Müzisyen Gökhan Türkmen, memlekette sanatın ikinci plana atıldığına dem vurarak, “Kalkınma, terbiye, eğitim sanatla sağlanabilir. Sanatı önemsersek önümüzdeki 10-20 yıl içinde başka bir toplum olabileceğiz” diyor.

Sanatla başka bir toplum olabiliriz
Fotoğraf: BirGün

Sercan MERİÇ

Başarılı müzisyen Gökhan Türkmen, kendisini geliştirmeye, farklı tarzlarda eserler vermeye devam ediyor. Türkmen, son olarak rapçi Şanışer ile beraber Döne Döne şarkısını yayınladı. BirGün TV’ye konuk olan Türkmen ile son çalışmalarını, pandeminin ardından yaşadıklarını, dünya ve Türkiye’deki değişim ve dönüşümle alakalı düşüncelerini, sanatçılara karşı artan baskı ve şiddet karşısında hissettiklerini konuştuk…

Yeni şarkılarla dinleyicilerle buluşmaya devam ediyorsunuz. Konserler de sürüyor. Sizin açınızdan nasıl gidiyor çalışmalar?

Güzel gidiyor. Konserlerimiz yoğun olarak devam ediyor. Güzel geçiyor. Sevenlerimiz bizi yalnız bırakmıyor. Her yeri geziyoruz, dolaşıyoruz.

Pandeminin ardından bu yoğunluk can suyu oldu sizin için değil mi?

Tabii ki yani çok durduk, çok oturduk. Ondan sonra böyle patlama yaşanacağı açıkçası bekleniyordu. Biz de onun şu an keyfini çıkarıyoruz açıkçası.

Pandemiden çıktıktan sonra hepimizde bir değişim oldu. Birçok araştırmada mesela toplumsal kaygıların arttığına yönelik bulgular var. Sizde neler değişti?

Duyarlılık kısmında zaten ailecek optimum yaşıyoruz. Bizim için inanılmaz bir değişiklik olmadı. Bunun öncesinde zaten doğa için çalışmalarımız, öngörülerimiz, duyarlılığımız oluyordu. Pandemi sırasında bunu daha iyi anladık sadece. Çalışmadan durmak yerine çalışarak bu mevzuyu atlatma peşinde olduk. Yarım kalan bir Romantik albümüm vardı. Onu tamamladım. İki tane single yaptım. Bir tanesi zaten bu pandemiyle alakalı olan Yüzüme Vurma şarkısıydı. Bir tanesi de Mavi adlı bir parçaydı. Onu da kızlarıma yapmıştım. Pandemiden çıkarken de biraz daha hareketli, aktif 7 albümü yapmak istedim. Pandemide bas gitar çalmaya başlamıştım. Yeni bir şeyler öğrenmek istedim. Bas gitar çalınca da beste yapış şeklim değişti. O değişince de 7 gibi bir albüm çıkıverdi ortaya. Yedinci stüdyo albümü olduğu için bu ismi verdim ama yedinin başka kudretleri de var tabii. O dönemi çalışarak, farkındalığımızı ekstra yükselterek geçirmeye çalıştık.

Son çalışmanız Şanışer ile Döne Döne parçası. Dijital platformlarda dinleyicilerle buluştu. Bir insanlık eleştirisi de barındırıyor şarkı. Şanışer ile nasıl bir araya geldiniz?

Şanışer, beni arayıp ‘Böyle bir projem var abi yanımda olur musun?’ diye sordu. Ben de açıkçası Sarp'ı (Şanışer) çok tanımıyordum. Çok rap dağarcığım açıkçası yok. Sonrasında birkaç şarkısını dinleyip sesini ve yaptığı işi çok sevmeye başladım. Bir araya geldik. Çok düzgün, terbiyeli, keyifli, güler yüzlü bir adam olduğunu görünce daha da çok sevdim onu. Döne Döne şarkısı da bana çok uygun geldi. Çok keyif adım. Deney Evi’nde çekimini yaptık. Onunla olmaktan gurur duydum. O da aynı şeyleri söylüyor sağ olsun. İnşallah ikimiz de kendi yolumuzda çok başarılı emin adımlarla gideriz ve bir yerde tekrar buluşur, bir şey yaparız.

