Seçim yaklaşırken iktidarın baskıcı politikaları daha da artıyor. Son olarak Kızılcık Şerbeti dizisine program durdurma cezası bunun bir örneği oldu. Sanat dünyası sansürü, “psikolojik bir savaş aracı” olarak yorumladı.

Sansür psikolojik bir savaş aracı

Emrah KOLUKISA

İktidarın baskıcı uygulamaları tarihi seçimlere sayılı gün kala alabildiğine arttı. Özellikle kültür sanat alanında yoğun bir şekilde hissedilen bu baskılar her geçen gün sansür ve yasaklamalarla kendini belli ediyor. En son Show TV'de yayımlanan "Kızılcık Şerbeti" adlı diziye RTÜK tarafından verilen 5 haftalık yayın kesintisi bu sansür uygulamalarının yeni bir örneği oldu. Muhafazakâr bir ailenin oğluyla seküler bir ailenin kızının aşkını konu eden ve bu çerçevede son yıllarda tüm toplumu saran belli başlı tartışmaları irdeleyen dizi belli ki birilerini rahatsız etmiş ve sansür mekanizması derhal devreye sokulmuş. Sansür ve yasaklamaları sanat camiasının önde gelen isimlerine soralım istedik ve yönetmen Emin Alper, tiyatro sanatçısı Murat Daltaban, müzisyen Doğan Duru ve sanatçı Ahmet Güneştekin’e kulak verdik.

Dört isme de ortak olarak yönelttiğimiz soru şuydu: İktidar son dönemde hemen her alandaki baskıyı artırmış görünüyor. Kültür ve sanat da bu alanlardan biri ve her gün yeni yasaklamalar, sansür uygulamalarıyla karşılaşıyoruz. Bu gitgide artan baskılar sizce ne anlama geliyor ve seçim sonrası (iktidarın değişmesi ya da aynı şekilde devam etmesi durumlarında) Türkiye'de nasıl bir manzara bizi bekliyor?

NEFES ALACAĞIZ

Yönetmen Emin Alper: Bazı otoriter rejimler popülaritelerinin azaldığını düşündüklerinde göstermelik de olsa demokratik açılımlar yapıp insanları rahatlatırlar ve imajlarını tamir etmeye çalışırlar. Oysa şu an bizi yöneten aşırı sağcı iktidar tam aksine ve çaresizlik içinde popülerliği azaldıkça daha fazla baskı ve yasakla iktidarını koruma eğiliminde. Bu anlayışın seçimleri kazanması demek dört başı mamur bir yasakçılığın kazanması ve bizlerin nefes alacak alanlarının tümüyle elden gitmesi demek. Bu ülke bir beş yıl daha bu yarı-faşist yönetime maruz kalırsa izlerinin kolay kolay silinmeyeceği çok ağır bir darbe alacak. Muhalefetin kazanması elbette ülkeyi bir gecede güllük gülistanlık yapmayacak ama bir nebze de olsa nefes almamızı sağlayacak.

Yönetmen Emin AlperYönetmen Emin Alper

SAHNELER DİRENİŞ ALANI

Tiyatro Sanatçısı Murat Daltaban: İktidar baskı ve sansürü bir adım öteye taşıdı, muhalefetteki halkla psikolojik bir savaş aracına dönüştürdü. Seçim muhalefet için güçlü bir öncesi-sonrası tanımladığıdan, seçim öncesi muhalefetin moral gücünü kırmak için her türlü enstrumanı kullanıyor. Bu enstrümanlar içinde de sansür en pratik olanı gücü elinde tutan için. Bu sayede hem kendi taraftarında heyecan yaratıyor, hem de onlara, gücünü olduğundan fazlaymış gibi hissettiriyor. Hem taraftarının onayıyla yaptığı yanılsamasını yaratıyor hem de taraftarlarının elinde bir kırbaç varmış hazzını harekete geçiriyor. Bir aradalığı güçlendirmeye çabalıyor. Taraftarına, hiçbir itirazları olmadığı için, elindeki silahla oynama fırsatı veriyor bu sayede. Muhalefette de hem gelecek baskıların dozu hem de içine düştüğü kapanın gücü hakkında endişe yaratmak için kullanıyor baskıyı ve sansürü…

Seçim sonrası bu kadar güçlü bir muhalefet karşısında, şu anda gücü elinde tutan için hiçbir şey kolay olmayacak, dizginleri elinde tutması çok zorlaşacaktır. Baskı dozu yetmeyecektir, artacaktır. Fakat ekonomik kriz, iktidarın arka arkaya gelen felaketlerdeki başarısızlığı muhalefeti haklı çıkarıyor ve kaslarını güçlendiriyor, öfkeyi artırıyor. Fakat bu muhalefetteki kalabalıklar tarafından yönetilebilen bir öfke; liderlik pozisyonundakilerin de daha akil olmasından kaynaklı, her şeye rağmen demokratik olmanın yolları hâlâ zorlanıyor.

