Saklı su, başka çocuklar ve travma terapi

Yavuz Sayın

Uzun sürmüş bir kış gibi, uzun süren bir yolculuk ve bitimsiz bir yalnızlık gibi başlıyor şiire enderemiroğlu. Kendinden başlıyor yazmaya, saklı kalan ve kalbine dokunan ne varsa onunla hesaplaşmanın anahtarını arıyor yazdıklarında. Bazen sonuca ulaştığı da oluyor kendince, orada şiiri bitirmeye yelteniyor; ama bazen kendi de bulamıyor ucunu ve şiirin bittiği yerde çıkmaz kendi kozasını örmeye devam ediyor.

Kendinden başlayıp kendine dönmenin yollarında uzun uzun yürümeyi, içten içe konuşmayı, ilenmeyi, ahlanmayı ve restleşmeyi seven bir şiiri örüyor enderemiroğlu. Bitmeyecek hissi uyandıran şiirler bir yerde sonlanmalı nihayet, bir acıda duraksamalı ya da bir cinnetin kapısını aralamalı… Oradan bir başka kapıyı aralayarak çıkıyor şair. Kendince yeni çıkmazlar örüyor ve oradaya davet ediyor okuru. Biz o çıkmaza yaklaştıkça da kendimizle yüzleşip unutulmaz olan neyse ondan kalan boşlukla cebelleşiyoruz.

Dipten ses veren bir duyarlığa çağırıyor bizi enderemiroğlu, orada kendine ait ne varsa trajik bir kişisel hikayenin tamamını masaya serip kalbini gösteriyor bize; kalbinden geçeni belki de kalbinde olanı hatta kalbine pusu atan ateşli bir silahı.

Hastalıklar da var akışta, dipten gelen sesin çağrısında suyun aktığı yer de, gidip dönmeme isteği de, bir yerde kalmanın erdemi, bir yerde gitmenin vaz geçilmezliği, bir yerde durup seyretmenin ve tanık olmanın cinneti de diyebiliriz travma terapi kitabına.

Uzun yazmayı seven şair uzun ayrılıkları da seviyor olmalı ki 1999’da Şiir Atı Yayınları’ndan çıkan kararan ve 2004’te Daharma Yayınları neKitapları arasında yer alan lâ havle ve lâ kuvvete! kitaplarından sonra geldi travma terapi. Ayrıntı Yayınları şiir dizisi kendi seyrini sürdürürken uzak kaldığımız, okurdan uzak kalmayı tercih eden ya da zaten aramızda olduğu halde, uzakta olmayı seçen şair enderemiroğlu’nun yeni kitabıyla hayatımıza yeni sorular kattı.

Yeniliği seviyor şair, denemeyi ve yeniden üretmeyi deneyerek çoğaltmayı seviyor. Kitabın içinde yer alan bölümlerde farklı yazma biçimleri denemiş. Kekeme bir dille söylüyor bize kendimizi. Şiirde dizeyi kırdığı yerden bir yeni ses çıkıyor ama o da bir farklılık fısıldıyor bize. Bir rahatsız olma hali, rahatsız etmeyi sevme hali. Modern hayatın insanı kemiren çaresizliğine bir salvo gibi de okunabilecek dizelerde, alttaki dizeyle üstteki dizenin kardeşliği, akrabalığı ya da uzaklığı bir itirazı çağrıştırıyor okura. Ezberi kıran bir noktalama, imla, sözcük ve dize kırma yöntemiyle sesleniyor okura. Bu da dinamik ve bir o kadar da aktif bir okuma olanağı sağlıyor kitabın sayfalarında bize. Dalıp gitmemize olanak tanımıyor adeta, sürekli ayık olmayı ve şiirle iletişimi canlı tutmayı dürtüklüyor bir yanıyla da.

toz rüyâdır. toprak hatıra. duvar simyâ.
orda duruyorsun işte. kâbuslar arasında yağmur
lar masalar balıklar arasında koyu kahve fincan
ında. damağı zorlayan acı ekşi tuzlu bir limon
tadında. işte tam da burada. bu duruşta bu hâl
ve oturuşta. ahşap damardır izleriyle en son
talanların seferler atlar ve nallarıyla eski kıl
çadırların. terli yelelerine tutunduğum o siyah
kısrakların. (3)

“eksilog” bölümünde düz bir akışla ilerliyor şair; ama burada da denemeye ve denediğini yeniden üretmeye devam ediyor. Yukarıda da değindiğimiz üzere, denemeyi seviyor enderemioğlu, travma terapi kitabı boyunca bölümler arasında bir birinden farklı okuma disipliniyle okurun şiirden uzaklaşmasını engelliyor. Susmanın isyana döndüğü bir yerde yazıyor olmanın elbet öncesi ve sonrasında bir neden oturacağı muhakkak. Orası da var kitapta… Ezbere yaslanarak okuma edmine takoz koyuyor travma terapi, zaten bölümler ve şiir başlıkları da kışkırtıyor okuru kitaba karşı.

bir tane birlik

ya yahya, topraktan toprağa haydan huya, gerisi hafıza.

Yukarıdaki “bir tane birlik” başlığı ve altındaki bir dize, kitaptaki şiirlerden birini oluşturuyor. Sonrasında devam ediyor şair “iki tane ikilik”, “üç tane üçlük”, “dört tane dörtlük”, “beş tane beşlik”, “altı tane altılık” halinde bölümü tamamlıyor.

“dîvâne” bölümü aşağıdaki dizelerle başlıyor:

gerçeği söyler taşlar ve toprak
meyveye döner su ve yaprak
ne büyük isyan susmak

Sonra da bildiğimiz uzun dizeler, uzun susmalar, uzun itrazlar ve uzun şiirler yer alıyor bölümde. “hengâme”ye uzanan kitap “define” ile son buluyor.

bilirim göz alır dağın güneşini ve ayak yolun ateşini
ben de senin sözünü alayım istiyorum
acımıza acı kattığımız çağda
ölmemizi isteyenlerin coğrafyasında

devam edip çağlıyor şiiir, kendi yatağında kayalara çarparak gür bir sesle ilerliyor ve önüne kattığı acıları sürüklüyor şelaleden dev kazanına.

“kırk merdiven” şiirine tersten başlarken de kırktan bire giderken de bir yerde kendini tersten okutmanın ritmin buluyor şiir, sondan başa okunabildiği gibi, dönüp baştan sona okumayı da deneysel bir bütünlükte kaldırıyor.

Bir kendiyle hesaplaşma belki de kendine çağlama şiirleri gibi okunabilir travmaterapi ama okurun kendini yoklamadan edemeyeceği, kendinde olanla yüzleşeceği ve karanlığın perdesini aralamak için şiirlerden yardım alacağı da muhakkak.

“kalp krizi” şiirinin bir yerlerinde de yazdığı gibi enderemiroğlu’nun:

yaşasın babası aniden ölen kız çocuklarla
yaşasın babası memur erkek çocukların
kendi kaderlerini tayin hakkı.