Heterotopya terimi epey bir zamandır sosyal bilimlerin çerçevesinden çıkarak gündelik dilde kendini gösteren bir sözcük konumuna...

Heterotopya terimi epey bir zamandır sosyal bilimlerin çerçevesinden çıkarak gündelik dilde kendini gösteren bir sözcük konumuna geldi. Michel Foucault tarafından önerilen ama sonraları başka düşünürler tarafından da sahiplenilen kavram kabaca, 'öteki'nin ya da ötekiliğin mekânı olarak, gerçek dünyada cisimlenebilmiş ütopyalar olarak, gerçekliği kaplayan diğer mekânlara meydan okuyan, onları ters yüz eden karşı-alanlar olarak anlamlandırılmış.

Heterotopya sözcüğü Filistin'in Cenin kentindeki Özgürlük Tiyatrosu için de sıklıkla kullanılıyor. Nitelemenin kuramsal doğruluğuna ilişkin tartışmalar bir yana, Cenin'deki mülteci kampının ortasında yer alan bu tiyatronun insanı çarpan, heyecanlandıran bir proje olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok.

Tiyatronun hikâyesi 1988 yılına kadar uzanıyor. Birinci İntifada sırasında, Filistin'in kuzeyinde yer alan ve diğer bölgelere göre daha muhafazakâr bir nüfusa sahip olan Ce-nin'de, mülteci kampında yaşayan çocuklar için alternatif bir eğitim programı hazırlanmış. İşgal sırasında kapatılmış olan okulların yerini bir nebze doldurmayı amaçlamış olan ve İsrailli aktivist Ama Mer-Khavis tarafından yürütülen program, evlerini terk etmek zorunda kalarak kampa yerleşmiş, yoksulluk içinde yaşayan, kentteki nüfus tarafından da dışlanan ailelerin çocukları için fiziksel ve psikolojik kapandan kurtulma yolunda bir ışık, umut olmuş.

Kendini projeye adayan Arna 1993 yılında aldığı Alternatif Nobel ödülünden gelen parayla bir tiyatro binası yaptırmış ve kamptaki çocukların doğrudan dahil olduğu tiyatro temsilleri ve atölyeler üzerine yoğunlaşmış. Arna'nın 1995 yılındaki ölümünün ardından tiyatro kapalı kalmış.İsrail ordusunun 2002 Ni-san'ında giriştiği üç haftalık kuşatma sırasında buldozerle dümdüz edilen 200 bina arasında tiyatro da bulunmaktaymış. Daha da trajik olan, Arna'nın son tiyatro ekibinden yetişen ama direniş sırasında El Aksa Şehitleri Tugayı'na dahil olan gençlerin büyük bir çoğunluğunun saldırıda öldürülen 52 Filistinlinin içinde olması.

Hikâyenin ikinci perdesi de var. Arna'nın oğlu Juliano (babası İsrail Komünist Partisi üyesi tanınmış bir Filistinli) annesiyle Cenin'deki geçirdiği senelerden sonra aktörlük hayatını İsrail'de sürdürmüş ama Cenin'de yaşadıkları aklından çıkmamış. Tiyatro projesi sürecindeki deneyimleriyle 2002 kuşatması sırasında yaşananları "Arna'nın Çocukları" isimli bir belgeselde bir araya getirmiş. Pek çok festivalden ödülle dönen belgeselin ardından yeniden Cenin'e dönmeye ve tiyatro projesini canlandırmaya karar vermiş. Geçtiğimiz sene geçici salon olarak kullanılan hangardaki ilk gösterimi görmeye 1500 çocuk gelince Juliano mevcut gerçekliğin dışına çıkmaya yönelik açlığın farkına varmış. Juliano şu an büyük bir tiyatro binasının inşası için mali kaynak yaratmaya çalışıyor, dünyayı geziyor, projeyi tanıtıyor.

Juliano'ya geri dönme motivasyonunu veren başka isimler de var. Bunlardan biri İsveç'te bir hastabakıcı olarak çalışırken Yahudi kökeninden dolayı bölgeye ilgisi artan ve Ce-nin'i ziyaretinin ertesinde oraya yerleşmeye karar veren genç Jonathan. Yeni açılan tiyatronun organizasyonu pratik zekâya sahip Jonathan tarafından üstleniliyor.

Bir diğer isim, Cenin direnişi ile tiyatro arasındaki somut bağı kuran Zakaria Zubeidi. Arna'nın çocuk tiyatro ekibinde yetişip de 2002 Nisan'ındaki çatışmalardan canlı çıkan ender isimlerden. El Aksa'nın Cenin'deki lideri konumuna yükselen, İsrail ordusunun üstüste düzenlediği beş suikasttan kurtulan Zakaria bir halk kahramanı haline gelmiş durumda. Mahmut Abbas'ın ricasıyla İsrail ordusunun ölüm listesinden şimdilik çıkarılmış durumda.

Zakaria'nın etrafında geniş bir mitoloji literatürü oluşmuş. Hazırladığı bir patlayıcı önünde infilak edince yüz rengi fosforik mavi ve yeşile dönüşmüş. Alçakgönüllü bir süper-kahraman halesi veriyor bu ona. Evli olmasına rağmen İsrailli bir aktivist olan Tali Fahima ile yaşadığı aşk başlı başına bir hikâyeye dönüşmüş.

Fahima Cenin'den İsrail'e dönüşünde casusluk suçuyla hapse atılmış ve düşmanın koynuna girdiğinden, üstelik de ayrıcalıklı Eş-kenaz kökene sahip olmasından dolayı ülkede nefret nesnesi haline gelmiş. Annesini, ağabeyini ve onlarca arkadaşını çatışmalarda yitiren Zakaria sık sık ziyaret ettiği mezarlığın hemen yanına inşa edilecek yeni tiyatroyu sabırsızlıkla bekliyor ve iki dünya arasındaki ilişkinin altını çiziyor: bir yanda geri dönüşsüz bir karanlık varken diğer yanda karanlık bir sahnenin üzerinde ışık üreten, görünürlük üreten, fark üreten sanat pratiği...

not: proje hakkında kısa bir belgesel için, http://friendsofthejeninfreedomtheatre.org/ video.html