İstanbul’un Fatih ilçesinde yaklaşık bin yıllık tarihi olan bir Roman mahallesiydi Sulukule… TOKİ’nin “Osmanlı mimarisi” tarzında inşa ettiği lüks konutlarla Surdibi’nin bu güzel mahallesi yok edildi. Kentsel dönüşüm projesi, ‘öldürücü darbe’ olsa da mahallenin geçmişinde yaşanan iki ayrı olayı hatırlatmakta yarar var: Önce 1957 yılında, Menderes döneminde, Vatan Caddesi’nin inşası sırasında Sulukulelilerin yaşadığı evlerin bir […]

Rantınız batsın be ya!

İstanbul’un Fatih ilçesinde yaklaşık bin yıllık tarihi olan bir Roman mahallesiydi Sulukule… TOKİ’nin “Osmanlı mimarisi” tarzında inşa ettiği lüks konutlarla Surdibi’nin bu güzel mahallesi yok edildi.

Kentsel dönüşüm projesi, ‘öldürücü darbe’ olsa da mahallenin geçmişinde yaşanan iki ayrı olayı hatırlatmakta yarar var: Önce 1957 yılında, Menderes döneminde, Vatan Caddesi’nin inşası sırasında Sulukulelilerin yaşadığı evlerin bir kısmı yıkıldı. 1990’da ise Sulukule’deki Eğlence Evleri’ne baskınlar başladı. Baskınların başında da “Hortum Süleyman” lakaplı Başkomiser Süleyman Ulusoy vardı. Söz konusu evlerin büyük bir kısmı 1992 yılında kapadı, Saadettin Tantan’ın 1994’te Fatih Belediye Başkanı seçilmesi ile kalan evler de boşaltıldı. Kapanan evlerle, 3 bin 500 kişi işsiz kaldı, Sulukuleli, “yoksulluğa” teslim oldu. En eski Roman yerleşimi olan Sulukule’nin “çöküşü” ise 2006 ila 2010 yılları arasında uygulanan kentsel dönüşüm projesiyle oldu. Takvimler 2005’i gösterdiğinde, 5366 Sayılı Yasa kapsamında Hatice Sultan ile Neslişah mahalleleri, ‘yenileme alanı’ ilan edildi.

O günlerde Sulukule’de 5 bin Roman’ın yaşadığı tahmin edilirken, yasayla kimi alanların kente tekrar kazandırılması amaçlanıyordu. 19 Ekim 2006’da Bakanlar Kurulu, Sulukule için, ‘acele kamulaştırma’ kararını onayladı. Devamında da dünya çapındaki protestolar, UNESCO›dan gelen ‘uyarı’, tahliyeleri ve yıkımı engelleyemedi. O günlerde dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, dönüşüm alanlarını “uyuşturucu ve fuhuş yuvası” niteledi, dönemin Başbakanı Erdoğan ise “İstanbul’u Sulukule gibi bir ucubeden kurtaracağız” dedi. Dönemin AKP’li Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in “dünyanın en romantik projesi” dediği kentsel dönüşümle, 3 bin 500’ü Roman toplam 5 bin kişi yerinden edildi. Müziği ve kültürü ile ünlü olan bu tarihi semtte yaşayan 340 ‘şanslı’ aileye Arnavutköy Taşoluk’ta evler verildi. Taşoluk, Sulukule’ye 40 km uzaktaydı ve 15 yıl kira öder gibi taksit ödeyeceklerdi. Aylık gelirleri ortalama 300 ila 500 lira olan semt sakinleri, Taşoluk’taki taksitleri ödeyemedi ve Karagümrük çeperlerine geri dönmek zorunda kaldı. Esas amaç, “Romanları kent merkezinden uzaklaştırmaktı’’.

ONLAR GİTTİ, MUHABBET BİTTİ

Peki günümüzde Taşoluk’ta yaşayan Roman var mı? Bu soruya yanıt aramak için Taşoluk’a TOKİ konutlarına gidiyorum. Taşoluk’a gider gitmez bir camiinin önünde oturan yaşı 60’ın üzerinde iki kişi ile görüşüyorum. İsimlerini vermek istemiyorlar ama Romanların Taşoluk’tan gitmesinden üzüntü duyduklarını söylüyorlar: “Onlar gitti, muhabbet bitti. Çok iyi insanlardı.”

Cem Büyük Akgül

Sonrasında Karagümrük Derneği’ne ait bir kahvehanede Cem Büyük Akgül ile konuşuyorum. Akgül, o dönem “Mustafa Demir’in kurduğu dernekte” çalıştığını aktarıyor ve proje nedeniyle “mağduriyet oluşmadığını” savunuyor, “Kira yardımı yapılıyordu, artık yapılmıyor” diyor.

