Sözüm ona faize karşı ama rant deyince hazırola geçen ve dağı taşı, gölü ormanı betona çeviren işte bu Yeni Türkiye’nin sahipleri, yani rüyasızlar, yani doğasızlar, yani şiirsizler!

Rüyasızlar

Kalplerine hiç merhamet düşmemiş düşmesine de, gözlerine rüya da gelmemiş besbelli! Rüyasız olunca gözünü bir ağacın gülümseyişine, bir kuşun şakacılığına, bir yaprağın inceliğine, bir suyun gelişine, bir dağın uyanışına, bir kentin sevincine açmaz ki insan, bir duvara açar. Gözlerine perde değil beton inmiştir adeta. Rüyasızdır onlar!

Rüyasız, yazık sana! Desem acıdığım anlaşılır bundan! Acıyorum, rüyasız olduysa çocukluğu da olmamıştır, çocukluğu olmayınca gençliği de olmamıştır, o da olmayınca sonrasını olsa ne olur ki insan? Yaşlı değil, hayır, rüyasız olur, hayırsız olur, hatırsız, şiirsiz, dostsuz, doğasız olur. Olacağı şeylerin sonu gelmez gelmesine de, onun kalbinin yerinde acep ne durur, gözlerini kapatınca geceleri ne olur? Hiç, gider uyur!
Hasankeyf, Kazdağları, Munzur, Salda Gölü, Eskişehir… Hepsi de birer rüya. Memleket ahalisinin görüp göreceği en güzel rüyalardan üstelik. Diyeceksiniz ki, Fırtına Vadisine, Karadeniz’e, İstanbul’a acımayanlar onlara mı acıyacak? Gönüllerini geçtim gözleri bile acımayacak! Çünkü rüyasızlar, doğasızlar!

Eskiden olsa vicdansızlar derdim, dedim de, kelime oyunu bile yaptım üstelik: Vicdan sızlar! Kelime oyunu da yapsan olmayan vicdan sızlamıyormuş meğer! Ya da tıpkı rüyaya içlerini kapattıkları gibi, ona da kalplerini kapatmışlar!

Doğal koruma alanı ilan edilen, Avrupa’da kurtarılması gereken 7 dünya mirasından biri olarak nitelenen, iki yakasını Dicle’nin bir araya getirdiği, 12 bin yıllık Hasankeyf, çoktan ayrıldı sevdiklerinden. Türbesi taşındı, kapısı söküldü, kayaları düşürüldü…O güzelim tarih viran oldu, o mamur belde bugün yarın sular altında varlığına, ruhuna, çevresine veda edecek!

Munzur Vadisi. Doğasının güzelliğiyle, suyunun saflığıyla o büyüleyici mekân da, maden aramalarına kurban ediliyor. 17’si yalnızca Munzur’da bulunan tam 109 bitki türünü barındırdığından söz ediliyor. Hasankeyf nasıl adından başlayarak şiir barındırıyorsa, Munzur Vadisi de nakaratı bitkilerinden, hayvanlarından, kelebeklerinden oluşan bir şarkı gibi rengarenk söyleniyor. Yaban hayatından, Kafkasya leoparından, kaya yediuyurlarından, dağ engereğinden, kızıl akbabalardan, dağ keçilerinden oluşan bir ekolojik şiir. Şimdi o şiiri karartacaklar. Çünkü rüyasızlar, şiirsizler!

İşte bunlar hep şiir diyecek öyle çok şey var ki hala! Hasankeyf şiir, Munzur şiir, yaban hayat, yediuyurlar, bal ormanları, şifalı sular, ekoloji hele, şiirin aslı, özü, ta kendisi. Bunlar hep şiir de onlar hep şiirsiz! Rüyasız olanın şiiri olur mu? Rüya yoksa şiir de yok! Rüyasızlar, şiirsizler! Sorarsan bir ‘Büyük Türkiye’ sevdaları vardır rüya niyetine. Büyük Türkiye, eskiden ‘Böyük’ Türkiye’ydi! Büyük havalimanları, paralı köprüler, paralı yollar, paralı tüneller, tarihi mirasın içine gökdelenler, kentlerin çevrelerine TOKİ’ler… Eskiden vardı, şimdi de vardır sanırım, MTA’dan bol bol söz edilecek yakında. MTA, Maden Tetkik Araştırma Kurumu. Büyük Türkiye olduk mu bilmiyorum ama, Kazı Kazan Türkiye’si olduğumuz kesin!

