İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT), yeni sezonun ilk oyunu olan ‘Benim Naçiz Vücudum’u 10 Kasım’da seyirciyle buluşturacak. Yeni oyun öncesi İzBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten ile konuştuk. Erten, “Sanat doğası gereği, eleştirir, sorgular, gerçeğe ayna tutar. Shakespeare’in dediği gibi, ‘İyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini gösterir” dedi.

Sanat gerçeğe ayna tutar
Fotoğraf: BirGün

Aycan KARADAĞ

70 yıl aranın ardından geçen yıl tekrar perdelerini açan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları(İzBBŞT), ekim ayında sezona “merhaba” dedi. Sezonun ilk yeni oyunu ise “Benim Naçiz Vücudum” olacak. İzBBŞT Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in yazıp yönettiği, Atatürk’e karşı yapılmaya çalışılan İzmir suikastını konu alan “Benim Naçiz Vücudum”, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü 10 Kasım’da seyirciyle buluşacak. Biz de yeni oyun öncesi Yücel Erten ile bir araya gelerek sohbet gerçekleştirdik.

-İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yılına özel bir oyunla sahnede olacaksınız… Bu oyun aynı zamanda sezonun da ilk oyunu. ‘Benim Naçiz Vücudum’ ile sezona ‘Merhaba’ diyecek olmanızın önemi nedir?

‘Benim Naçiz Vücudum’, Gazi Mustafa Kemal’e İzmir’de yapılması planlanan suikast girişimini anlatan belgesel bir oyun. Özellikle İzmir’in, İzmirlilerin, Atatürk’e, onun devrimlerine, ilkelerine sahip çıkmaktaki kararlılığı ülkenin genel durumu içinde bir moral, motivasyon kaynağı. Biz de İzBBŞT olarak, İzmir’in kurtuluşunun 100. yılında, geçmişi belleğinde taze tutan İzmirlilere bu müzikli oyunumuzu armağan etmek istedik.

-Bu oyun tercihi, aynı zamanda İzmir Şehir Tiyatroları’nın dünyaya bakışını da ortaya koyuyor diyebilir miyiz?

Sanat doğası gereği, eleştirir, sorgular, gerçeğe ayna tutar. Shakespeare’in dediği gibi, ‘İyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini gösterir.’ Ne yazık ki, bir süredir ülkemizde, tıpkı bir zamanlar olduğu gibi, karşı devrimci hareketlerin, yuvalandığı kuytulardan çıkıp palazlanmaya başladığını görebiliyoruz. Biz de, doğal olarak hem sanatçılar hem kurum olarak bu çağ dışılık karşısında bir tavır alıp, bir tutum belirliyoruz. Repertuvarımızı oluştururken, oyunlarımızı yorumlarken, temel insan haklarının, özgürlüklerin, sosyal adaletin, laikliğin, aydınlanmanın izini takip ediyoruz. Burada, demokratik ve uygar bir cumhuriyetin ışığı bize yol gösteriyor.

-‘Benim Naçiz Vücudum’, Mustafa Kemal Atatürk’e İzmir’de yapılmaya çalışılan suikast sürecini konu alıyor. Bu konuyu sahneye taşırken hassasiyetleriniz nelerdi?

Benim, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Tarihine ilgim, 18 yaşımda Atatürk’ün ‘Söylev’ini okumamla başlar. Büyük ve derin bir hayranlık duymuştum. Giderek o alandaki okumalarımı genişlettim. Bu tarihin sonraki kuşaklara aktarılmasını önemsediğim için, kaleme sarıldığım da oldu. Örneğin Samsun’dan İzmir’e o büyük mücadeleyi sahnenin diliyle yansıtmaya çalıştığım bir başka belgesel oyun yazdım: ‘Cumhuriyet Yolu’. İşte ‘Benim Naçiz Vücudum’ da bu gayretin bir ürünüdür. Meraklısı için belirtmiş olayım: Bu iki oyun, kısa süre önce tek kitap halinde Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlandı.Benim bu yöndeki hassasiyetim, tiyatromuzun İzmir’in yeni yüzyılına bir armağan fikri ile birleşince, ‘Benim Naçiz Vücudum’ dünya prömiyerine doğru yol almaya başladı.

