Google Play Store
App Store

AKP/Erdoğan yönetimi otokratik bir din rejimi inşasında bütün bir toplumu peşine takacak yeni bir hikâyeye ihtiyaç duyuyor. Afrin bu ihtiyacı giderme yolunda atılmış bir adım

Prof. Dr. Oğuz Oyan: AKP iktidarı, savaş ihtiyacını Afrin üzerinden giderdi

AKP ve Erdoğan açısından her seçim kritik; ama 2019’un üçlü seçimleri kendi hedeflerine varabilmek açısından daha yaşamsal. Haziran 2015 türünden bir tökezleme olasılığının da daha gerçekleşmeden bertaraf edilmesi gerekiyor.

Temmuz 2016’nın etkisi aşındığı ve benzeri bir olayın tekrar kullanıma sokulması mümkün olamayacağına göre, bunun acil reçetesi ancak bir savaş konjonktürünün yaratılması olabilirdi. Koşullar da önüne adeta hazır bir biçimde getirilmişti: ABD’nin göstere göstere binlerce araçlık ağır silah donanımını PYD/YPG güçlerine vermesi ve Doğu Fırat bölgesinde 30 bin kişilik bir sınır güvenlik gücü oluşturmak peşinde olduğunu defalarca beyan etmesi, adeta açık bir kışkırtma biçimini almıştı. Bunun Türkiye’de hangi parti iktidarda olursa olsun bir güvenlik sorunu olarak algılanacağı açıktı. Üstelik 2019 öncesinde Erdoğan AKP’sinin içerde MHP ve diğer milliyetçi akımlarla bir milliyetçi cephe oluşturma girişimleri içinde olduğu dikkate alınırsa, bunun başka türlü algılanması esasen beklenemezdi. Dolayısıyla, beklenen fırsat yaratılmıştı.

Adım adım zemin hazırlandı
Fırat’ın doğusunun (Rojava’nın) değil de Afrin’in seçilmesinin nedeni, operasyonun teknik ve siyasi bakımdan ancak bu bölgede yapılabilir olmasıyla ilişkilidir. ABD güçleri ile doğrudan bir çatışma göze alınamazdı. ABD de PYD’yi bu bölgede (şimdilik) yalnız bırakamazdı. Afrin’de operasyon yapılmasına ABD’nin güçlü bir itirazı da beklenemezdi; nihayetinde Rusya denetimindeki bir bölgenin NATO üyesi Türkiye’nin ve (her an satın alınabilir) bir ÖSO gücünün eline geçmesi ehven-i şer olarak da görülebilirdi. Rusya ve Suriye de, PYD-ABD işbirliğinin giderek Suriye rejimi ve İran/Şii karşıtlığı üzerinden ve Suriye’de kalıcı bir ABD varlığını da içerecek bir biçimde ülkenin bölünmesine yol açmasından rahatsızlardı; dolayısıyla ikna edilmeye müsait duruyorlardı. Böylece, koşullar oluşmuş oluyordu.

Otokratik rejim için yeni hamleler
İktidarını sürdürmek için AKP/Erdoğan yönetiminin 2019’un bütün seçimlerini kazanması gerekiyor; ama otokratik bir din rejimi inşasınında yeni hamleler yapabilmek için seçim kazanma hedefini de aşan bir meşruiyet ihtiyacı duyuluyor; bunun için iktidarın toplumu peşine takacak yeni bir hikayeye ihtiyacı vardı ve bunu Afrin’de girişilecek bir askeri operasyon üzerinden halletmek mümkün görünüyordu. Bu vesileyle, Suriye’yi bu duruma getiren kendi geçmiş hatalarının üzerini örtmek, dünyaya meydan okuyan bir iktidar konumuna yerleşmek, içerdeki anamuhalefeti de gelişmelere karşı duramaz konuma düşürmek ve bu ivmeyle İslamizasyon projesinde yeni bir sıçramaya geçme fırsatını yakalamak aramakla bulunamayacak türden fırsatlardı. Dolayısıyla, Afrin harekâtı Türkiye’de çeyrek demokrasinin/anayasal hukuk devletinin tabutuna son çivilerin çakılmasının bahanelerini üretilmesine de vesile yapılmaktadır, yapılacaktır. Yeni bir baskı eşiğine geçildiğinin işaretlerişimdiden sosyal medya tutuklamaları üzerinden veriliyor.

TSK’nin cihatçı bir örgütle hareket etmesi eleştirilmeli
Anamuhalefet partisinin iktidarın tam saha presi karşısında edilgen bir konuma itilmesi, operasyona destek vermeye mecbur kalsa bile bunu hiç olmazsa eleştirel bir konumdan yapamaz duruma gelmesi Türkiye’de bundan sonra baskıların daha koyulaşması için de bir fırsat olarak görülecek. CHP’nin bir defa, TSK’nin cihatçı bir bir taşeron örgütle birlikte hareket ediyor olmasına itiraz yöneltmesi beklenirdi. İkincisi, Afrin harekâtına eleştirel bakanları gayri-millilikle hatta vatan hainliğiyle suçlanmasına ve ifade özgürlüğüne yeni sınırlamalar getirilmesine kuvvetle karşı çıkması beklenirdi.

Şunları hatırlatmak çok mu zordur? AKP iktidarı, PYD’nin bu denli güçlenmesi ve ABD desteğini arkasına alarak fırsatçı bir biçimde yayılmasından birinci derecede sorumludur. 2011-2013 döneminde PYD lideri Salih Müslim için Ankara adeta komşu kapısıydı. Ankara’nın o zamanki hesabı Suriye’de PYD’yi Esad rejimi üzerine sürmek, destek verilen cihatçı unsurların da katkısıyla bu rejimi kısa sürede devirmek ve Suriye’nin parçalanmasından pay kapmaktı.
Suriye’yi bu konuma getiren iktidarın tarihi sorumluluğunu dile getiremeyen, iktidarı Suriye’nin toprak bütünlüğünü başından itibaren savunmadığı için sorumlu tutan, dolayısıyla bu harekâtta ortaya çıkacak insan kayıplarının sorumluluğunun hesabını soramayan bir anamuhalefet görevini yapmıyor demektir.