İsrail’deki kitlesel protestolara destek veren akademisyen Louis Fishman, “Eylemler bizi yeni bir İsrail ve uzun vadede toplumda Filistinlilerle çatışma algısının değişmesi gerektiği anlayışına doğru da götürebilir” diyor.

Protestolar uzun vadede büyük değişime gidebilir
İsrailliler, ertelenmesine rağmen tartışmalı yargı düzenlemesine karşı 13'üncü haftada da sokağa çıktı. (Fotoğraf: AA)

Çevrim ÇEVİREN

Yeni yargı reformu, İsrail’in bugüne kadar gördüğü en sağcı koalisyon olan Başbakan Binyamin Netanyahu’nun kurduğu hükümetin peşini bırakmıyor. Ülkenin en sağcı yönetimi, tarihinin en kalabalık gösterilerinin fitilini ateşledi, sokaklar durulmuyor. Görünen o ki, yüzbinlerce insanın günlerdir değil, aylardır sürdürdüğü protestolar basit bir “yasayı geri” çektirme mücadelesi değil, İsrailliler için bundan daha ötesi. Peki, protestocular ne istiyor? Neler olabilir? Filistinliler eylemlerin neresinde duruyor? Akademisyen ve yazar Louis Fishman’e sorduk.

Avrupa’daki eylemlerin aksine, politik motivasyonu olan İsrail’deki gösteriler hakkında ne düşünüyorsunuz?

İsrail beş yıldır bir seçim krizinin içinde. Son dört yılda beş seçim oldu. Gerçekten komediye dönüştü. Son hükümet de düştükten sonra Netanyahu yeniden seçildi. Netanyahu iktidara geldiğinde, kendisiyle birlikte, bakan olarak atadığı Aryeh Deri’nin de devam eden bir yolsuzluk davası olduğunu biliyorduk. Yüksek Mahkeme bu nedenle Deri’nin bakanlığını kabul etmedi. Bunun yanı sıra, aşırı sağcılarla birlikte koalisyona yeni partiler de eklendi ve böylece İsrail tarihinin en ultra-ulusalcı hükümeti kurulmuş oldu. Şunu anlamak önemli; aşırı sağcı partiler, hükümetin ultra-ortodoks Yahudi unsuru değil. Fakat, hükümetin birçok unsurunun Yüksek Mahkeme ile sorunları var ve bazı büyük reformları işleme koymadan Mahkeme’yi istedikleri gibi yönetmeleri mümkün değil. İşleri daha da komplike hale getiren, Netanyahu’nun davası devam ederken, yargının işlerine karışmasına izin verilmemesi oldu. O da bunun üzerine güçlü bir adalet bakanı atadı: Yariv Levin. Levin’in darbe niteliğindeki yargı paketi ülkeyi sarstı. Bu paket, Yüksek Mahkeme hâkimlerinin nasıl seçileceğinden, Knesset’te hükümete Mahkeme’nin kararlarını azınlık oylarıyla reddetmeye kadar birçok olanak tanıyor. Kısacası, bu bir yargı darbesi ve eğer reform kabul edilseydi hükümet mutlak bir takım güçlerin sahibi olacaktı. Fakat açık olalım, hükümet eğer sadece reform isteseydi, böyle büyük bir muhalefetin içine düşmeyecekti, çünkü halk zaten reformları destekliyor. Bu yargı paketinin tehlikesini gören yüzbinlerce insan, 13’üncü hafta da sokaktaydı. Ülkeyi felç olma noktasına getirdikleri günler oldu. Fakat kırılma noktası, Savunma Bakanı Galant’ın Başbakan’a yargı paketini askıya alma çağrısı yapmasıyla yaşandı. Netanyahu, 24 saat geçmeden bakanı kovdu ve tüm ülkenin sokaklara akmasıyla başlayan protestoların da öncüsü oldu. Gösteriler o kadar büyüdü ki, Netanyahu, legal reformları bir ay ertelemek zorunda kaldı. Şimdi, muhalefet partileri, hükümetle görüşmeler düzenleyerek, Cumhurbaşkanı Herzog’un yardımıyla bir orta yol bulmaya çalışıyor. Şimdilik her şey beklemede.

