Amaca hizmet eden çok az reklam olduğunu düşünüyorum. Çoğu fasa fiso reklam

Reklam, olsa bir  dert olmasa bir dert!

TİMUR AKKURT - @timurakkurt
timur@teknosafari.com

İçerik dünyasının olmazsa olmazı reklamlar. İstesek de istemesek de yayıncılığın içinde olmaya devam edecek. Dijital dünyanın gelişmesiyle birlikte reklamlara daha fazla maruz kalmaya başladık. Eskiden radyo dinlerken, televizyon izlerken karşımıza çıkan reklamları artık sosyal medya üzerinden sürekli görmeye başladık. Facebook’a girdiğiniz anda sağında solunda reklamlar, Instagram deseniz algoritması sayesinde takip ettiğiniz insanlar haricinde ne varsa karşınıza çıkartır duruma geldi. YouTube ayrı bir dünya….

Eminim etrafınızda “Facebook’u, Instagram’ı sildim rahat ettim” diyen pek çok kişi duymuşsunuzdur. Gerçekten işin tadı iyice kaçmaya başladı. Takip ettiğim arkadaşlarımı, ailemi bile bulmakta güçlük çektiğim bu mecrayı niye kullanayım? Bu işin başında olanlar bu tiksinme hissine bizi getirdiler, bunu görmüyorlar mı? Anlamak güç gerçekten.

Televizyonlar deseniz ayrı bir manyaklık orada da var. Akşam sekizde başlayan bir dizi gece yarısı bitiyor. Onlarda tek bir dizi ile geceyi kurtarmaya çalışıyorlar. Özetleriyle birlikte kuşaklarca reklam dayatılıyor hepimize!

İşe yarıyor mu?

Ben amaca hizmet eden çok az reklam olduğunu düşünüyorum. Çoğu fasa fiso reklam….

Üstelik eskisi gibi iyi prodüksiyonlu reklamlarda bitti...Yalandan masa üzeri hazırlanmış süper maket broşürünün televizyonda ‘kıpırdanan’ ses çıkartan hali…

Bir büyük sorunda tüketicileri reklamlı, sponsorlu, ürün yerleştirmeli yayınlara boğan fenomenler…

Pek çoğu etik değere sahip değil. Parayı verdiysen bir gün arayla rakip iki markayı öve öve bitiremeyen içerik üretiyorlar. Ben reklam yapmasınlar demiyorum, özenli olsunlar istiyorum.

26 yıldır yayıncılık sektörünün içindeyim. Yayıncılık en kaotik dönemini geçiriyor. Her şey bir birine girmiş durumda. Reklam değilmiş gibi reklamlar, kör gözüne reklamlar, yalandan reklamlar, yalandan sevmeler…

Samimiyet ve dürüstlük bence şu anda yayıncılığın en önemli iki eksiği. Tüketici artık ne yapacağını şaşırdı. Yani kısacası olan bize oldu. Birileri bu işlerlerden ‘şimdilik’ para kazanıyor ama yanıltılan bizler ne televizyon izliyoruz, ne radyo dinliyoruz. Bu akım haline gelirse büyük batık yapımcılar, dev televizyonların yok olduğu zamanlar uzaklarda değil.

Spotify, Netflix, Apple TV gibi bütçemize uygun bir izole platform üzerinden içerikleri tüketiyoruz.

Bilenler vardır, bende yukarıda bahsettiğim pek çok platformda bir içerik üreticisiyim. Kendi çapımda koyduğum kurallarımla temiz yayıncılık yapmaya, yeri geldiğinde de ‘gizlemeden’ reklam yapmaya çalışıyorum. Defalarca yazdığım bir konu, kaliteli içeriğin oluşmasını reklam veren çözebilir. En güçlü, etkili silah onda!

Para!

YouTube, Facebook, Instagram o kadar fazla probleme sahip ki! Dünya devi reklam verenler özellikle en etkili platformlardan biri olan YouTube’u tabirimi hoş görün, döve döve yola getirmeye çalışıyor. Size bir şey söyleyeyim getirecekte! Gelmek zorunda yoksa o kadar yatırım, o kadar içerik üreticisi ortada kalacak. YouTube anlamını yitirmek istemeyecektir. YouTube’da reklamını yayınlamak isteyen şirketler artık saçma sapan içeriklerin arasında olmak istemiyor.

Domino etkisiyle yayımlanan vasıfsız, kalitesiz, kötü örnek yayınlar ‘nedense’ çok ama çok izleniyor. Kanser gibi yayılan bu saçma sapan yayınların peşinden koşanlar kim? 5-13 yaş arası çocuklar. Onlara ilginç gelen, eğlendiren bu içerikler anne babalar tarafından asla benimsenmiyor. “Jenerasyon değişti, eski kafalı olmayın” diyenler var mı? Varsa bence onlar doktora görünsünler! “Meydan okuma videosu yapıyoruz” diyerek soru bilemeyenin ağzına ölü köpek balığı ile vuran iki çocuğu ekranda görüp gülüyorsanız, eğleniyor, paylaşıyorsanız sorununuz çok ama çok büyük.

Kaliteli içeriklerin izlenebildiğini ve daha etkili olduğunu görmeniz, tavsiye etmeniz çok önemli. Gerçekten bu işe çok emek harcayan, etik değerleri olan, dürüst yayıncılara büyük haksızlık yapılıyor.

Televizyon izlemek gerçekten saçmalık. Aptal kutusu hiç bu kadar salak olmamıştı. Dizi izlemek evet büyük keyif, sadece yayın sonrası kayıttan izlendiğinde. Neden mi? Hızlı hızlı reklamları, tanıtımları geçiyorsunuz ondan! Zaman kıymetli, her gece saatlerce ekranın esiri olmayın. Kendiniz için daha verimli kullanacağınız geceleriniz olsun. Adada geçen yarışmanın esiri olmayın! Emin olun aynı terane, o bana bunu dedi, şu şöyle yaptı, ondan kaybettik, adadan kim gitsin. Senelerdir aynı şeyler oluyor. Bu rutinden kendinizi bir an evvel çıkartın. Beyninizi soldurmayın! Hatta ailecek ‘yayıncılık’ oynayın. Evin babası videolar üretsin, annesi üretsin, çocuğu üretsin emin olun büyük eğlenirsiniz. Herkesin kendi yayın günü olsun, o akşam o video izlensin, belki bir birinizin yüzüne söylemeye çekindiğiniz şeyleri o videolar ile daha sempatik bir şekilde söyler, ummadığınız izinleri kapartırsınız. Ben şimdi yazarken aklıma yattı, biz evde bunu bir deneyelim. Sonuçlarını buradan size söylerim. Tabi ki bu değil ki ailecek sadece bu işlerle uğraşın. Gerçek anlamda sosyalleşmeyi ihmal etmeyin. Dün bir basın toplantısına gittim telefonlarla artık hiç konuşmuyoruz, evde, işte de konuşmuyoruz, tatilde konuşmuyoruz. Sadece yazışıyor, paylaşıyoruz. Sorunların kaynağı aslında ortada iletişim çağı diye diye biz iletişim kurmayı unuttuk. Bu konu çok uzun ayrıca değiniriz. Keyifli hafta sonları dilerim.