Ne zamandır, ellerinde dedektörlerle memleketin dağında taşında altın ve tarihi eser arayan binlerce insanın varlığından söz ediliyordu. Artık yarı şaka, yarı gerçek, bunun üstüne şimdi de Kazdağları geldi, nam-ı diğer İda. Mitolojinin beşiği. Ali Ekber Çiçek’in nefes almak için Tahtakuşlar Köyü'ne gittiği. Adı da üstünde, Kazdağları. Şimdi onu kazıyorlar. Kanadalılar ve her zamanki gibi yerli işbirlikçileri. Gözlerini ağaç değil, yeşil değil, gökyüzü, mavi değil ve tabii rüya hiç değil, yalnızca iktidar, para, mal mülk, servet ve altın parlatan rüyasızlar! Sonra da o malum, devletin sahibi pozlarında, karşı çıkanları cahillikle, ülke sorunlarını bilmemekle, bu işin arkasında başka ve derin işler olduğunu ima etmekle suçlarlar, trolleri de muhaliflerin üstüne salarlar. Halkın dağına, toprağına, havasına, suyuna, ürününe, geleceğine, çoluk çocuğuna, hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, doğaya ve elbette sağlığına vereceği zararların, altının yanında ne hükmü olabilir ki?

Kirazlı altın madeni için kesilen 200 bin ağaç, Kanada şirketi Alamos Gold’un altın aramaya başlaması ve bunun Truva antik kentine sadece 65 km uzaklıktaki Kazdağları’nda yapılması. Şirket 20 bin ton siyanür kullanacakmış! Bu, bölgede yaşayan 180.000 yurttaşın temiz su kaynaklarına bir saldırı değil sadece! Arama yapılacak 3500 hektar alanın %99’u el değmemiş ormanlarla kaplı. Bu ormanlardaki şiir ise sayıya gelmez! Memeliler, sürüngenler, kuşlar, böcekler ve yüzlerce bitki türü! İşte onların, o şiirin varlığına da bir saldırı.

Burdur’un Salda Gölü’nü Millet Bahçesi yapma çalışmalarında söz sırası yargıda. Koruma alanı ilan edilmesi gereken bu gölün çevresindeki yapılaşmanın yol açacağı acı örnekler göz önündeyken üstelik! Trabzon’un Uzungöl’ü yapılaşma sonrası ne hale geldi? Üzgüngöl haline! Sözüm ona faize karşı ama rant deyince hazırola geçen ve dağı taşı, gölü ormanı betona çeviren işte bu Yeni Türkiye’nin sahipleri, yani rüyasızlar, yani doğasızlar, yani şiirsizler!

…Sonra ardıç, sonra karaçam, sonra meşe, sonra sedir, sonrası bilinen işlerdendir. Burası Eskişehir. Bir türlü teslim alamadıkları, kendilerince bir yönetim kuramadıkları o şehir. Ceza gibi kömür santrali yapmak istiyorlar, maden çıkarma sahaları açmak istiyorlar. Ormanlar, tarım alanları, meralar, temiz su kaynakları, şifalı sular ve yaban hayatını kurban etmek istiyorlar. Tıpkı Kazdağları’ndaki gibi Eskişehir’in ilçelerinde de yüzbinlerce ağacı kesecekler. Sülfür bileşiklerinin yeraltı sularına ve Porsuk çayına karışmasıyla suyumuz kirlenecek, tarımsal ürünler kirlenecek ve suda hiçbir canlı yaşayamayacak! Şifalı hamamlar, kızıl geyikler, bal ormanları, ceviz, badem, ıhlamur ağaçları…

Daha saymaların yararı var mı? Bu rüya bitecek, bu şiir yarıda kalacak, bu doğa küsecek…

Ülkenin göğü biraz daha kararacak, kalbi biraz daha ağrıyacak, gözleri gördüklerine bir kez daha inanamayacak, fakat şiirsizler kazacaklar kazıyacaklar kazanacaklar! Kazanacaklar kazanmasına da rüyasız kalacaklar! Çünkü kalbinde rüya olmayanın, dilinde riya olur!

Eyy yargı, doğaya, insana, hayvana, ağaca, bitkiye, kuşa, suya, havaya, göğe, çevreye biraz saygı!