Öykü kitaplarıyla tanıdığımız yazar Halil Genç, 12 Eylül günlerine odaklandığı yeni romanıyla çıktı bu kez okurlarının karşısına… Halil Genç’in kaleme aldığı “Senden Bir Ben”, 12 Eylül’ün, toplumu nasıl etkilediğini farklı gerçeklikleriyle gözler önüne seriyor.

Sanatta düş dünyası sınırlandırılamaz
Halil Genç (Fotoğraf: Kadir İncesu)

Kadir İNCESU

Halil Genç, Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan “Senden Bir Ben” ile yetmişli yılların toplumsal çalkantılarına, gençliğin siyasal çalışmaları üzerinden bakıyor.

Yeni romanınız “Senden Bir Ben” 12 Eylül darbesinin şekillendirdiği bir zaman dilimini anlatıyor. 12 Eylül’ün sizdeki karşılığı nedir?

On İki Eylül döneminin toplumdaki, ailelerdeki, bireylerdeki karşılığı farklı. Demokrasi mücadelesi içinde yer alan partiler, sendikalar, dernekler, platformlar için de farklı. Nerede durduğunuza, neleri savunduğunuza ve nelere karşı çıktığınıza göre değişiyor. Anayasa’nın askıya alındığı bir dönemden söz ediliyorsa, yaşanan acıların, bölünmüş parçalanmış hayatların çetelesini tutmak imkânsızdır. Partilerin ve derneklerin kapatıldığı, yöneticilerinin sorgusuz sualsiz cezaevlerine kapatıldığı ve işkenceler gördüğü, faili meçhul cinayetlerin sayısının bilinemediği, hukuksuz yargılanmaların ve büyük mağduriyetlerin yaşandığı dönem olarak hafızalardan silinemeyecek bir dönemdir On İki Eylül.

SENDEN BİR BEN
Halil Genç
Cumhuriyet Kitapları, 2024

Özellikle dönem anlatıları belgesel, anı olarak görülür. Yazarın anlatımdaki başarısı ve inandırıcılığı da bu düşüncede etkilidir mutlaka. Bu durumu yazar açısından nasıl değerlendirmeliyiz?

Anılarımı yazmak değil amacım. Öykülerimde de romanlarımda da önceliğim olmadı bu. Anı yazmaya gazeteciler ve tarihçiler daha istekli oluyor. Dönem anlatılarını, günlükleri, anıları, inceleme ve araştırma yazılarını ilgiyle okurum, belgeselleri takip ederim. Bütün bu anlatılar bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan sonuç, anıların, sübjektif bir bakışın sınırları içinde kalıyor olmasıdır. Kişi, gerçekleri olduğu gibi, yaşadığı gibi aktardığını söylese bile bakışın sübjektif olması gerçeği değişmez. Kişi baktığı perspektifi anlatır ancak olayın nasıl olup bittiğini, farklı anlatıcılar farklı özellikleriyle aktaracaklardır ve okuyucu farklı olaydan söz edildiğini bile düşünebilecektir. Kaldı ki aradan belli bir zaman geçmiş ise kopmuş olan bağlantıları hafıza kendisi birleştirir ve bu kez de abartı ya da gerçek olmayan bağlantılar karışır araya. Diyesim bir olayın gerçekliği her zaman görecelidir. Bu bakımdan ben “Senden Bir Ben”de, olayları anlatmak yerine, olayların toplumdaki ve bireyler üzerindeki etkilerine dikkat çekmek istedim. On İki Eylül öncesinde de sonrasında da topluma ve bireylerin iç dünyalarına çöreklenen korkunun insan davranışlarına nasıl yön verdiği, romanın ana temasını oluşturuyor. Ortaya çıkan kurgunun ve oluşturulan atmosferin inandırıcılığı, yazarın edebi gücüne, anlatmak istediklerinin ne kadarını aktarabildiğine ve inandırıcılığına bağlıdır.