Ardından Sulukule’ye geçiyorum. 620 “Osmanlı tarzı” konutun inşa edildiği yer ile Romanların yaşadığı taraf, demir bir kapı aracılığıyla ayrılmış durumda. Bir kahvehanede oturuyoruz Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Şükrü Pündük ile. Demli çaylarımız eşliğinde önce bir süre laflıyoruz, sonra ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ tuşuna basıyorum ve Pündük’ü dinliyorum. 

Şükrü Pündük

Pündük’e göre, Sulukule’de yapılanın adı ‘kentsel dönüşüm’ değil. “Rantsal dönüşüm bu” ifadesini kullanıyor. Pündük de Taşoluk’a gidip, dönenlerden. “6 ay kalabildim” diyor: “Bizim insanlarımıza bir şeyler yapılmadı burada, anladın mı? Neydi kentsel dönüşümün amacı; buradaki insanlara daha iyi bir yaşam standardının sunulmasıydı. Ama bu kesinlikle söylendiği gibi yapılmadı. İnsanların evleri, metrekaresi 500 liraya sayıldı. Geriye almaya kalkarsan ise aşağı yukarı metrekaresi bin 800 TL’den vermeye kalktılar. Yani, 100 metrekare bir evin varsa, 50 bin TL’ye senden alıyor ama sana 175 bin TL’ye geri veriyor. TOKİ’de mahalle sakinlerinden ya üç ya da beş aile oturuyor, geri kalanı dışarıda… 337 aile Taşoluk’a gitti, 300’ü burada kaldı. 620 hane yapıldı burada, ama o 620 hanenin içerisinde saysan 10 kişi bile yok. Taşoluk’a da gittin, gördün. Taşınan 337 aileden üç-dördü kalmış. Burada kültür yıkımı gibi şey oldu. Anneyi, babayı, çoluğu, çocuğu, amcayı, halayı, teyzeyi birbirinden ayrıştırdılar.”

Kentsel dönüşüm nedeniyle 3 bin 500’ü Roman toplam 5 bin kişi yerinden edildi. Sulukuleliler artık daha yoksul. Kiralarını ödeyemedikleri için sürekli ev değiştiriyorlar. Sulukule’ye inşa edilen lüks konutların çevresi tellerle çevirili. Birçok binada ‘satılık’ veya ‘kiralık’ ilanı bulunuyor.

Mahkemeden ‘nihai kararı’ beklediklerini dile getiren Pündük, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Ardahan’dan Edirne’ye kadar, kentsel dönüşümün böyle yapılmaması gerektiğini söylemek için bu davayı kazanmak istiyoruz.”

Pündük, şöyle sürdürüyor sözlerini: “Biz Roman mahallesi olarak 1480’den beri buradayız. Bizim gidebilecek bir memleketimiz yok kardeşim. Ne Van’ımız var ne de Trabzon’umuz var… Bizim köyümüz, kasabamız, şehrimiz, kentimiz Sulukule. Yani Fatih, Karagümrük.”

Pündük’e Karagümrük çeperinde yaşayan Roman yurttaşların durumunu soruyorum. Anında, “25 tane gencimiz uyuşturucudan cezaevinde. Ne demek istediğimi anla” yanıtı veriyor: “İnsanlarımızın birçoğunun elektrik, su, kira ve kredi kartı gibi borcu bulunuyor. Eskiden bakkala borç yazdırabiliyorduk, şimdi yazdıramıyoruz.  O zamanlar, bir tane çocuk bezi alabiliyorduk, şimdi paket almak zorundayız. Mahallemiz gerçekten ziyan durumda. Bırak mahalleyi, ülkemizin durumu da ziyan…”

Şükrü Pündük’e Taşoluk’a ilk gidenlerin ‘göbek attığını’ hatırlatıyorum. O göbek atanlardan birisinin de sonradan geri döndüğünü… “İkra abla” diyor, “Allah rahmet eylesin, neden göbek attı? ‘Ev sahibi oldum’ diye… Öyle yansıttılar, evleri parasız pulsuz ödemesiz verilecekmiş gibi.”

Pündük, mahalleyi bölen demir kapıya değinerek noktalıyor sözlerini: “Kimi kimden koruyorlar? Kapının orada camimiz var. Bizim cenazelerimiz oradan kalkıyor, ama kapı kapalı diye gidip gelemiyoruz. Bu ayrımcılık değil mi? Onlara göre ayrımcılık değil, güvenlik…” 

Pündük’ün ardından Sulukulelilerin “Erdoğan abisi” müzisyen Erdoğan Dalkıran ile buluşuyorum. Sulukule Roman Orkestrası’nın solisti olan Dalkıran, ilk olarak oruç tutamadığından üzüntüyle bahsediyor.  “Tansiyon var bende” diyor ve ekliyor: “İşlerimizin elimizden alınması, evlerimizin yıkılması, dükkanlarımızın yok olması, bende tansiyona neden oldu.”