Belki bu sefer teklif sizden gider…

Olabilir. Yani belki sıfır bir şarkı yaparız. Öyle şeylere zaten açık bir adamım. Hiçbir zaman her şeyi kendim yapmalıyım diye bakan bir adam olmadım. Sanat da öyle bir şey değil. Geniş bakmak lazım. Standart bakmamak lazım.

AYNI YERDE KALMAMALI

Farklı türleri deneyen, farklı tarzların peşinde koşan bir müzisyensin. Funk, jazz gibi branşlarda verdiğin eserler sevildi. Dinleyicilerin de çok yadırgamadı bu çalışmalarını değil mi?

Ben kendime yakışanı biliyorum. Yakışmadığı zaman da ‘yapamıyorum’ diyebiliyorum. Tabii ki ilk çıktığım şarkılardaki gibi beni isteyen, hiç değişmememi isteyen bir kitle var. Bütün şarkılarım Büyük İnsan’a benzesin isteyenler var. Bunu biraz Mahşer yıktı. Mahşer’den önceki şarkılarda değişmesem mi diye bir durum vardı. Şimdi herkes beni Mahşer şarkısıyla biliyor. Şarkının sound’u, yapış şekli, aranjesi, düzenlemesi değişiklik gösterdi. Şarkı yapış şeklim, melodi yapış şeklim, beste yapış şeklim değişti. Aynı yerde kalmamamız lazım. Çünkü dünya, müzik, sanat o kadar çok değişiyor ki. Gitar çalış şekli bile değişti artık. 20 yıl önceki gitar çalış şekli ile şu anki aynı değil. Instagram'da bir enstrüman çok farklı çalındığı zaman şaşırmıyoruz bile artık. Mahşer de aslında buna örnektir. Mahşer’i biz başka birisi için yaptık. Bir kadın solist için yapmıştık. Sonra vazgeçildi. Etrafımda da bu şarkıyı benim söylememe gerektiğini söyleyenler çoktu. Ama aranjeyle alakalı kafamda şüpheler vardı. Çok klasik bir aranjesi vardı. Sound’ı ve aranjesi bana biraz eski geliyordu, o yüzden hayal kuramıyordum bir türlü. Sonra bir gün Alper Anık'a yolladım şarkıyı. Ertesi gün yeni aranjeyle şarkıyı bana yollayınca, ‘Şimdi oldu’ dedim. Benim deneme yapmam, enstrümanları farklı kullanmam, aranjeleri farklı yapmaya çalışma bu yüzden. İnsan kendisini tanır, ne yapıp ne yapamayacağını bilirse sevenleri de ona adapte olabilir zaten.

Sadece müzik ve sanat alanında değil, dünya her anlamda değişiyor. Türkiye'de de bir değişim var. Kültür, sanat, müzik alanında olumlu konuşmak zor. Bu gidişata dair düşünceleriniz nedir?

Sanatla alakalı memleketimizde her zaman bir sığ düşünce oluyor maalesef. Ön yargı da çok oluyor. Hep aynı kalsın, değişiklik yapılmasın gibi bir yaklaşım da oluyor. Biz hep adapte olabileceğimiz kolay şeyleri arıyoruz. Bilgiden kaçıyoruz. Sanatta da çok var bu. Mesela kitap okuyarak değil de etraftan kolay yoldan bilgi edinerek bir şeyleri öğrenme peşindeyiz. Öğrenmekten kaçıyoruz. O yüzden gelişim içerisinde olup bunu dünya standartlarında bir noktaya getiremiyoruz. Çok ara nadir bir şeyleri başarıyoruz, o da bizi 1-2 sene idare ediyor, sonra yine aynı boşluğa düşüyoruz. Sanat odaklı, kültür odaklı bir şeyleri yapmaya çalışan maalesef az insan var. Ama bana kalırsa çocuklarımız bu gelişimde başka bir noktaya gelecek.

