıma muhtaç bir güvercin düşüyor ve düştüğü andan itibaren, koğuştaki herkesin haklarına sahip bir birey olarak kabul ediliyor. Bir güvercini anlamak, onun isteklerinin hiç de sıradan, anlamsız istekler olmadığının farkına varıp, tüm ciddiyetiyle kabul etmek ve gerekliliklerini yerine getirmek devrimci duyarlılığı anlamadan nasıl açıklanır?

İdamlık biri ve bir gövercin eşitliği! Kulağa bile saçma gibi gelen bu eşitleme devrimcilerin bu dünyadaki her canlıya gösterdikleri duyarlılığını bilmeden anlaşılabilinir mi?

Onları dört duvar içine hapsetmeyi bile aslında lüks olarak değerlendiren savcıların, cezaevi müdürlerinin, işkence yapmaktan özel olarak zevk alan başgardiyan ve gardiyanların bile nefretlerine, kinlerine, hınçlarına rağmen, herşeyi yapabilecek yetenekte, her şeyi bilecek entellektüel düzeyde diye tanımlamaları ve bunu saygı ile itiraf etmeleri devrimcilerin yaşadıkları her yerde ve her koşulda devrimci kişiliklerini ortaya koymalarından değilm midir?

DİRENMENİN SIRRI NEREDEDİR?

Ceberut bir babanın yarattığı, anlatılması zor bir acı sarmalı içinde nasıl çıkılır? Bir genç kız, hiç konuşma olanağı bulamadığı, ama gece gündüz dünyasını doldurduğu sevdiğinin, neden olduğunu bile bilemeden yok olmasına nasıl dayanır? Sıradan bir kızın, iki göz odası olan bir gecekondudan, mekânı hiç değiştirmeden deryalara dalması, tüm dünyayı önüne serecek bir bilgeliğe ulaşması nasıl gerçekleştirilir? Zalimlerin zulmüne, karanlık güçlerin tehditlerine ölümüne direnmenin sırrı nerededir?
Devrimciler her koşulda, kendilerine zulmeden zalimlerin bile şaşırdığı, ama aynı zamanda takdir etmek zorunda kaldığı kadar neşeli kalabilendir. Hayatın en karanlık kesitinde bir ışık bulmak onların yaşam biçimidir. Bir kelebek zalim, karanlık, pis bir hücrede ancak devrimcilerin göreceği ve uğruna çok şeylerini vereceği görünmez renkleri çizebilir. Bir dal portakal çiçeği onları, yaşadıkları yerin korkunç gerçekliğinden koparıp ta çocukluk yıllarına götürebilir.
Bu kitap onların, bizim, hepimizin yaşamında, kendileri küçük ama yaşamlarımızda büyük izler bırakan öykülerden oluşuyor.