Bilimsel akıl; toplumsal dayanışmanın yaşatacağını; içinde bulunduğumuz distopyanın ise öldüreceğini hatırlatıyor. İnsanlık Ortaçağ’dan burjuva aydınlanmasıyla çıktı. Biz “Yeni Ortaçağ”dan daha eşitlikçi ve adil bir aydınlanmayla çıkacağız!

Salgınla mücadelede eğitim/sizlik düzeyimiz

NEJLA DOĞAN

Koronavirüs hakikati haykıran, hatta yüzümüze çarpan bir eğitimci gibi karşımızda duruyor. Dünyanın farklı yerlerinde bazen dinci, bazen ırkçı, bazen de sözde özgürlükçü sosla bezenen, bizde ise bolca dinselleşmeyle hemhal olan liberalizmin savlarını yerle bir ediyor.

Sadece birkaç gün içinde yaşadıklarımız gösterdi ki; sağlık hizmetleri piyasaya devredilemeyecek, insanların bireysel sorumluluğuna bırakılamayacak kadar kritik bir alan. Kişilerin sağlığı, bireysel sağlık sigortalarına ya da kendi maddi olanaklarına bırakıldığında, üst sınıfların kolayca ulaşabildiği test ve tedaviler, yoksullar için ulaşılamaz hale geliyor.

TEHLİKELİ OLAN ÖRGÜTLÜ CEHALET

Yine salgın gösterdi ki; toplumun bu tür krizlerle başa çıkabilmesi, ister örgün ister yaygın eğitim bağlamında olsun, öncelikle bilimsel ve kamusal bir eğitimin sağlayacağı bilgi birikiminden geçiyor, aksi takdirde yine geniş halk kitleleri yaşamsal önemde olan doğru bilgiye ulaşamaz hale geliyor. Çünkü bilimin marjinalleştirilip dışlandığı her alanı, okul-medya işbirliğinin üstlendiği gerici hegemonya dolduruyor; bilim insanlarının ciddiyetle ele alması gereken konular, “abdestli Müslüman’a virüs bulaşmaz”, “Türk geni virüse karşı dirençli”, “sirke-sarımsak kürü” vb. bilim dışı tezlerle savunuluyor.

En üst düzeyde ve yaygın bir biçimde tekrarlanan bu bilgiler sorgulanmadan kabul görüyor. Böylece örgütlü cehalet, kritik bir anda alınan kararların hayata geçirilmesini engelleyebiliyor. Bu durum, insanları ölüme sürükleyecek bir sorumsuzluktan da öte, bütünüyle bir toplumun zihinsel, düşünsel, kültürel bir ölüme sürüklenmesi; hurafenin ve safsatanın kucağında günden güne çürümesi anlamına geliyor.

KRİZDEN DERS ÇIKARALIM

Ancak ilk vakaların ortaya çıkması ve mitlerin yıkılmasıyla, krizin öğreticiliği başlıyor; salgınların en tehlikelisi olan cehalet virüsüne karşı da önlem almamız gerektiğini hatırlatıyor.

Kriz bize yalnızca toplum sağlığının önemini değil, sağlıklı bir toplum için bilimsel, nitelikli ve eşitlikçi bir eğitimin önemini de hatırlatıyor. Bilimsel bilgiye ulaşmanın bir lüks değil, kamusal bir hak ve sorumluluk olduğunu; bilimsel sorunlarla mücadelenin ancak bilimci bir iradeyle mümkün olabileceğini anlatıyor.

Genç kuşakları aydınlatma, geleceğe hazırlama görevi olan eğitimin tarikata, cemaate, diyanete, piyasaya bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu; her tarafı hurafelerle sarılmış bir toplumda rasyonel kararlar alabilmenin ve uygulamanın olanaklı olmadığını hatırlatıyor.

Evrimin müfredattan çıkarılması ve ders kitaplarında bilimsel bilgilerin sansürlenmesinin insanların gerçeklikle bağını kopardığını, sorunlarla baş etme yetilerini zayıflattığını hatırlatıyor.

Kitlesel bir okul işlevi gören basın ve medyanın, cehaletin üniversitelerdeki uzantıları olan gericilere, yandaşlara, seküler görünümlü mistiklere bırakılamayacak kadar önemli bir sorumluluk taşıdığını hatırlatıyor.

İleri teknoloji ve donanıma dayanan, akıllı tahta ve tabletle süslenen bir eğitimin mutlaka iyi bir eğitim anlamına gelmediğini, önemli olanın eğitimin bilimsel içeriği olduğunu hatırlatıyor.

Bilim ile bilim-dışı olanın eşitlenemeyeceğini, bilim-dışı bilginin yerinin okul olmadığını hatırlatıyor.

Başarıya odaklı, rekabetçi eğitimin, bir toplumsal krizde birbiriyle dayanışmak yerine birbirini tehdit olarak gören, bencilleşmiş, dünyadaki son insanmış gibi market raflarını boşaltan insanlar yetiştirdiğini hatırlatıyor.

Irkçı, dinci, ötekileştirici söylem üzerine kurulan eğitimin, her krizde insanları gerçeklikten koparıp komplo teorilerine yönelttiğini; toplumlar arası dayanışmayı zayıflatıp, göçmenleri, yabancıları, dini ve etnik azınlıkları hedef haline getirdiğini hatırlatıyor.

Okulların temizlik malzemelerini dahi velilerin sırtına yükleyen piyasalaşmanın, en basitinden bir sabuna bile ulaşmayı sınıfsallaştırdığını, yoksul öğrencileri salgına açık hale getirdiğini hatırlatıyor.

Kısacası kolektif bilimsel akıl, toplumsal dayanışma ve sosyal hakların yaşatacağını; içinde bulunduğumuz bu distopyanın ise öldüreceğini hatırlatıyor.

İnsanlık Ortaçağdan burjuva aydınlanmasıyla çıktı. Bizler “Yeni Ortaçağ”dan daha eşitlikçi ve adil bir aydınlanmayla çıkacağız!