Aleyna Tilki’yi sahnesine çıkaran Selda Bağcan’ı eleştirdin, daha sonra bir tartışma doğdu. Orada “Kimseyi kırmadan eleştirilerime devam edeceğim” dedin. Kırmadan eleştirmek de gelişmenin bir ihtiyacı değil mi?

Selda Bağcan’ın orada ‘Sana ne’ diye bir tepki verdiğini de bilmiyorum. Emin değilim ondan. Bence böyle bir tepki vermemiştir diye düşünüyorum mesela. Bunu görmedim ben. Görmediğim bir şeye bu kadar net bir şekilde bağlı kalıp ona göre cevap vermem. Böyle bir şey olduysa da şu zamana kadarki Selda Bağcan algısına ters gelen bir durum. Dediğim gibi ben kendi hesabımdan hiç kimseyi kırmadan, küfür etmeden, terbiyesizlik yapmadan, aşağılamadan, ezmeden söylemek de özgürüm. Bu mevzuyla alakalı benim yazdığım şeyi anormal bulan çok insana da denk geldim. Ben ‘nasıl yapar, yapamaz’ demedim zaten. Kendi sahnesi. Bana da eleştiriler geliyor. Mesela şu zamanda sosyal medyada hiç düşünülmeden yapılan her şey o yüzden tuhaf geliyor. Ben çünkü bir şey yazmadan düşünüyorum, tartıyorum kafamda. Kafamın bir köşesinde bana yapılan eleştiriyi tutup, mantıklı geliyorsa mutlaka harekete geçiririm. Hiçbir zaman ‘Sen ne bilirsin?’ durumu olmaz. Birileri beni takip ediyorsa verdiği tepki beni her zaman bağlar. Bana gelen her yorumu okuyorum. O yüzden ben hayatın içerisinde her zaman var olmaya çalışarak işimi yapmaya çalışıyorum. Hayattan koparsam işimden de koparım.

SANATLA KALKINABİLİRİZ

Kocaeli Üniversitesi Endüstriyel Yönetim Bölümü’nden mezunsunuz. 2000’li yıllardan itibaren çeşitli mekanlarda şarkı söyleyerek kariyerinize başladınız. Bugün canlı müzik yaparak hayatını geçindiren birçok müzisyenin saldırıya uğradığı haberleriyle karşılaşıyoruz. Bu saldırılar ne düşündürüyor size?

Bunun algılanabilecek, anlatılabilecek hiçbir yanı yok. Bunun eğitimle de alakası yok. Bu haberler bazılarını gaza getiriyor diye düşünüyorum. Bunu görüp, ‘Ben de yapayım’ diyenler var. Bu güç gösterisi gibi algılanıyor galiba bazı insanlar tarafından. O yüzden diyorum eğitimle de alakalı bir durum değil bu. Bu kadar kötü olamayız! Biz ne kadar anlatsak da, söylesek de umurumda olmuyor insanların. Okumuş etmiş insanlar bunu yapıyor. İşte son olayda bürokraside çalışan insanlar vardı. Belki de bu güç sayesinde de bunu yapıyor olabilirler. Hiçbir tarafından elle tutulacak bir yanı yok. Hep sanatın saygınlığından bahsettik. Umarım bunun farkına varıp birazcık daha sanatla yaşamayı öğrenirsek, gerçekten daha nahif insanlar olmayı başaracağız diye düşünüyorum. Memlekette herkes sanatı ikinci plana atıyor. Sanatla kalkınma, terbiye, eğitim sağlanabilir. Kalkınmış toplumlar, ülkeler hep bununla var olan toplumlar… Bunu öteye atıyoruz, ötekileştiriyoruz. Bunu önemsesek belki önümüzdeki 10-20 yıl içinde başka bir toplum olabileceğiz. Elimizden geldiği kadar bunu anlatalım.