Erdoğan Dalkıran

‘HIRSIZLIK NİYE ÇOĞALDI?’

Dalkıran, ‘müzisyen gözüyle’ bölgedeki değişimi şöyle aktarıyor: “Teller ve kapılar nedeniyle biz mahallenin bir kısmına giremiyoruz zaten. Orası yasak bize. Oysa buraya dair iki, üç sefer çıkan yıkım kararı var. Bu hükümetle başa çıkılmaz babacım, bunlarda vicdan diye bir şey yok! 14 yaşımdan beri müzisyenlik nedeniyle buralardayım.  Hırsızlık niye çoğaldı, ahlak niye bozuldu? Adam para kazanırken yanlış yola girer mi? Para kazanmazsa ne yapar?Yanlış yola girer.”
Dalkıran, konuşmasını Ekrem İmamoğlu’nun sloganına değinerek, sonlandırıyor: “Bu dünyanın bir de öbür tarafı var istediğin kadar apartmanın olsun, hepsini bırakıp gidiyorsun. Ama ‘her şey çok güzel olacak’ biliyor musun? Enseyi karartmayalım.”

Mehmet Asım Hallaç

Son olarak bölge sakinlerinden Mehmet Asım Hallaç ile görüşüyorum. Yıkım döneminde mahallede bakkallık yapan Hallaç, şunları söylüyor: “Kazandığımız davalar var, ‘Kamu yararına olmadığı’ yönünde iki tane de iptal kararı var. Adamlar içeriye bizim içimizden insan sokmak istemiyorlar, o demir kapı o yüzden var. Hâlâ devam ediyor yasak. Sulukule’deki mücadele sonunda başka yerlerde istedikleri gibi davranamadılar, bu davanın kazancından biz değil, diğer insanlar faydalandı. Bak ne diyorlar şimdi? Yatay mimari… “

***

Çocuklar genelde hayata erken atılıyor

Sulukule’deki yıkımın ‘yakın’ tanıklarından birisi de Funda Oral. Yıllarca Romanlarla çalıştı, misal Sulukule Çocuk Atölyesi’ni kurdu. Funda Oral’a Sulukule’yi, çocukları ve Roman toplumunu soruyorum. Şöyle yanıtlıyor: “Roman toplumunun, bırakın evlerini ellerinden alıp şehir dışına atılmasının büyük bir haksızlık ve kötülük olmasını. Şehir merkezinde yaşarken bile pek çok bakımdan özel ihtiyaçları olan bir toplum Romanlar. Edindiğimiz deneyime göre; çocuklar genelde erken yaşta hayata atılıyorlar, çalışmaya başlayıp para kazanmaları gerekiyor. Bu yüzden liseden itibaren okula devam çok azalıyor ve üniversiteye giden yok denecek kadar az. Müziğe çok yetenekli çocuklar, konservatuarı kazansalar da Roman çocuklardan devam eden ve mezun olan parmakla sayılabilir. Kısacası bu toplumun pek çok ihtiyacı ve eğitim ihtiyacına yönelik acilen alternatif çözümler üretilmesi gerekiyor.”

***

Kentsel dönüşüme karşı dansla isyan: Hiphop bizim hayatımızdı dans ve rap ise hayallerimiz

Azra Deniz Okyay’ın ‘Sulukule Mon Amour’ adlı kısa filminde, Gizem Nalbant (solda) ile Dina Madany’n dansla değişen hayat hikâyesi anlatılmıştı.  

Sulukule’deki yıkımın tanıklarından birisi de Gizem Nalbant. Hayatı dans ile değişen Nalbant, doğma büyüme Sulukuleli. İş makineleriyle evleri yıkıldığında daha 11 yaşındaydı. Nalbant ile Sulukule’yi, kentsel dönüşümü ve Hiphop’u konuştuk.

• Mahalle kentsel dönüşümle yok edilmeden, sizin gözünüzde nasıldı? “Eski” Sulukule’yi nasıl hatırlıyorsunuz?

Mahallem insanların fakir ama bir o kadar da mutlu olduğu; aile, komşu, düğün, eğlence kültürünün hâkim olduğu bir Roman mahallesiydi. Sabah işe giderken yolda herkes birbirine selam verirdi, konuşmaya dalıp işe geç kalanlar bile olurdu. Dostluk çok önemliydi, Roman kültürüne sahip çıkan bir mahalleydi.

• Yıkım gerçekleştiğinde, neler hissetmiştiniz? Zira Sulukule yıkıldığında sonuçta çocuktunuz.

Eski Sulukule çok farklıydı. Dediğim gibi; kültürü, insan sevgisi, beraberlik içinde yaşayan güzel mahallemde yıkım başladığında çocuktum. Bir sabah uyandım, bir dozerin çocukluğumu tek tek nasıl sildiğini gördüm. Mahallemdeki her bina darbesinde hayallerim bir bir yok olmuştu.

