"Beyinde hala keşfedilmemiş pek çok şey var. Bilimdeki gelişme önümüzdeki yüzyıla kadar, bilinenlerin yüzdesinin bilinmeyenlerden daha fazla olacağını düşündürüyor"

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: Beyinde keşfedilmemiş pek çok şey var

Meltem Yılmaz @meltemmmylmz

Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Akademisi’nin de başkanı Prof. Tayfun Uzbay, bu haftaki Pazar Söyleşisi’nin konuğu oldu. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nde 29 yıl çalışan, Psikofarmakoloji alanında önemli bir merkez olan Kuzey Texas Üniversitesi’ne projeler yazan, daha sonra İtalyan Hükümeti bursu ile Cagliari Üniversitesi Toksikoloji Bölümü’nde de bir süre çalışan Prof. Uzbay’ın geçen günlerde “Görünmeyen Beyin” adlı kitabı da okuyucuyla buluştu.

■Şizofreni hastalığının tedavisine yönelik araştırmalarınız ve patentini almış olduğunuz ilaç, oldukça dikkate değer. Ancak bu kadarla sınırlı değil, bu ilacın keşfinin sonrasında ilginç olaylar yaşandı, değil mi?
Evet. GATA’da kurmuş olduğum Psikofarmakoloji Ünitesi’nde 1998-2012 yılları arasında TÜBİTAK projeleri ile de desteklenen önemli bilimsel çalışmalar yaptık. Burada madde bağımlılığı ve şizofreni temel araştırma alanlarım oldu. Madde bağımlılığı ile şizofreni arasındaki ilişkiyi incelediğimiz TÜBİTAK tarafından desteklenen bir projenin sonuçları şizofreni tanı ve tedavisine yeni bir yaklaşıma ve hastalığa etkili bir çözüm getirecek yeni aday ilaç moleküllerinin keşfine neden oldu. Yeni yaklaşımı ABD’de birçok Nobel ödüllü bilim insanını kadrosunda barındıran University of California, San Diego (UCSD)’de davetli olarak sundum. Dönüşte bu molekülleri insana verilebilir ilaç haline dönüştürebilecek kapsamlı bir proje oluşturmaya başladım. Bugünlerde sık telaffuz edilen “Milli İlaç” denilen şeyi geliştirmeyi hedefledim. Bunun için gerekli altyapı vardı ve en azından bu tip araştırmaların yolunu da açabilecektik. Şizofreni çok önemli bir hastalıktır ve bunu kökten tedavi edebilecek olan bir ilaç en az 25 milyar dolarlık ticari bir değere sahiptir. Bir süre sonra garip şeyler olmaya başladı. Buluşum önce benimle ilgisiz garip eylemler ve TV dizileriyle ilişkilendirildi. Bu arada laboratuvarım taşındı ve akreditasyonunu kaybetti. Ardından bana GATA’da bir dayanağı olmayan düzmece soruşturmalar açıldı. Bu sırada ben bilimsel performansımla TSK’nın MY-52-10 yönergesine göre çok yüksek bir puan ile GATA birincisiydim. Her şeye rağmen çalışmalarıma devam etmek istiyordum; ancak 13 Haziran 2012’de İzmir Merkezli Askeri casusluk operasyonunda “Casusluk, insan ticareti, fuhuş ve şantaj” gibi yüz kızartıcı suçlamalar ile tutuklanarak İzmir’de bir cezaevine kapatıldım. Sekiz ay 20 gün hapis yattım. Bu yetmedi, GATA’da açılan uydurma delillere dayanan soruşturmalar da askeri mahkemelere taşınarak ordudan ihraç istemi ile iki dava daha açıldı. Cezaevi sürecinde çalışmam büyük bir darbe yedi ki hala toparlamakta zorluk çekiyorum.

Bilimi izleyelim…
■Dünya ve hatta artık uzayda da pek çok teknolojik gelişmeyi gerçekleştiren, her gün yeni buluşlar ortaya koyan insanlık beynin ne kadarını keşfetti?

Kuşkusuz beynin anatomisi ve işlevleri ile ilişkili olarak, 1900’lerin başlarında nöronların keşfedilmesini izleyerek gelişen nörobilim alana çok önemli katkılar sağladı. Bununla beraber, bugün hala kesin bir şekilde açıklayamadıklarımız da var. Bunlar aynı ayın karanlık yüzü gibi beynin de görünmeyen bir yüzü olduğunu ima ediyor. Tamamını göremediğimiz bir şeyi tam da bir fili tarif etmeye çalışan kör adamlar gibi sanki tamamını biliyormuşuz gibi açıklamaya çalışıyoruz. Sorun da burada başlıyor. Galiba önce fili tarif etmeye çalışan kör adam rolünden çıkmamız gerekiyor. Bunun için de beynin henüz, mevcut teknoloji ile göremediğimiz başka özellikleri, yapıları veya hücreleri olabileceği ihtimalini dikkate almamız gerekiyor. Geçtiğimiz yüzyılın başında bilim insanları nöronları görünür yapmasa ve nöronlar arası iletişim öngörüsü ile incelemelerini sürdürmese bugün nörobilimden de bahsetmiyor olacaktık. Beyinde hala keşfedilmemiş pek çok şey var. Bunun bir yüzdesini veremem, ancak teknoloji ve bilimdeki gelişme önümüzdeki yüzyıla kadar bilinenlerin yüzdesinin bilinmeyenlerden daha fazla olacağını düşündürüyor.

■İçinde bulunduğumuz çağda beynin keşfedilmesi ya da beyin/zihin hastalıkları konusunda ne gibi gelişmeler yaşanacağını düşünüyorsunuz?
Beyin konusu o kadar hızlı ve dinamik bir gelişme içinde ki önümüzdeki 5-10 yıl içinde yeni bilgiler ortaya çıkacaktır. Ben bu yüzyılın sonuna ulaşılmadan görünmeyen beynin büyük ölçüde görünür olacağına, en azından şizofreni, otizm ve Alzheimer gibi hastalıkların tedavisinde çok önemli aşamalar kaydedileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum. Epifizi ruhun sandalyesi ya da tahtı olarak tarif eden Descartes’ın ve nöronu bilim dünyasına sunan Golgi’nin ve Cajal’ın yaşadıkları dönemde beyinde göremediği birçok şeyi biz bugün görüyoruz. Bunu bilim insanlarının bitmek tükenmek bilmez meraklarına ve çalışma motivasyonlarına borçluyuz. Bugün bizim göremediklerimizi de gelecek kuşaktakiler görecek. Bunun için yine bilimsel yöntemlere, çalışkan bilimcilere ve onların geliştireceği bilimsel yöntem ve teknolojilere ihtiyacımız var. Görünmeyen beynin görünürlüğüne tanıklık etmek ve gelişmeleri kaçırmak istemiyorsak cehalet yayanları değil bilimi ve bilim insanlarını izlemekte yarar var.