Romanın kahramanlarından Narin, “Edebiyat çoğu kez olması ümit edileni yazıyor. Olanı olduğu gibi yansıtmak fotoğrafın işi. Şair, özlemini duyumsadığı dizeleri aktarırken; romancı, hayalini kurduğu aşkı, insanların muhatap olmasını istemediği bezirgânlıkları yazar” diyor. Romanı yazarken yaşadığınız gelgitler oldu mu?

Yazarı, roman kişilerinden ve anlatıcılardan ayırt etmek gerekiyor, öncelikli vurgumuz bu. Yazar, kurguyu kaleme alandır. Yazar olabildiğince romandaki kişilerle ve kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde sınırların dışında kalması gerekir. Yazarın kendi düşünceleri, farklı roman kişilerinin düşüncelerine, eylemlerine ve konuşmalarına yansıyabiliyor olsa bile Narin’in söyledikleri, yazarın görüşleri olmak durumunda değil. Kaldı ki fotoğrafı yakından bilen bir sanatçı olarak illaki senin de söyleyeceğin şeyler olmalı. Fotoğraf zamanın an dediğimiz küçük bir parçasını, kâğıt üstünde dondurur. Şairin, roman yazarının, bir bütün olarak sanat insanının düş dünyası sınırlandırılamaz. Öyle olsaydı yaratıcılık denen bir şey olmazdı. Yazar düş kurarken de yazarken de gelgitler yaşar. Bir oturuşta kurgulayan, oturup yazan, düzeltip kalkan bahtiyarlardan değilim. Şiir belki, öykü de bir nebze öyle olabilir ama roman uzun soluklu bir tür.

Yıldız’ın arkadaşına söylediği “Peşinde olduğun, asıl aradığın kendinsin” sözü bu romanın özü müdür?

Romanın önemli izleklerinden biridir diyelim. Yıldız’ın yaşamı yorumlaması böyle. İnsan hangi idealin peşinde olursa olsun, nasıl bir yaşam seçerse seçsin, özünde, kendini arayandır. İnsanın kendini arayışı bitmez.

“Toplumsal kargaşanın neden olduğu “korkunun filmini” yapmak isteyen Rasim Bey nasıl bir çıkmaz yaşıyor?

On İki Eylül öncesi toplumda yaratılan korku atmosferi, romanın iskeletini oluşturuyor. Bu durum gelişmiş toplumlarda da yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Devlet içinde ya da devlet bağlantılı birtakım karanlık güçler tarafından organize edilen ve bir yönetme biçimi olarak kurgulanan korkunun hegemonyası, toplum tarafından kolaylıkla algılanamaz. Rasim Bey yaşananlardan yola çıkarak, bu kurguyu deşifre etmek amacıyla sinema dilini kullanmayı planlıyor ancak maddi olarak ve teknik olanaksızlıklar nedeniyle düşüncelerini hayata geçiremiyor.

Yıldız’ın Kerim’e “Yalnızca içinden açılabilen bir kutu” deyişini dönemin genel bir tutumu olarak değerlendirebilir miyiz?

Yıldız devrimcilerle bir arada bulunmuş, yaşama eleştirel baktığı için devrimcilerin zaaflarını gören yapıcı bir kişilik. Kerim’in ketum tutumundan ve lider özelliklerinden etkileniyor. Lider kadrolardaki gizlilik ilişkisini sorgulamak isterken kararsızlıklar da yaşıyor. Yorumu okuyucuya bırakmak en iyisi.

Romanın kahramanları kadar mekânları da dikkat çekiyor. Mekânlar, romanın havasını nasıl etkiliyor?

Kentleşme bilinci ne yazık ki zayıf ülkemizde. Yerel yönetimlerin rant hesapları, yerleşim ve yaşam alanlarının sorumsuzca ortadan kaldırılmasına neden oluyor. "Senden Bir Ben", 1981 yılının ilk aylarındaki bir haftada yaşananlara odaklanıyor. İlişkilerin daha doğru ve gerçekçi olarak yansıtılabilmesi için, o zamanların Ankara’sının yeme içme mekânlarıyla, caddeleri ve sokaklarıyla anlatılması da gerekiyordu. Detaya kaçmadan, ilişkilerden uzaklaşmadan bunu yapmaya çalıştım.