Ayrıca bir belgesel oyun yazmaya yeltenmenin hassas noktaları da vardır tabii. Doğal ki öncelikle belgelere yaslanacaksınız. Ancak kâğıt üzerindeki iki boyutlu belgeleri, kuru kuruya arka arkaya sıralamak yeterli olmaz. Olayların ve kişilerin, sahnenin dilinde boyut kazanması da gerekir. Dolayısıyla izlenebilir bir kurgu oluşması için, biraz da düş gücünü katacaksınız araya. İşte burası en kritik ve gri alandır. Çünkü satır aralarını yorumlamak, kanıtlanmamış rivayetlere kulak kabartmak ve bazen da niyet okumaktan geçer bunun yolu. Hatta önemli bir saptırmaya yol açmıyorsa, tarihle ve takvimle oynamak bile düşünülebilir. Dramaturgi ya da kurgu, varsayımlarla beslenir. Hem zaten yaptığınız iş, oyun yazma çabasıdır. Tarih yazmaya kalkışmak değil. Çünkü tiyatro bir varsaymaca - varsaydırmaca sanatıdır.

-Oyun, bir açıdan ‘İzmir Suikast’ının çevresinde, Türkiye’de belki hala süren bir çatışma iklimini işliyor… ‘Benim Naçiz Vücudum’ nasıl bir mesaj iletiyor seyirciye?

Anadolu tarihinin o kutlu zaferinin ardından, karanlığı yırtan, çağ değiştiren devrimler yapıldı. Çağdaşlığa yöneliş ve düzenin bu yolda değişmesi, eski düzenden beslenenlerin karşı hareketlerine yol açtı. İsyanlar, hilafeti geri getirme çabaları, genç Cumhuriyeti ele geçirme girişimleri baş gösterdi. Cumhuriyet elbette kendini koruyacaktı. İşte ‘İzmir Suikastı’ da süregiden bu mücadelenin orta yerinde yer alan hunhar bir kalkışmadır. Bir bakıma karşı devrim hareketinin simgesidir.

Tarihten yansımalar, bazen toplumun hafızasını tazelemek, bilincini canlandırmak açısından yararlı olabilir. Dediğiniz gibi Türkiye, aşiret zihniyetini aşamayan bir çatışma ikliminde. Son dönemlerde yaygınlaşma eğilimi gösteren demokrasi ve laiklik karşıtı hareketleri görmezden gelmek mümkün değil. On yıllarca kuytularda saklanan gericiliğin giderek palazlanması, cumhuriyete ve demokrasiye meydan okurcasına semirmesi, yeniden bir karşı devrim hevesi ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Böylesine dik bir yamaçta, Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal’e dair bellek ve bilinç tazelenmesi önemli ve gereklidir elbet.

Bu açıdan bakınca oyun, mesajını, suikast girişiminin ardından Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’de söylediği şu sözlerde özetliyor: ‘Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’

-İzBBŞT, bir yılı geride bıraktı. Geçen yılki performansınıza dair nasıl çıkarımlarınız oldu? İzmir halkı şehir tiyatrosunu nasıl karşıladı?

Nicelik yönünden bakacak olursak, kuruluş yılımızda kısıtlı bir sahne ortamında, gişemiz bile olmaksızın, dört oyunumuzla yaklaşık 12 bin seyirciye ulaşmışız. Bu sezon yeni İsmet İnönü Sahnemiz’de, Ekim ayının bütün temsilleri kapalı gişe gitti. Daha ilk ayımızda 5 bine yaklaşmışız. Bu, İzmir halkının Şehir Tiyatrosu’nu özlediğinin, istediğinin ve kucakladığının göstergesidir. Nitelik açısından da ödüller, basındaki övgülü yankılar, turne davetleri ve sosyal medyadaki kutlamalar, coşkulu bir buluşmanın gerçekleştiğine tanıklık ediyor. Giderek seyirciyle aramızda daha sıkı bir bağ kurulacağını düşünüyorum.

-Ülkede bir süredir ekonomik kriz var. Bu iklim sizin oyun çıkarma sürecinizi nasıl etkiliyor?