Louis FishmanLouis Fishman

Sağ da sol da sokakta. Eylemcilerin profilini anlatabilir misiniz?

Protestocular, politikacılardan bağımsızlar. Bu çok önemli. Bence göstericilerin gücü de bu. Politikacıların onlara gelip, ne yapmaları gerektiğini söylemelerini beklemiyorlar. Onun yerine onlar politikacılara ne yapmaları gerektiğini söylüyor. Gündemi protestocular belirliyor. Göstericilerin büyük çoğunluğu merkezden anlayıştan, ama tabii ki, solcular da var bunun içinde. Fakat birçoğu ana akım. Bazıları bu gösterileri sosyal elitlerin eylemi olarak tanımlıyor. İçlerinde reform kabul edilirse, işlerini yurtdışına taşıyacaklarını söyleyen teknoloji çalışanları da var, haftalık eğitimlerini bırakarak protestolara giden Hava Kuvvetleri’nin savaşçı pilotları da, akademisyenler de, öğrenciler de. Diğer bir ifadeyle, bu İsrail toplumu içindeki eşitsizliğin, protesto edildiği sosyal bir eylem değil. Protestocular bazı Likud üyelerini de aralarına katılmaya ikna etti. Bu nedenle, bu sadece bir “sağ ve sol karşı karşıya” meselesi de değil. Likud’un da elitlerden oluştuğunu unutmayın. Mesela Tel Aviv, tüm dünyada yaşamın en pahalı olduğu şehirlerden biri. Bunun neticesi olarak da, göstericilerin büyük çoğunluğu orta ve üst sınıf. Ayrıca LGBTİ+ topluluklar da göstericilerin büyük bir kısmını oluşturuyor. Knesset’in başı Netanyahu’nun partisinden ve açık olarak gay, bir partneri ve çocukları var. Öte yandan, Netanyahu’nun koalisyonu, aşırı homofobik, aşırı sağ milliyetçilerden oluşuyor. Bu da, reform geçtiği durumda LGBTİ+ haklarının etkileneceği korkusu yarattı. Sonuç olarak protestocuların çoğunluğu seküler, liberal, orta sol eğilimli insanlar. Bunlar aynı zamanda devletin yükünü de çeken insanlar; askere giden, vergisini ödeyen. Netanyahu’nun partisindeki ultra-ortodoks’ların çocukları askere gitmiyor.

Peki, göstericiler ne istiyorlar?

Bu gösteriler, İsraillilerin nasıl bir devlet istedikleri ile ilgili: Açık ve liberal ve toleranslı bir toplum. Fakat, ne yazık ki; hem bu hem de işgal edilmiş devletin vatandaşı olan Filistinliler, bu süreçte dışarıda bırakıldılar.

Halk, sağ partilerin etkisini gündelik hayatta görüyor mu?

Korktukları tam olarak da bu. İnsanlar ilk defa böyle bir baskının olabileceğinden korkuyorlar. Eski sistem sekülerlerin kontrolündeydi. Bugünün muhalefeti müesses nizam. Bugünün muhalefeti ülkenin kendisiydi. Netanyahu başbakan olduğu yıllarda dahi, dini gruplara bu kadar güç verme girişiminde bulunmadı. Ya da devletteki güç dengesini değiştirme çabası olmadı. Mahkemelerin dokunulmaz olduğunu biliyorlardı. Size bir örnek vereceğim. Geçtiğimiz günlerde, Hamursuz Bayramı’nda Kosher olmayan yiyecekleri hastanelere sokamayacağınıza dair bir yasa çıktı. Müslümanları ve Hristiyanları kapsıyor. Ve tabii ki, dinle ilgisi olmayan Yahudileri de. Bu çok tuhaf. Ülkenin yüzde 20’si Filistinlilerden oluşuyor. Bir kısmı doktor, hemşire ve hastanelerde çalışıyorlar. Kosher olmayan yiyecek var mı diye niye çantaları kontrol edilsin? İsteyen istediğini yapabilmeli, geçtiğimiz 75 yılda olduğu gibi. Bu küçük bir örnek, çoğunluğu etkilemiyor olabilir ama hakları çiğnemede nereye kadar gidebileceklerini göstermek açısından bir test mahiyetinde. Öbür yandan, birçok seküler İsrailli, eğer toplum açık bir toplum olarak kalmazsa ve dini baskı oluşursa ülkeyi terk edeceklerini söylüyor. Protestocuların bir diğer talebi de bir anayasanın hazırlanması.

