Kamboçyalı sanatçı ve yönetmen Rithy Panh, “Missing Picture-Eksik Resim”le başladığı içsel yolculuğuna “Exile-Sürgün” ile devam ediyor. Şiir niteliğinde bir estetik şölen ve metin eşliğinde yumruk gibi bir eser çıkartmış ortaya.

Onlarca belgesel, televizyon filmi ve kurmacaya imza atmış Kamboçyalı sinemacı, yazar ve sanatçı Rithy Panh, bu yıl özel gösterime alınan “Exile-Sürgün” ile Cannes’da. Panh, yaklaşık yirmi yıldır ülkesinin yakın tarihini ve Kızıl Khmer dönemini ele alan belgesellerine yönelmişti. 2011’de Kızıl Kmer’lerin en kanlı yöneticilerinden “Duch” takma isimli Kaing Guek Eav’u konu alan bir belgeselden sonra, 2014’deki küçük bir başeser olan “Eksik Fotoğraf-Missing Image”, 2013 yılında Belli bir Bakış bölümünün büyük ödülünü aldıktan sonra, ertesi yıl Kamboçya’nın yabancı Oscar adayı olmuştu.

Bu yıl Cannes’a seçilen “Sürgün”de, anne ve babasını ve ailesinin büyük bir bölümünü Kızıl Kmer’lerin çalışma kamplarında kaybettikten sonra, 1980 yılında geldiği Fransa’da başlayan sürgün yıllarını eşsiz bir şiirsellikle anlatıyor.

Sürgünü yaşayanlar bilir, tarifi zordur. Gelin Panh’a kulak verelim: “Sürgün bir terk ediştir, ürkütücü bir yalnızlıktır. Sürgünde insan yolunu kaybeder, acı çeker, silinir. Ama kelimeler diyarında, fotoğraflarda, hayal dünyasında sevdiklerine de kavuşur insan. Her şey sürgünle başlar ve sürgün her şeye anlam verir. Sürgün aynı zamanda boşluk ve özlem üzerinde bir meditasyondur. İçsel, coğrafi ve siyasi yalnızlıktır” diyor.

Rithy Panh kendi kendini devrim niteleyen hareketleri de sorguluyor. “Nasıl bir devrim istiyoruz? İnsanoğlu için ve onunla bir devrim mi? İnsanoğlunun seviyesinde, saygı ve anlayış çerçevesinde bir devrim mi? Yoksa sahte saflığının bol yandaşı olan bir yok etme girişimi midir? Devrim başka bir suçu yok eden yıkıcı bir suç olabilir mi?”.

Sürgün bir şiir ise, Panh’ın eseri de bunun ispatı. Filmin eşsiz metni umarız yakında yayınlanır ve kaçırdığımız bölümlerini doya doya okuyabiliriz. Umarız en azında Türkiye’deki festivallerde görme şansı yaratılır.

Bruno Dumont Formunda
rithy-pahn-dan-surgun-siiri-137714-1.
Fransa’nın ikinci yarışma filmi Bruno Dumont’nun “Ma Loute”u, yönetmenin Arte kanalı için yaptığı mini dizisi “Küçük Quinquin” ile başladığı absürt ve grotesk komedi tarzının devamı. Dumont sınıf çatışmasını çok keyifli bir öykü ile ve ilk kez kullandığı profesyonel oyuncuların eşsiz performansıyla anlatıyor. Fabrice Luchini, Juliette Binoche ve Valéria Bruni Tedeschi’yi hiç böyle görmediniz. Dumont “Ma Loute” ile bir kez daha ödül listesinde yer alabilir.

Maren Ade’den ...
rithy-pahn-dan-surgun-siiri-137715-1.
Alman yönetmen Maren Ade, 2009’da Berlin’de Büyük Ödül ve En İyi Kadın Oyuncu Gümüş Ayılarını alan “Alle Anderen” (Herkes Gibi)’den beri kamera arkasına geçmemişti. Bu yıl resmi yarışmada Almanya’yı “Toni Erdmann” ile temsil ediyor. 2 saat 42 dakikalık film, şu ana kadar Cannes’da basın gösteriminde en çok kahkaha ve alkış alan film oldu. “Toni Erdmann” kopuk bir baba-kız ilişkisi yaşayan İnes ve Winfried’in mizah sayesinde yeniden yaklaşmalarını konu alıyor. Cannes’da alıştığımız karanlık, şiddetli, dramatik filmlerin aksine, bonbon şekeri gibi keyifli izlenen bir eser çıkmış ortaya. Filmde uzun zaman belleklerde kalacak birçok sahne var, örneğin absürt bir çıplak doğum günü kutlaması, babanın kızına yaklaşmak için yarattığı ama kızını utandıran ikinci şahsiyet (alter ego) Toni Erdmann’ın üst düzey iş toplantılarındaki fütursuzlukları, ya da çoğu Bükreş’te geçen filmde tanımadıkları yerli insanların evine davetsiz gittiklerinde yaşananlar gibi... Filmi çok keyifle izlesek de, sinematografik bir özelliği olmayan Toni Erdmann bizce sinemada yeni ufukların açıldığı bir festivalde ödül dağılımında yer almamalı. Ama genel eğilimden anlaşılan, Jüri Özel Ödülü veya başrol oyuncuları Peter Simonschek ve özellikle Sandra Hüller’e oyunculuk ödülü olası. (DEFNE GÜRSOY / CANNES)