Acımasız bir dili vardır rakamların. Kısa, net ve buyurgan. Evet, buyurgan. Rakamlar itiraz hakkı tanımaz insana...

Acımasız bir dili vardır rakamların. Kısa, net ve buyurgan. Evet, buyurgan. Rakamlar itiraz hakkı  tanımaz insana. Surata apansız inen bir tokat gibi aniden acıtır insanın canını.

Çok uzun bir tartışma bir anda tek bir rakamla sona erebilir mesela. Veya uzun bir hikaye anlatmak yerine sadece bir tarih vermek yeterli olabilir.

Beğensek de beğenmesek de pozitivizmin böylesi yüceltildiği bir toplumda rakamların bir iktidarı  vardır.

Rakamlar can yakar. Rakamlar mutlu eder. Rakamlar hatırlatır. Bazen de unutturmaz.

Ne demişti Ulus Baker zamana dair o muhteşem tespitinde: “Tıpkı sözcükler gibi saatler de duyurmaktan çok buyurmayı hedeflerler.”

Bazen bir skordur rakam dediğim, bazen bir tarih. Bazen bir katsayı. Bazen bir oran. Bazense sadece nicelik belirten bir sayı.

Hiç fark etmez. Her halükarda insanı kendisine tabi kılar rakamlar. Çağrıştırır. Anı tazeler. Vazgeçilmez olur.

Şimdi size 6-0 desem aklınıza ilk ne geleceğini biliyorum örneğin. Kiminizin içi sızlarken kiminizin yüzüne müstehzi bir gülümseme yayılacağını kestirebiliyorum.

8-0 desem, biraz önce gülümseyenlerinizden bazılarının keyfinin kaçacağından haberdarım mesela... Ne garip değil mi? Rakamların buyurganlığı sayesinde, hepimizin ortak hafızasından bir şeyleri çağırmak ne kadar kolay.

Geçen perşembeden bu yana 13 dediğimde ne hissedeceğinizi de biliyorum ben. Hatta öyle ki nerenizin acıyacağını, boğazınıza nasıl bir yumrunun takılacağını, parmak uçlarınızdaki o hafif uyuşmayı bile anlayabiliyorum.

Sadece 13 rakamını duyarak hissedeceksiniz bunları.

Ama işte aslında 13 değil o rakam. Doğrusu 20.

Siz sadece 13’ü duyunca koskoca bir tarihin acılarını hatırlayın ama bir yandan da bu acıları bir ömür daha çekmeye hazırlıklı olun diye öyle ezberletiyorlar size. Bize.

Rakamların birilerinin iktidarına, birilerinin savurgan diline meyletmesine izin vermemeli.

Çünkü buyurgandır rakamlar. Üzer. Acıtır. Nasıl acıttığını anlamadan acıtır.

İşte rakamların bu kadar çok can yaktığı günlerde, ne yalan söyleyeyim, önceden skoru belli maçların ligi erken mi başlamış, geç mi başlamış, beni çok ırgalamıyor.

1-0’ın bir ata, 2-0’ın bir yata bağlı olduğu bu oyun bana ihanet etmiş gibi hissetmekten alamıyorum kendimi.

Ferrari’nin dirseğine çok üzülmüştüm ben. Beşiktaş kupayı alınca çok sevinmiştim.

Kendimi, ben hariç herkesin oyun olduğunu bildiği bir oyunda, dünyayı kurtarmak için çabalarken yorulmuş gibi hissediyorum.

O yüzden de kısa kesiyorum.

Haftaya görüşürüz.