• Peki, devamında da dansla tanışmanız ‘You Got Served’ (Hip Hop Dansçıları) adlı filmin DVD’si sayesinde sanırım. Nasıl başladı, bu serüven?

Babamın ‘You Got Served’ adındaki bir dans filmini getirmesiyle bütün bakış açım değişmişti. ‘Al bunu izle’ dedi babam. İzlediğimde bize çok benzeyen insanlar gördüm. Aynı kültürümüz gibiydi. Devamında da etraflarında uyuşturucu, hırsızlık olan ama bu olanlara dans ve rap ile karşılık veren çocuklar benim çok ilgimi çekmişti. Ve böylece hayatımı değiştiren şeye sahip oldum.

• Sanırım dansa başladığınız zaman mahalleli önce tepki gösterdi, sonra destekledi. Doğru mu bu?

Dansa mahallemde insanların tepkisi farklıydı. Tabii ki de hiç görmedikleri, duymadıkları bir şey. Müzikleri tuhaf geliyor, kıyafetler de… Ama bu kültürün bize benzediğini yıkım sürecinde farkındalık yaratarak gösterdik mahalleye.

• “Tavrımızı dansla ve rap ile yansıtmaya karar verdik” diyorsunuz bir röportajda. Neydi tavrınız? Kimeydi bu tavır?

Tavrımız aslında her şeye, hayata, sisteme… En büyüğü, fakirliğe ve yıkıma… Küçük bir çocuksunuz, düşünsenize okulda dahil Roman olduğunuz için ikinci sınıf insan rolüne sokuluyorsunuz. İnsanlar yaptığınız hiçbir şeyi görmezden geliyor. Örneğin, sınıf birincisi olsanız da umursanmıyor. Mahalleniz yıkılıyor, bağırıyorsunuz, sesinizi duyan yok. Ne yapabiliriz diye düşünürken ‘en büyük katkımızı kullanabiliriz’ dedik. İnsanlara gösteremediğimiz şeyleri, dansla gösterdik. Söyleyemediğimiz şeyleri rap ile gösterdik. Bu ilgilerini çekmişti.

• Roman gençliği ne durumda peki?

Roman gençleri pek iyi durumda değil aslında. Küçücük yaşta büyük şeyler yaşıyoruz. Okula gidip, eve dönerken önümüzde yaşanan olaylara seyirci kalıyoruz. Bu erken yaşta birçok psikolojik soruna yenik düşmemizi sağlıyor. Gerekli olan tek şey, bu çocuklara, ‘dışarıda yaşam var, farklı şeyler yapabilirsiniz’ demek. Bir müzik sanatçısı, bir dansçı… “Siz de bunları yapabilirsinizi” göstermek gerekiyor. Roman halkında toplumda görünmeyen çok büyük yetenekler var.

• Peki, son olarak Hip-hop ve dans… Farklı bir kültür yaratmak istediğiniz bir farkındalık mı?

Hiphop özgürlük demektir. Bir yaşam biçimidir, tıpkı biz Romanların hayatından eksik olmayan müzik gibi… ‘Biz buradayız’ demenin en güzel, en saf yolu Hiphoptı. İnsanlara alışılmadık bir şeyle karşılık vermek onların dikkatini çekmişti. Bu yüzden Hiphop bizim hayatımızdı, dans ve rap de hayallerimiz…”

***

Müzisyenler seyyar satıcılığa başladı

İnsan hakları savunucusu Hacer Foggo, 2008’de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Sulukule’yi “ucube” olarak nitelendirdiği konuşmanın yıkımların hızlanmasına neden olduğuna dikkat çekiyor: “Müziği ve kültürü ile ünlü olan bu tarihi semt tamamen yok edilmiştir.  Sulukuleliler ise şimdi mahalle dışında Karagümrük ve Balat civarında kiralarını dahi ödeyemeyecek durumda eskisinden daha fazla yoksullaşmış ve evlerinin yerine yapılan lüks konutlarda ise başkaları oturmaktadır. Sulukule’den ayrılan mahalleliler kiralarını ödeyemedikleri için sürekli ev değiştiriyorlar. İçlerinde evsiz kalanlar oldu. Müzisyenler dahil seyyar satıcılığa başladı. Sulukule’de tek katlı cumbalı evde tek başına oturan Gülsüm Bitirmiş evi yıkıldıktan sonra bir süre kirada oturdu kirasını ödemekte zorluk çekince şimdi Darülaceze yaşlılar evinde yaşamaya başladı. Nihai karar için hukuki süreç devam etmektedir. Yerinden edilenler daha da derin bir yoksulluk ve çözümsüzlükle karşı karşıya bırakılmışlardır.”