Salgın toplumsal dayanışma modelleri üretebilir

Salgın toplumsal dayanışma modelleri üretebilir

Epeyce bir süre “yeni koronavirüs” çok da ciddi değilmiş ya da bize belki gelmezmiş gibi davrandıktan sonra gerçeği görme zamanı geldi çattı. Başarı tarifini virüsün bizim buralarda bulunmaması şeklinde tanımlamayı bıraktık ve virüsün yayılmasını yavaşlatma ve öldürücülük niteliğinin artmasını önlemenin başarı olacağını kabul ettik. Geç olsun güç olmasın. Bu tip bir bilinmezlik karşısında bilimin yöntemlerini uygulamaktan başka yol olmadığını kabul etmek en önemlisi.

Tanımadığımız bir tehlikeyle karşılaştığımızda ne yapacağımızı bilmek zor. Böyle durumlarda yöneticilerin “doğru karar” vermesinin de kolay olmadığını görüyoruz. Okulların tatil edilmesi, konserlerin, kongrelerin iptali, işyerlerinde uzaktan çalışmaya geçiş, üniversitelerde eğitimin online yapılması, 14 gün karantina…

ABD’nin eski sağlık bakanlarından Michael Leavitt’in yorumuna bakarsak, “Pandemik olmadan önce yapılan söylenen her şey gereksiz ve panik yaratıcı olarak yorumlanır. Pandemi başladıktan sonra ise ne yapsanız yetersiz bulunur.”

Ya bireysel kararlarımız? Örneğin, sosyal mesafe… Bu kavramı duymamış olanlar için kendimce açıklayayım: Başka insanlar ile teması gereklilikler ölçüsüne indirerek, azaltarak virüsün yayılmasını önleme yöntemi. İnsan hareketini toptan kısıtlamanın, yasaklamanın getireceği sınırlanmışlık hissini göz önüne alıp giderebilmeyi amaçlayan bir tür “öz denetimli hareket serbestliği” veya “gönüllü hareket kısıtlaması.” Bu salgını bahane ederek ya da gerekçe göstererek özgürlüklerin sınırlanması, toplumun kıskaca alınması da bir olasılık.

Tam da bu nedenlerle, bu bilinmez ve çapraşık durumda bilimsel bakış ile insan olmanın gereklerinin birleştiği noktada olmaya ya da o noktayı arayıp bulmaya ihtiyacımız var. Örneğin, virüs bulaşsa bile enfeksiyonun öldürücülüğü açısından gençlerin çok düşük risk taşıdıklarını biliyoruz. Kendilerini şu anda pek tehdit etmeyen (yaşlı ve kronik hastalıkları olanları öldürücülüğü yüksek) virüsün yayılmasını önlemek için gündelik önceliklerinden vazgeçmek gençlere zor gelebilir mi? Belki virüs yayıldıkça ve mutasyon kazandıkça daha tehlikeli olabilir diye? Korkusunu fark eden, başkalarının hayatında oluşabilecek acıları görebilen insanlar kendilerini kontrol etmeyi, bazı doyum araçlarından vazgeçmeyi daha iyi beceriyorlar. Duygularının farkında olmak, “korkuyorum ya da üzülüyorum” diyebilmek, kendini kontrol davranışının ihtiyacı olan amacı sağlıyor. Toplum liderlerinin kendi vazgeçişleri ve özdenetimleri de amacımızı etkileyip belirliyor. Kendi yaşamımızla sınırlı olmayan bir şey yaptığımızda uzaktaki yararı görebilmek, hayal edebilmek yetiyor.

***

Bilim, salgının geçeceğini söylüyor

Bu salgında ruh sağlığımızı korumak için koronavirüsün (COVID-19) bir pandemi şeklinde ortaya çıkması birçoğumuza ciddi stres yaşatıyor. Virüsün yol açtığı hastalıktan duyulan korku, özellikle genç yetişkinleri ve çocukları kaygılandırabilir. Hastalığın daha ziyade yaşlıları ve kronik hastalıkları etkileyecek olması bu kaygıya gençlerin de kapılmasını etkilemez.

Kaygının önemli ölçüde bilinmezlikle tetiklendiğini düşünebiliriz. Tehlikenin boyutunu göz ardı etmeye yatkın olan zihnimiz, önceki deneyimlerimizin, kayıplara karşı duyarlılığımızın ve o andaki hayat koşullarımızın etkisi altında gerçekleri kendine göre yorumlar. Bu, bazen riski aşırı yüksek yorumlamayı da getirebilir. Zihnimizin yanılmaya en açık olduğu bu kriz döneminde salgınla ilgili yeni haberleri dakika dakika izlemekten vazgeçmek kaygıyı azaltmaya yardımcı olabilir.

Medyada bilimdışı bilgiler veren kaynaklar arasında “uzman” unvanı taşıyanlar da az değil. Söyledikleri ilginç ve çarpıcı olunca söylenenin doğru olduğunu düşünmeye yatkınız. Tehlikeleri azımsayan, krizin yarattığı sıkıntıyı boş teselli ile hafifleten ya da durumu değerlendirirken sadece içinde olduğumuz dönem ve alanı hesap ederek (bizden başkalarına ne olacağını umursamaksızın) önerilerde bulunan uzmanların “kelle paça” ya da “Türk geni” gibi komik ama sorumsuz sözlerinden etkilenebiliriz.

Ekonomik ve sosyal zararların boyutunu şimdiden kestirmek zor. Ancak bilim, bu salgının geçeceğini, eğer virüsün yayılma sürati kesilebilirse, hem öldürücülük potansiyelinin artmayacağını, hem de yavaşlamış yayılma ile beraber bireylerde bağışıklığın gelişeceğini, bedenlerimizin onu artık tanıyacağını ve direneceğini söylüyor. Büyük olasılıkla bu tez doğru. Her durumda umutsuzluğa kapılmak için bir neden yok. Bu salgın ve beraberinde olan bitenin hayatlarımıza negatif etkisini alt edecek yolları bulmaya mecbur kalacağız, kaldık bile.