Polis, eylemcilere sert müdahalede bulundu.Polis, eylemcilere sert müdahalede bulundu.

ASIL KURBAN FİLİSTİNLİLER

Filistinliler eylemlere dâhil oluyor mu?

İsraillilerin 56 yıl boyunca Filistinlileri işgal altında yönetmelerindeki çelişkiyi görmemeleri bu protestoların limitini gösteriyor. İşin aslı, bu yargı reformu geçerse en çok sıkıntıyı da Filistinliler yaşayacak. Batı Şeria ve Gazze’de yaşayanları söylemeye bile gerek yok. Gerçeği görelim, eğer bu reform kabul edilirse, hâlihazırda baskı altında olanlar daha çok acı çekecek, düzen dahlindeki diğer insanlar çoğunlukla hayatlarına normal bir şekilde devam edecekler. Evet, toplumsal arenada daha çok din etkisi olacak ve bu durum düzen içindeki insanlara da çarpacak ama asıl kurban Filistinliler olacak. Bazı Filistinliler gösterilerde yer alıyor. Araplar ve Yahudiler’in bir araya geldiği Hadash Parti’yi destekleyenler mesela. Eylemlerde solcular var kesinlikle. Ama Yahudiler arasında önemli bir oran Filistinliler için hak arama talebini bırakmış durumda. Dolayısıyla İsrail bayraklarıyla kaplanmış gösterilerde onları görmek zor.

Hadash parlamentoda mı?

Parlamentoda, Ahmad Tibi’nin Ta’al partisi ile koalisyon halindeler fakat muhalefetin güçlü olduğu dönemki koalisyonda yoktular. Çünkü genel olarak Siyonist partileri desteklemiyorlar. Çünkü onlar için muhalefete katılmak demek barış görüşmelerine de bağlı olmak ve işgali sona erdirmek demek. Eylemlerin ilk haftalarında Filistin bayrakları vardı gösterilerde fakat bazı göstericiler barış yanlısı bu eylemcilerin Filistin bayrakları sallamasına tepki gösterdiler. Bu bize önemli bir noktayı gösteriyor: Eylemler yeni bir İsraili ve uzun vadede toplumda Filistinlilerle çatışma algısının değişmesi gerektiği anlayışına doğru götürebilir.

HAKLARIMI ÇİĞNEME

Haaretz’de, bu protestoların yıllar sonra ilk defa sekülerizm için yapıldığı yorumu vardı.

Çok sık sekülerizmden bahsetmemize rağmen, bu protestolar bence ondan ziyade daha çok nasıl bir İsrail istediğimizle ilgili. Protestolar, “Haklarımı çiğneme, bana baskı uygulama” başlıklı. Unutmamak gerekir ki, ultra-Ortodokslar, koalisyonun sadece bir yanı, aşırı sağcı milliyetçileri desteklemiyorlar ve taviz vermeye daha yatkınlar. Netanyahu’nun derdi ise kendisini yolsuzluk davasından kurtarabilmek, bunu yaparken de ülkeyi de kendisiyle birlikte aşağıya çekiyor.

Gündelik hayatta sekülerlerle ultra-Ortodokslar arasında görünür bir çatışma var mı?

