Yediği ekmeği, bindiği trilyonluk otomobili, oturduğu sarayı, halkının alın terinden artırdığının büyükçe bir kısmıyla edinmiş olanlar gasp etme, cinayet işleme ve işgal etme hakkına sahip değildir.

Sana değnekçilik yaptırmayacağız!

> UMUT YİĞİT umutyigit@gmail.com

Temsiliyet hakkını hayatlarımızı düzenleyip kolaylaştırma umuduyla teslim ettiğimiz devlet, kapitalizm denen zehirden hallice ideolojiyi kendine enjekte ettikçe her gün biraz daha işgalci, tacizci ve sömürücü oluyor. Devlet dediğimiz aygıt hizmetkar olması gerektiğini unutmuş, onu bulunduğu konuma getiren halkına kafasına göre muamele eder olmuş. Halkının yaşam alanlarını, toprağını, oksijenini, denizini, yediği ekmeğini bile arsızca ona buna peşkeş malzemesi etmeyi kendinde hak görür olmuş.

Malum sanayi devriminden bu yana tüm dünya kent yaşamı furyasına kapılmış, tüm coğrafyaların en işlevsel yaşam alanları hep kentler olmuştur. Bir yandan üretim tesisleri geliştikçe üretilenin tüketimi de farz olmuş, bu tüketim hali de ortalama yaşamların yegane amacı haline dönüşüvermiş. Kazandığımız her kuruştan ortalama %40 pay alan devlet, aldığı parayla köprüler yaptırmış gelip geçmeye, çeşmeler yaptırmış suyunu içmeye lakin ne köprüden bedava geçirmiş ne de sudan bedava içirmiş bir daha. Senden benden aldığı parayla otobüs alır, yine aynı parayla şoförüne maaş verir yine aynı parayla yakıtını koyar (vergiden muaf biçimde) üstüne yine senden benden parasını almayı ihmal etmez olmuş. Zaman geçtikçe kentleri dizayn etme görevi verilen belediyeler iki kaşın gözün arası yarı özel anonim şirketler kurar olmuş, ortağı ise meçhul zaten, merak edip baksan baktığına değmez kağıt üzerindeki isim. Bu yarı özel anonim şirketler bir bakarsın evinin önüne sarı şeritleri çeker, bir tabela asar, senden aldığı parayla döktüğü asfaltın 2 metrekarelik alanını 6 liradan başlayan cazip fiyatlar ile kiralar. Tabi hepimizin içi rahattır artık değnekçilik meşru zemine taşınmış, değnekçililk vasfı bireysellikten çıkmış legal bir organizasyona dönüşmüştür. Elinde sigara, cebinde emaneti, serbest kıyafet gezen değnekçilerin yerini, istifa mektubu işe ilk girdiği gün imzalatılmış taşeron park hizmetlileri almıştır artık. Bu taşeron istihdamın da istatistiklere yansıması seçim malzemesi olabilecek kıvamdadır.. Artık gönül rahatlığıyla devletin kendi umarsızlığı yüzünden ortaya çıkan hırsızlık olaylarına karşı maksimum koruma sağlayıp, aracınızı park edebilir, devlet çalışanı vasfı taşıması hak görülmeyen taşeron park görevlisinden fişinizi alabilir yolunuza uygun adım devam edebilirsiniz.

Makamını borçlu olduğu halkının yaşam alanlarını gasp etmeyi kendinde hak gören bir mekanizma olarak devlet değnekçilik politikalarına yepyeni bakış açıları getirmeyi ihmal etmez. Örnek vermek gerekirse İstanbul’un ve Cumhuriyetin tarihi sahillerinden Florya Menekşe sahilini boydan boya otopark haline getirmek ibretlik hikayeleri aratmayacak cinsten. Ha bir de Tarihi Balıkçıların derme çatma balıkçı kulübelerinin yan yana dizildiği, oturup denize karşı balık ekmeği ve bardakta karışık turşuyu uygun fiyatlara yiyebildiğiniz bir alanı da otobüs durağından bozma, masaları denize değil yola bakan biçimde tasarlanmış üstelik eskisinin neredeyse 2 katı fiyata hizmet veren bir çarşıya taşımak da devlet babanın menekşe sahiline çaktığı son kazık olsa gerek.

Halkına her seferinde daha iyi bir yaşam vaat ederek iş başına gelen devlet ona ayak bağı olabilecek illegal tüm yapıları silip süpürmüş bu temizliği yaparken de kafasına göre eğip büktüğü hukuk sisteminde dişine göre bıraktığı açıkların arasında yarattığı meşru mafyasıyla yaşam alanlarımızı işgal etmeyi ihmal etmemiştir. Bu ülkenin tüm vatandaşlarının havasından suyundan payı hak ettiği ne varsa anlık çıkarlarına göre fütursuzca birilerine peşkeş çekmeye devam edenler, yarattıkları yapay kaosları bir rıza üretim mekanizmasına dönüştürüp varlığının ve eriştiği makamın sebebi olan halkını sömürüyorsa, bu toprakların acil bir demokrasi dersine ihtiyacı var demektir.

Yediği ekmeği, bindiği trilyonluk otomobili, oturduğu sarayı, halkının alın terinden artırdığının büyükçe bir kısmıyla edinmiş olanlar gasp etme, cinayet işleme ve işgal etme hakkına sahip değildir. Herhangi bir kağıt parçasına basılan mührün yarattığı meşruiyet de bu politikaları haklı kılabilecek kudrete sahip olamaz. Bu topraklarda nefes alan her birey, her şekilde kamusal yaşam alanı dizayn edilirken fikrini beyan etme ve itiraz hakkına sahipse eğer, ister meşru ister gayrı meşru olsun hiç kimsenin yada hiç bir mekanizmanın yaşadığımız sokağı, yürüyüşe çıktığımız sahili, nefes aldığımız ormanı haraca bağlamaya, güvenlik önlemi adı altında hayatlarımızı dikizlemeye hakkı yoktur. Kitlelerin itirazına muhtaç bu hal gün geçtikçe halkın egemenliğini biraz daha tehdit ediyorken, dört bir yanda haraç kesmeyi görev edinmiş işgalci devlet halkına reva gördüğü bu yaşamın sürdürülebilir olduğuna hala inanıyorsa vay onun haline...