Muhalefetin kazanmasıyla yumuşak bir gücün geleceği görülüyor ki bu hem hayatın her alanında hem de sanatta büyük rahatlama sağlar. Baskılar herkes içinde azalacaktır. Daha toleranslı bir ülke olma fırsatı yakalanacaktır. Sanat son 20 yılda olan biteni yeniden ve özgürce gözden geçirme fırsatı bulacaktır. Şimdilerde bir direniş alanı olan sahneler, aynı hataları yapmamak için bir uyarı alanına dönecektir.

Tiyatro Sanatçısı Murat DaltabanTiyatro Sanatçısı Murat Daltaban

KAFALARDA YAŞAYAN UR

Müzisyen Doğan Duru: Pandemi öncesi keyfi ve pandemi sırasında makul mecburiyetlerle başlayarak sonrasında akıl almaz şekilde devam eden kısıtlamaların bir kısmı malum hâlâ devam ediyor. İnsanların futbol maçlarında yaptıkları protestolara verdikleri tepkileri de düşünecek olursak, insanların eleştirilerine, o eleştirilerin duyulur olmasına ve o eleştirilerden etkilenmesi olası tabanlarının düşünüp doğruyu görme ihtimaline karşı bir tavır bu. Konserler de her siyasi görüşten insanın katıldığı, sevdikleri sanatçı ortak kümesinde buluştuğu toplanma alanına dönüyor sonuçta, tıpkı futbol maçlarında olduğu gibi, aynı takımı seven ama ayrı siyasi görüşte olan insanlar…

Biz daha AKP baskın değilken bazı festivaller ve markaların müziğin dışında sahnede başka tepkiler vermesi ihtimali yüzünden sahneye çıkarmadıkları gruplar arasındayız. O zaman içki ya da gazlı içecek sponsorluğunda festivaller olurdu. Onlarda temel sansür noktası insanımızın kafasının içinde yaşayan bir ur gibi. İnsanımız sorunlu özetle, kraldan çok kralcı ve iktidar değişince de o insanlar yine gelip kendi sansür ölçülerinde bir kültür sanat dünyası geliştirecekler. Bugün bazı sözde medeni kültür sanat vakıflarının başındaki insanlar Erdoğan kadar uzun zamandır bu vakıfların başındalar, dahası kültür sanat çetesi gibi istedikleri insanların önünü kesip istedikleri insanların da yollarını açıyorlar , sorsan hepsi Erdoğan’ı eleştirir ama neredeyse aynılar. Kartal İmam Hatip neyse başka okullar da kültür sanat camiasında varlar.

Müzisyen Doğan DuruMüzisyen Doğan Duru

ÖRGÜTLÜLÜK ŞART

Ressam Ahmet Güneştekin: Kültür ve sanat dünyasında gittikçe artan yasaklar ve sansür vakaları bize ifade özgürlüğünün bugün hangi yollarla kısıtlandığını gösteriyor. Son dönemde özellikle güncel sanat alanındaki sansür mekanizmaları sanatsal ifadelere ve onların yayılmasına ilişkin olarak yıldırma, engelleme, hedef gösterme ve yalnızlaştırma amacı güdüyor. Sanatçıları hedef alıp böyle bir korku ve kaygı ortamı yaratmak iktidarın pek çok alanı olduğu gibi kültürel alanı da yönetim felsefesi. Geniş bir perspektiften baktığımızda kültür sanat alanına seleflerine kıyasla yeni destekler getirmiş olabilir ama süreç içinde bu desteklere ilişkin politik ve estetik parametrelerin nasıl sorunlu bir hale geldiğini de gördük. İronik olan iktidarın düşünce özgürlüğünden yana söylemlerini yıllar içinde sürdürmeye devam etmesiydi, yaşadığımız dünyayla bu söylemler arasındaki derin yarılmayı görebiliyorduk. Bu süreçte toplumsal hassasiyetlerin hemen her vakada hesaba katılması gerektiğini vurgulamak da genel bir eğilime dönüştü. Bu hassasiyetler nosyonu artık, sanatta ifade özgürlüğüne yönelik saldırıları haklı çıkarmak için kullanılıyor.

Ressam Ahmet GüneştekinRessam Ahmet Güneştekin

Seçimler yaklaştıkça doğal olarak her söylem seçim stratejisine ekleniyor ve iktidarın uygulamalarının şiddet içeren yönü hiç olmadığı kadar görünür hale geliyor. Mevcut siyasi iktidar değişirse yaşamın her alanında bazı olumsal değişimler gözlemleyebiliriz ama hakiki bir değişim ancak devletin tüm bu nosyon ve hassasiyetlerde nerede konumlayacağına bağlı olacaktır. Ayrıca pek çok şey gibi bu toplumsal hassasiyetlerin de tam olarak ne anlama geldiği de tartışmaya açmamız gerekiyor. İktidarlar değişir ama sanat dahil tüm yaşamsal alanlarımızda bir değişim istiyorsak bunu ancak örgütlenerek yaratabiliriz. Bu nedenle, ifade özgürlüğü ve sanatçı haklarına ilişkin kamusal tartışmaların tam da yaşadığımız dönemde her zamankinden daha gerekli olduğunu düşünüyorum.