Netanyahu kendisi de seküler. İsrail’in tek dini başbakanı geçen hükümette yer alan Naftali Bennett idi. Şu andaki protestolarda da yer alan birçok insanı temsil ediyor. İsrail’deki problem bir gruba çok fazla güç verilmesi. Sekülerler, ülkenin yükünü taşıdıklarını düşünüyorlar. Askere giden olmaktan, en yüksek vergiyi ödeyemekten yorgunlar. O nedenle, bu son gösterilerin din kaynaklı değil, tamamen politik olduğunun altını çizelim. Her kesimin haklarını korumaya çalışırken, statükoyu da koruma gösterileri. İsrail çok farklı yapılardan oluşuyor; sekülerler, dinciler, ultra-ortodokslar ve yeni yeni büyüyen ultra-milliyetçi faşistler. Bu son grubu Ben-Gvir temsil ediyor. Ve tabii ki bu grupların içinde yüzde 20’lik oranla Araplar da var. İsrail’de koalisyon politikaları bu yapılar içerisinde formüle ediliyor, birliktelikler ya da ayrılıklar yaşanıyor.

***

GEZİ’YE DÖNÜŞEBİLİR KORKUSU

Reform askıya alındı, peki bundan sonra ne olur?

Şimdilik bir tür ateşkes var, mola süreci. Buna rağmen sokaklarda gösterilerin devam ettiğini görüyoruz. Orta bir yol bulabilmek umuduyla yargı paketi askıya alındığı için. Görüşmeler ve müzakereler açısından önemli bir ay olacak. Net olan, protestocular uzun erimli kalkıştılar bu eylemlere, ülkenin Macaristan, Polonya ya da bazılarının söylediği gibi Türkiye’ye dönüşmemesi için de ellerinden geleni yapacaklar.

İsrail, Türkiye’ye dönüşür mü?

Türkiye’nin durumu daha farklı ama dönüşüp dönüşmeyeceği hükümete denetim ve denge olmadan, çok fazla güç vermeye bağlı. Hukukun üstünlüğünün olması ya da olmamasına.

Gezi’yle İsrail arasında benzerlik var mı?

İkisi de yüzbinlerce insanı sokağa taşımasına rağmen bu karşılaştırma konusunda çok dikkatli davranacağım, özünde çok farklı oldukları için. Mesela, İsrail’deki gösteriler daha biçimlendirilmiş, konuşmacılar geliyor vs. Yine de her iki protesto da ülkelerin kendi tarihlerine yazıldı. İkisi de büyük dönüm noktaları yarattı. Ayrıca iki protesto da taviz vermeyen iki lideri gösterdi bize. Eğer Erdoğan, “Söylediklerinizi duyuyorum, Gezi park olarak kalacak” deseydi, kim bilir ne olurdu. Şu anda bu fikirler çerçevesinde bir dönem kitabı üzerinde çalışıyorum Türkiye ile ilgili olarak. Eklemem gerekir ki, iki ülkenin birbirine benzer toplumları olsa da birçok açıdan Türkiye’nin büyük bir protesto ve direniş tarihi var.

***

ANAYASA TARTIŞMALARI

İsrail’de anayasa yok mu?

Hayır, Britanya gibi. İsrail’in bir anayasası yok fakat vatandaş özgürlüklerini çerçeveleyen bazı ‘temel yasalar’ var. Anayasayla ilgili tartışma 1948’de İsrail devleti kuruluşundan bu yana devam ediyor. Birçok insan, Yüksek Mahkeme’nin gücü elinden alınırsa yeni yargı reformunun ülkedeki insan haklarını geriye götüreceğinden endişe ediyor.

Fakat Anayasa’nın böyle bir koalisyon tarafından oluşturulmasını istemezler herhalde?

Hayır hayır. Bu koalisyon zaten Anayasa’dan söz etmiyor, çünkü ultra-Ortodokslar anayasa fikrine karşı. Onların yüksek adaleti Tevrat ve dini yasa.