Sansür: Sadece ekranınıza değil!

SELİN SAYEK BÖKE

Hepimiz kendimize nefes alanı açmaya çalışıyoruz; faşist düzenlerde hep olduğu gibi. Kimimiz anaakım medyadan tarafsız haber almanın gittikçe zorlaştığı gerçeğiyle tarafsız gazetecilerden dünyayı dinlemek için internet üzerinden yapılan televizyon ve radyo programlarını dinliyor, izliyoruz. Nefes alacak haber kanalları arıyoruz. Kimimiz buzlanmamış, bipler arkasında sesi kesilmemiş dizileri ve filmleri web üzerinden, portallardan izliyoruz. Nefes alacak kültürel alanlar arıyoruz. Türkiye gayri menkul alımıyla vatandaşlık hakkı alabilmeyi sağlayan Altın Vize uygulamasında Çin’i bile geride bırakıyor ve Portekiz’den en çok ev alan 5’inci ülke oluyor. Nefes alacak coğrafyalar arıyoruz. Oysa istiyoruz ki o nefes Türkiye’de, evimizde, yurdumuzda, vatanımızda olsun. İstiyoruz ki o nefes anaakım medyada olsun. İstiyoruz ki o nefes herkesin gideceği tiyatroda, sinemada, televizyon ekranında olsun.

Ve işte bu nefes alanları bir bir elimizden alınmaya çalışılıyor, faşist düzen tarafından. Bu hafta TBMM’de görüşülüyor olan torba yasanın 73. Maddesi de işte böyle bir şey. RTÜK’e, kalan nefes alanlarını da boğma yetkisi veriyor.

Torba yasalarla, KHK’lerle dayatılan bu baskı ve sansür hepimizi boğuyor. Hukuksuzluğun kural haline geldiği yerde herkes biliyor ki RTÜK’e verilecek internet yayını yapan mecraları denetleme yetkisi, muhalif sesleri susturmak için keyfi biçimde kullanılacak. Zira Saray Rejimi’nin alamet-i farikası sadece torba yasalar ve KHK’ler değil, aynı zamanda bu keyfilik, sansür ve baskı. Ve keyfilik, sansür ve baskı herkesi boğuyor. Her şeyden önce üretimi ve emeği boğuyor. Sorgulayan, farklıyı arayan, dünyayı keşfeden gençlerin sorularını boğuyor.

Oysa biliyoruz ki soru yoksa, yeni fikir çıkmayacak; yeni fikir yoksa inovasyon olmayacak; inovasyon yoksa Sanayi 4.0 devrimleri bizim coğrafyayı teğet geçecek; üretim bandı genişlemiyorsa istihdam yaratılamayacak; sendikal haklar yoksa emek ezilecek, güvencesiz çalışacak. Yani sansür deyip geçmeyin, sadece ekranınız, sadece haberiniz kararmayacak.

Esasında, daha önceki birçok torba yasa gibi bu tasarı da, Saray rejiminin ekonomi politiğine dair net bir tablo ortaya koyuyor. Rejim, bir yandan üretimden giderek uzaklaşmış, rantçı ve betona gömülmüş bir ekonomik düzeni tek nefeslik teşvik ve desteklerle ayakta tutmaya çalışıyor. Diğer yandan da toplum üzerindeki baskısını daha da artırarak, geleneksel medyanın uzun süredir muhatap olduğu baskı ve sansürü, internette yaratılmış alternatif alanlara da taşımaya kalkıyor. Bir yandan ekonomiye tek nefeslik teşvikleri peşi sıra dizerken bir yandan da o ekonominin nefesini kesecek baskı ve keyfiliği dayatıyor.

Torba tasarıda yer alan kritik düzenlemelerden biri, tam da bu tablonun simgesi olmuş durumda. Birçok gazeteci için, ülkenin siyasetçilerinin büyük çoğunluğu için, toplumun neredeyse tümü için önce yandaş medyacılık ile medyanın bir kısmı, ardından merkez medya kapılarını kapatmıştı, şimdi de kalan son kapı, internet medyası RTÜK eliyle kapatılacak! Ve milyonların seslerini duyurabildikleri ve başka sesler duyabildikleri neredeyse tek alan sınırlandırılacak. Susturulmaya çalışılanın kim ve ne olduğu çok açık. Geçtiğimiz yıl Türkiye’de demokrasiye sahip çıkmış olan ‘’Hayır’’ iradesi sesini sosyal medyada, internet haberciliğinde çoğaltmıştı. Ve işte şimdi 2019’da bir kez daha parlamenter demokratik düzenle, Saray’ın tek adam rejimi arasında seçim yapacak olan Türkiye’de, Saray rejiminin bu alanları kapatma girişiminin nedeni ve hedefi açık.

Saray rejimi, her faşist rejimin pratiğini tekrar ediyor. Dışarıda savaş, içeride demokratik alanın tamamen yok edilmesi, popülist ve palyatif ekonomik tedbirlerden oluşan faturayı “yerlilik ve millilik” sosuna bulayarak Türkiye’nin önüne koyuyor. İktidar bütün bu olan biteni; bir yandan baskı ve sansürle sürdürülebilir kılmaya çalışırken, bir yandan demokratik alanı eriterek biriken toplumsal muhalefet enerjisine karşı ön almaya çalışıyor. Kısacası iktidar cephesinde yeni bir şey yok.

Oysa bizim cephede yeni bir şeye ihtiyaç çok. Olağanüstü koşulları gören, buna karşı olağanüstü bir muhalefetle, Türkiye’nin önünü açacak bir iktidar iddiasını ortaya koymamıza ihtiyaç var. Türkiye’nin hep birlikte rahat nefes alabileceği yarınlarının iktidar iddiasının, savaşın, sansürün, sömürünün, keyfiliğin aynı bütünün parçası olduğunu içselleştiren bir muhalefetten geçtiğini bilen bir siyasete ihtiyaç var. Ve emeğin, üreticinin, doğanın, iklimin rahat nefes alabileceği o aydınlık yarınların faşizan düzenin karşısına barışı, özgürlüğü ve eşitliği koyabilirsek geleceğini bilen bir siyasete ihtiyaç var.

Hiçbir yasaya tek başına karşı çıkmanın anlamı kalmadığı ve karşı çıkılması gerekenin AKP’nin “yerli ve milli” faşizmi olduğunda uzlaştığımızda… Bir ortak gelecek hayalinde ‘’biz’’ olduğumuzda...

Her şey yeniden başlayacak.