Kütüphaneler keşif mekânlarıdır. Angel Esteban’ın ‘Yazar ve Cenneti’ adlı kitabında bir araya gelen otuz yazar da böyle bir dünyanın içinde kendi dünyalarını yaratmışlardır

Raflar dolusu yazar

Çağatay Uslu

Kütüphane yazarlık gizilgücünü ortaya çıkaran en önemli unsurlardan biridir kanımca. Kitaplarla kurulan ilişki yavaş yavaş yazı evrenine doğru bir kayış gösterir. Nitekim birçok yazar, yazarlığının kaynağı hakkındaki sorulara çocukluğunda okuduğu kitaplarla ilgili bilgiler vererek başlar cevaplamaya. Angel Esteban’ın, Yazar ve Cenneti isimli kitabına önsöz yazan Mario Vargas Llosa da kendi metinlerini oluşturma yolunu anlatırken “Çocukken, özellikle Noel zamanında Tanrı’ya mektup yazıp ondan kitap isterdim” sözleriyle okuma tutkusunun gücünü anlatıyor.

Mario Vargas Llosa gibi Jorge Luis Borges de kütüphaneyi çok erken tanıyan bir yazar. Üç yaşında İngilizce okumayı söküp sekiz yaşına geldiğinde çoktan Lewis Caroll, Stevenson, Dickens, Edgar Allan Poe, Don Kişot ve Binbir Gece Masallarını zihninin labirentlerinde gezdirmeye başlamıştır. Bu labirentlerin ucunda ise ilk verimleri durur. Daha dokuz yaşında Oscar Wilde’ın Mutlu Prens’inin İspanyolca çevirisini yayımlar. Borges’in kaderi kitaplarla bir kez kesişmişti ve artık hayatının büyük bir bölümü kütüphanede geçecekti ve bir şiirinde de söylediği gibi bu onun cennet tasavvuruydu.
Bu cennetin içerisinde melankoliye düşmüş hatta bu melankolinin kitabını yazarak iyileşmeye çalışmış bir yazar daha vardı. Robert Burton kendini böyle bir hastalığa sürükleyen kütüphaneden Melankolinin Anatomisi ile çıkmış bir anlamda sürüklenişini yine okuyup yazarak dindirmeye çalışmıştır.

Borges Babil Kütüphanesi öyküsüne Burton’dan bir alıntı ile başlar. Burton da kitabındaki atıf sayısı ve neredeyse sonsuz sayıda varyasyona müsaade eden yirmi üç mektubuyla Borgesyen kitap metaforunu handiyse elle tutulur hale getirir.

Marcelino Menendez Pelayo daha çocukken kitap, el yazması biriktirmeye başlar. Babası Pelayo’nun kitapları için bahçeye üç blok inşa eder. Pelayo öldüğünde gerisinde kırk beş bin ciltten fazla kitap bırakmış ve bunları kitapların kaderi ve bakımıyla ilgili uyarılar ve yasaklar içeren bir vasiyetname ile Santander Belediyesi’ne bırakmıştır. 1923 yılında İspanya Kralı XIII. Alfonso tarafından açılışı yapılan bir saray inşa edildi ve Pelayo’nun mirası olan kütüphane kuruldu. Burası Pelayo’nun kitapları için babasının üç blok inşa ettiği bahçedir.

Juan Carlos Onetti’nin edebiyat ile ilişkisini evliliğe benzettiği Mario Vargas Llosa için kütüphaneler her şeyden önce yazı serüveninin mekânıdır. Birçok kitabını ve makalesini kütüphanelerde yazan Llosa 1955-1958 yılları arasında Lima Milli Kulübü’nde kütüphaneci olarak da çalışmıştır. Kütüphane çalışmalarında edindiği bilgileri kendi özel kütüphanelerinde de uygular Llosa. Bu kütüphanelerden biri Lima’da diğeri de Madrid’dedir.

Angel Esteban’ın aktardığına göre Llosa “sürekli kitap dolu valizlerle tüm dünyada seyahat eder. Bu, onun yazıya vücut vermesinin yoludur. Bilgi ve araştırma olmadan roman olmayacaktır.” Sözgelimi Kelt Rüyası’nı yazarken Avrupa, Amerika ve Afrika’da sayısız kütüphane ve arşiv gezer.

Kütüphaneler keşif mekânlarıdır. Kitapların, belgelerin içinde inşa edilmiş mikro-kozmoslar ilgilisini bu dünyadan koparacak kadar etkili olabilir. Bu kitapta bir araya gelen otuz yazar da böyle bir dünyanın içinde kendi dünyalarını yaratmışlardır. Angel Esteban’ın Yazar ve Cenneti’nde anlattığı yazarların yanında kütüphaneler de dikkat çekicidir. İspanya, Fransa, Güney Amerika kütüphanelerini Türkiye’deki kütüphaneler ile karşılaştırılınca insan imrenmeden edemiyor.