Güç kaybı herkesçe görülen AKP, kalabalık kongreler örgütlemeye ihtiyaç duydu. Kürsüde tükenmişlik sendromundan bir seremoni izledik. Ülkenin içine sürüklendiği durumu değiştirecek örgütlü bir toplumsal mücadeleye olan ihtiyaç devrimciler için yapılması gerekeni anlatıyor.

Saray ittifakının tükenmişliği

AKP, illerdeki kalabalık kongrelerin ardından, merkez kongresini de gerçekleştirdi. Erdoğan’ın günler öncesinden, “2023 manifestosu olacak” dediği kongre konuşmasından tek bir manşet dahi çıkmadı. Tükenmişlik sendromu içinde sıkışan iktidarın doğal olarak söyleyecek çok fazla bir şeyi de kalmadı. Bildik ‘ekonomi ayakta’ sözleri, ‘yurttaştan döviz bozdurma direnişi (!)’ talebi, yeni anayasa nutku ile bol gürültülü tatsız tuzsuz bir konuşma…

Koronavirüs kalabalıkları

Yurttaştan gelen olağanüstü tepkilere rağmen merkez kongre de bir lebaleb kongre olarak gerçekleştirildi. Kapalı salonları hınca hınç doldurarak görüntü vermek, AKP’nin bugün acil güç gösterisi ihtiyacının bir sonucu. Güç kaybı herkesçe görülen AKP için, içerde de bunun yansımalarının önüne geçebilmenin yolu olarak kalabalık kongrelerin örgütlenmesine karar verilmiş görünüyor. Kalabalıklarla konuşmak, alkış istekleriyle zoraki coşkular yaratmaya çalışarak ayaktayız görüntüsü oluşturmak bu sürecin en önemli parçası olarak görüldü. Ama bazen güç gibi görülen/gösterilen şeyin kendisi bir güçsüzlük ifadesidir. AKP için böyle bir döneme girildi. Gerçek bir kitle hareketliliğe, canlı toplumsal ilişkiler ağına sahip olmaktan uzaklaşan AKP, şimdi sadece devletleşen partinin bir kabuğu görünümünde. Devletin imkanları ve sağladıkları ayrıcalıklarla yapılan doldur boşalt salonlar bu görüntüyü gizlemekten uzak.


Büyüsü bozulmuş cümleler

AKP ve Erdoğan’ın büyüsü bozuldu. Bunun için her açıklamaları, havuz medyası tarafından dikkatleri toplayabilmek için ‘çok önemli’, ‘flaş’ diye duyurulmaya çalışılıyor. Erdoğan’ın konuşacağı günü önceden işaretleyerek ‘burası önemli’ diyerek kitlelere ulaşmaya çabalıyorlar. “2023 manifestosu açıklayacağım” dediği kongreden akılda kalan tek şey koronavirüs kalabalıkları oldu, ne bir söz ne bir vaat… Siyasal İslam’ın bozulan büyüsü, AKP ve Erdoğan’ın da büyüsünü bozdu. O yüzden şimdi ne kadar bağırırsa bağırsın kimsenin yüreğine dokunmayan, avucu patlarcasına alkışlayıp manşet manşet dizenleri dahi heyecanlandırmayan bir prompter soğukluğunun ötesine geçilemiyor. Bu sefer de böyle oldu. Kürsüde tükenmişlik sendromundan bir seremoni izledik!

Anayasa çıkışı fayda etmedi

Kürsüde tekrarlanan vaatlerden birisi de bir süre önce gündeme soktukları yeni anayasa konusu oldu. Yeni anayasa AKP için Saray rejimini tahkim etmek üzere ortaya atılan bir gündem. Bu gündemin muhalefetten parça koparmaya yönelik tuzakları da içinde taşıyacağını söylemek mümkün. Elbette, yeni anayasa, insan hakları eylem planı derken yeni baskıların devreye sokulması, kendi planını bile devre dışı bırakıyor. Yani ortada aslında bir strateji ortaya koyup onu takip edebilen bir akıldan söz etmek de mümkün değil. Biraz durum idare edilmeye, yaşanan güçsüzlüğü aşacak yollar bulmaya, bunun için de bir oraya bir buraya savrulup durmaya devam ediliyor.

Tükenmişlikten sonrasI ne olacak

Tükenmişlik bir son olarak görülmemeli. Bu, sonrasını getirecek bir kuvvet olduğunda ancak bir sonun işaretidir. AKP ve MHP’nin şimdi bu tükenmişlik içinde, devlet imkânlarına dayanarak yaptığı hamlelere bakarak onlara bir güç atfetmek ne kadar doğru değilse, tükenmişliklerinden hareketle mutlak bir son beklemek de o kadar yanlış. Bütün bunlar, değiştirecek bir güç birikimi, örgütlü bir toplumsal mücadeleye olan ihtiyacı da devrimciler için yapılması gerekeni anlatıyor. Bu tükenmişliğin memleketin nefesini de tüketmesinin önünü geçebilmek böyle mümkün!

*Bu yazı solsiyaset.org adresinden alınmıştır.