Bu soruyla bam telimize dokundunuz. En büyük sıkıntımız, tiyatro açısından hiç de akıllı görünmeyen ihale yasa ve usulleri. İhale yöntemleri nedeniyle oyunlarımızı öngördüğümüz takvime uygun olarak seyirciye sunmakta zorlanıyoruz. Belediyenin yasalar gereği uygulamak zorunda olduğu ihale sistemi, tiyatronun önünde ciddi bir sıkıntı. En küçük bir aksamada zamanımızı ve emeklerimizi boşa çıkarıyor, beklemeye alıyor, üretimimizin seyirciye ulaşmasını geciktiriyor. Somut söyleyeyim: Biz, bir buçuk bilemedin iki ayda, bir oyunu seyircinin karşısına çıkaracak güçte ve donanımdayız. Ama dekor, kostüm ve satın almalarla ilgili ihalenin, bize bağlı olmayan herhangi bir nedenle iptali ya da gerçekleşmemesi durumunda; bu süre üç hatta altı aya kadar uzayabiliyor. Tabii ki burada ekonomideki güven eksikliği de bir rol oynuyor. İhaleye girecek insanlar da, paranın sürekli değer kaybı karşısında, birdenbire vazgeçebiliyor. Ya da orantısız, ölçüsüz tekliflerde bulunabiliyor. Haydi yine başa dönülüyor. Yani insan gücü ve emek açısından oyun hazır; ama demir, tahta ve bez için anlamsız bekleme ve erteleme durumu doğuyor. Şuna dikkat çekmek ihtiyacındayım: Biz oyunlarımızı seyirciye sunmakla bir kamu hizmeti yapıyoruz. Bu durumda kamuya sunacağımız hizmet, bu çetrefil ihale yasaları nedeniyle gecikiyor, anlamsız beklemelere dönüşüyor. O zaman bunun neresinde kamu yararı gözetilmiş oluyor, anlamıyorum? Daha verimli çalışabilmek için çözüm aramaktayız.

-Günümüzde birçok festival yasaklanıyor, sanat aktiviteleri kısıtlanıyor. Bu şartlar altında tiyatro oyunu çıkarmanın ne gibi önemi var?

Sanat, insana yapılan en etkili yatırımdır. Geri dönüşü, toplumun ruhen ve fikren olgunlaşması, zenginleşmesi şeklinde görülür. Tiyatro sanatı da bu alandaki en etkili enstrümanlardan biridir. Çünkü dünyayı, hayatı, tarihi, coğrafyayı, toplumu ve bireyi yansıtırken, sorgularken; sıcağı sıcağına insan aklı ve duygusu, insan bedeni ve mahareti, insan sesi ve nefesi ile yapılır. Canlıdır, doğrudandır, yaşantıdır. Tiyatroda bazen öyle bir an yaşanır ki, bir duygu, bir düşünce, bir hareket, bir duruş, bir bakış, bir sözcük, bir kahkaha, bir çığlık, izleyenin ruhuna kıymık gibi saplanır kalır. Ya da belki bazen ‘alnında ışığı ilk hissediş’ anlamına geliverir. Tiyatro, coşkulu zamanların efendisi, zor günlerin tesellisidir. Toplum hayatında böylesine etkili bir enstrümandan, uyduruk bahanelerle vazgeçmek mümkün mü? Kim ne derse desin; iyi günde de, kötü günde de, bir çeşit dirim kaynağı olarak hep var olacak.

***

YENİ OYUNLAR SEZONA YAYILACAK

2022- 2023 tiyatro sezonunda her yaştan seyircinin keyifle takip edeceği oyunlar seyirciyle buluşacak. İzBBŞT, kasım ayında William Shakespeare tarafından yazılıp, Can Yücel’in Türkçe söylediği “Bahar Noktası” isimli oyun için ‘perde’ diyecek. Ocak ayında Stefan Tsanev’in yazdığı Hatice Altan’ın yönettiği “3 Nalla 1 At” adlı oyun prömiyer yapacak. Mart ayında ise Güngör Dilmen tarafından yazılan “Deli Dumrul” isimli tiyatro oyunu, Yücel Erten yönetmenliğinde izleyiciye sunulacak. Yeni sezonda çocukları da unutmayan İzBBŞT, nisan ayında Friedrich Karl Waechter’ın yazıp Burak Şentürk’ün yönettiği “Soytarılar Okulu” adlı çocuk oyununun da prömiyerini yapacak. Şehir Tiyatroları, haziranda ise Nazım Hikmet’in yazıp Orhan Alkaya’nın yönettiği “Yolcu” isimli oyunun gösterimine başlayacak.