Kürtler, Cumhuriyet tarihi boyunca hep görece bile olsa sağcı iktidarlar döneminde rahat etti. Hep sağcı iktidarlar döneminde yapıldıysa yol yapıldı...

Kürtler, Cumhuriyet tarihi boyunca hep görece bile olsa sağcı iktidarlar döneminde rahat etti. Hep sağcı iktidarlar döneminde yapıldıysa yol yapıldı, götürüldüyse elektrik götürüldü oraya. Hep sağcı iktidarlar döneminde kendilerini daha çok Kürt hissetti, hep sağcı iktidarlar döneminde biraz daha insan muamelesi gördü.

1950"ye kadar jandarmaların adı, örneğin Hakkâri bölgesinde "eskeren Kero" yani "Sağır"ın, yani İsmet İnönü"nün askerleriydi. İnönü"nün lakabıydı "Sağır" ve Kürtler ona sağırın karşılığı olarak "Kero" diyordu.


(Sahi ilk paragrafı yazdım "sağcılardan" bahsediyordum, ikinci paragrafa geçince haliyle "solculardan" bahsettiğimi anladım. Şaşırdım kaldım, gerçekten de şimdi İsmet İnönü "solcu" mu oluyor? Yani onun dönemi, Peker, Saraçoğlu dönemi "solcuların" iktidarda olduğu dönem mi oluyor? Neyse İdris Küçükömer mevzusu geçen aylarda gündemdeydi, şimdi tekrar o topa girmenin alemi yok.)

1950"ye kadar uzak Kürt köylerine sadece ama sadece jandarmalar uğradı devlet görevlisi niyetine. Ha oralarda postacılar, ezanın Türkçe okunup okunmadığını denetleyen "çavuşlar" da vardı, ama onlar oralıydı, yani Kürt"tü. Sadece kıyafetleri "devleti" temsil ediyordu; şapkaları ve tek tip üniformaları devlet malıydı ve üzerlerine zimmetliydi, köylüler devlette korktukları gibi korkuyorlardı postacı, bekçi şapkalarından.

Arada bir tahsildarlar da uğramıyor değildi, hakkını yememek lazım solcu iktidarların. Kürtler bu tahsildarlara ve jandarmalara karşı çeşitli önlemler almıştı. Örneğin jandarmaların ve tahsildarların gelişini haber veren nöbetçileri vardı köylülerin. Nöbetçi başka hiçbir iş yapmaz, onun işlerini köylüler kendi aralarında hal eder, o gözüne gözlük gibi yapışan dürbünüyle köye gelecek olan "devleti" haber vermekle görevliydi ahaliye.

Tahsildarlardan hayvanlarını kaçırıyorlardı, çünkü kelle vergisi vardı, jandarmalardan da kendileri kaçıyordu çünkü Türkçe bilmiyorlardı. Jandarmalar gelir, Ege, Laz, Çorum, Orta Anadolu şi-vesiyle hızlı hızlı konuşurlar onlarla; Türkçe"yi en iyi okullarda okumuşsan bile konuştuklarından tek bir kelime anlaman mümkün değil, haliyle Türkçe bilmeyen köylüler de apışıp kalıyor hayatlarında duymadıkları bu tuhaf dil karşısında. Apışıp kalınca da basıyorlar sopayı, uzun yolculuklarda yüklerini taşıtıyor, yük hayvanı muamelesi yapıyorlardı jandarmalar onlara. Kürt köylüleri onlarca yıl çok çekti solcu iktidarların memurlarından.

ONLARCA İSYAN ÇIKTI!

1950"de DP iktidara geldi, Kürt isyanları bıçakla kesilir gibi kesildi. On yıl boyunca tam bir sükunet havası egemen oldu o dağlara, köylere, yaylalara! Jandarmalardan başka aletler de gitmeye başladı oralara; yollar yapıldı, kamyonu, dozeri, traktörü falan gördü garibanlar...

Sonra "solcu askerler" darbe yaptı, tekrar unutuldu Kürtler. Bu kez çocukları okullara gitti Kürtlerin, Kürt olduklarını anladılar; devlet onlara "siz kendinizi yanlış anladınız, aslında siz yoksunuz" demeye devam etti. Sonra "aşırı solcu askerler" tam darbe yapacakken, "normal solcu" askerler darbe yaptı 12 Mart"ta, okullara gitmiş o Kürt çocuklarının tümünü hapishaneye tıktılar "en aşırı" Türk solcularıyla beraber. Sonra "solcu Ecevit" geldi, "köye ulaşmaya" çalışırken yarı yolda dozeri bozuldu. O sırada tekrar "solcu askerler" darbe yaptı, bu kez okumuş okumamış ne kadar Kürt varsa hepsini Diyarbakır Ceza-evi"ne toplayıp fosseptik çukuruna kapattılar.

Sonra "sağcı" Özal geldi, benim Hakkâri"de toprak damlı, kerpiç evlerde yaşayan hemşeri-lerimin tümü betondan evler yaptılar kendilerine onun döneminde, çürük mürük ama hiç olmasa damları akmıyordu. Cepleri para gördü biraz; annem İstanbul"a geldi, ilk ziyaret etmek istediği yer Turgut Özal"ın mezarı oldu. Özal, "solcu askerlerin" yasayla yasakladıkları Kürtçe"yi yasaklayan yasayı kaldırmıştı çünkü.

Sonra "sosyal demokrat solcular" iktidar ortağı olarak geldi, 3 bin 500 Kürt köyünü boşalttılar. Savaşa körükle gittiler. Sonra "solcu" askerler tekrar darbe yaptı, sonra tekrar darbe yapmayınca bu kez "e-posta" koydular. Sonra Tayyip Erdoğan geldi, Kürtler ona oy vererek Kürt kalabileceklerini anladılar, ona oy verdiler. "Sağcı" Erdoğan, önce yol yaptı oralara, sonra meselenin adını koydu "Kürt sorunu" dedi başta, daha sonra da pişman mı oldu, dili mi sürçtü, "solculardan mı çekindi" bilmiyorum bu kez de meseleyi "karı boşama" teranesine bağladı. Ama böyle yaptı diye Kürtlerin kendisine küstüğünü sanmıyorum yine de... neyse.

Velhasıl, kimseden çekmedi Kürtler "solcu iktidarlardan" çektiği kadar!