Roland Garros 2017 başlıyor

BUĞRA AYDAR

Geçen seneki Roland Garros ilklerin senesi oldu. Djokovic 30’una merdiven dayamışken ilk kez bu toprak kort turnuvasını kazandı ve böylece “kariyer slam”ini tamamladı (4 büyük turnuvayı da kazandı). Kadınlardaysa Muguruza beklenmedik bir şekilde sıyrılıp geldi ve kariyerinin ilk grand slam şampiyonluğunu kazandı. Ama son şampiyonlar için sonrası hiç iyi geçmedi. Djokovic belki de ne var ne yoksa toplamış olmanın verdiği doyumla müthiş bir çöküş yaşadı. Öyle ki art arda başarısızlıklar sonrası, tüm koçlarıyla yollarını ayırdı; Roland Garros’u kazanmazsa, çok büyük ihtimalle Nadal’ın gerisinde 3 numaraya düşecek. Muguruza da hem sakatlıklar hem formsuzlukla boğuştuğundan buraya favori gelmiyor.

Hal böyle olunca, diğer oyuncuların iştahı kabarıyor. Üstelik turnuva öncesi özellikle de kadınlarda olmak üzere büyük isimlerin ciddi sakatlıkları var. Bingo! Erkekler tarafında, bu yılın açık ara en iyi ismi Roger Federer toprak sezonunu tamamen es geçip, Wimbledon’a odaklanma kararı aldığından turnuvada yok. Dolayısıyla “Silahşörler Kupası” kapanın elinde kalacak.

Çağla Büyükakçay ilk turda, son dönemlerin dirilen ismi Lučić-Baroni karşısında sürpriz arayacak

Turnuvanın iki favorisi var ve bunlar da sıralamaları gereği finale gelmeden eşleşecekler.

1 numaralı favori Rafael Nadal. Sezona dünya 9 numarası olarak girip ilk 4’e demir atan, Roland Garros’u 9 kez kazanmış olan Nadal, Paris’in mutlak favorisi olarak gösteriliyor. Nasıl olmasın ki! Sert kort sezonunu çok iyi tamamladıktan sonra toprak sezonunda da 17-1’le 3 önemli kupa kaldırdı. En son Roma Masters’ta Thiem’e yenilmese, belki de ilk kez toprak sezonunu kayıpsız tamamlayarak RG’ye gelecekti. Bu yolda, Djokovic’i kariyerlerinin 50. karşılaşmasında 7 maçlık yenilgi serisinden sonra 2 sette geçmeyi de bildi. Herkes vites düşürmüşken Nadal formunun zirvesinde. Kurası da ilk tur maçını saymazsak gayet iyi. Monte Carlo ve Barcelona’dan sonra bir “La Decima” da burada gelir mi? Nadal amcası ve koçu Toni’yi son kez geldiği Paris’ten bir kupayla uğurlamak isteyecektir.

Son şampiyon Novak Djokovic; onun yeni bir koçu var artık, hem de Boris Becker’den bile daha ünlü: Andre Agassi! Kötü gidişi durdurmak için son çare olarak (başka da eski ünlü oyuncu kalmadı) geçen hafta Agassi ile anlaşan Djokovic, son maçlarında geri dönüş sinyalleri verdi ve görece zor bir kura çekmiş olmasına karşın, şahsen ben –otoritelere ters düşüp– Nadal’la eşit şansı olduğunu düşünüyorum. Çeyrek finaldeki Thiem maçına özellikle dikkat. 2 hafta önceki maçlarında Avusturyalının hezimete uğramış olması kimseyi şaşırtmasın, bir-iki yıla bu kupayı kaldıracak olan Thiem ile turnuvanın en güzel maçlarından birini oynayacaklar.

Kalan isimlerden birini diğerinden öne çıkarmak haksızlık olur. Ben sırasıyla Wawrinka, Alexander Zverev ve Thiem’e şans verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Özellikle de geçen hafta Roma Masters’ta Djokovic’i perişan ederek kupayı alan Zverev’in, ilk turda Verdasco karşısında bir sürpriz yaşamazsa, finale çıkmaması için bir neden göremiyorum. Dünya 1 numarası Murray ise tenis tarihinin gelmiş geçmiş en kötü 1 numara sahibi olma yolunda ilerliyor. Bu yıl hiçbir şey yapamadı. Formsuzluğu yetmezmiş gibi bir de son günlerde hastalıklarla boğuşuyor. Wawrinka ise iyi kurayla kokuyu almıştır ve kendinden menkul “Stan the Man” lakabının hakkını verecek şekilde, yine büyük bir turnuvada formunun zirvesine çıkarsa kimse şaşırmamalı.

Son olarak, ilk turdaki çekişmeli ya da izlenmeye değer maçlara değinelim: İki siyahi oyuncu Gael Monfils ile Dustin Brown, ikisinin de kafası iyiyse, ki her zaman iyidir (!), tenis tarihinin en müthiş (maçı değil ama) şovunu sunabilirler. Sakatlığı ciddi değilse, Murray’i eleyip 2. haftayı görmesini beklediğim Del Potro ile vatandaşı Pella; yine sakatlığı olmasa favorilerden biri olarak göstereceğimiz Nick Kyrgios ile Kohlschreiber maçları izlenmeye değer, sürprizlere açık maçlar.

Kadınlardaysa son zamanların en büyük sürprizi yaşanabilir. Fransız federasyonu Sharapova’ya rest çekmiş olmanın bedelini çok ağır ödeyebilir. Serena Williams yok, Azarenka yok, dünya 1 numarası Kerber ne zamandır ortalarda yok. En büyük favori olan Halep sakatlıkla boğuşuyor. Gönül burada ister istemez emektar Venus Williams’a kayıyor. Avustralya’da da Federer’in kazanmasını kimse beklemiyordu. Bir-iki yıldır istikrarlı oyun ortaya koyan 36’lık Venus neden genç hemcinslerine sıkı bir ders vermesin?

Türkiye’dense sadece Çağla Büyükakçay ana tabloda yer alacak. Marsel elemelere bile katılmazken, İpek ve Başak elemelerde talihsiz yenilgiler aldılar. Çağla Büyükakçay ilk turda, son dönemlerin dirilen ismi Lučić-Baroni karşısında sürpriz arayacak.