Dünya’da yüzde birlik en zengin kesimin geri kalanlardan ayrıştığı itiraf edildiğinde fitil ateşlenmişti. Sarı Yelekliler hareketinde gördüğümüz gibi on binlerce insanın sokaklara dökülmesi an meselesiydi

Sarı Yelekliler’den sonra sırada ne var?

Robert HunzIker

Sarı yelekliler kurulu düzene yönelik bir tehdit haline geldi mi bilinmez ve nereye evirileceğini kimse kestiremiyor. Yine de şunu söylemek gerekir; dip dalga yıllardır geliyordu. Dünya’da yüzde birlik en zengin kesimin geri kalanlardan ayrıştığı kamuoyunun gözü önünde itiraf edildiğinde fitil ateşlenmişti. Sarı Yelekliler hareketinde gördüğümüz gibi on binlerce insanın sokaklara dökülmesi an meselesiydi.

On binlerce insan neden inşaat işçileri gibi sarı yelekler giyip sokaklara dökülsün ki? Cevap: Çünkü öfkeliler! Peki, on binlerce sarı yelek nereden geliyor? 2008 yılında yürürlüğe giren yasaya göre tüm şoförler araçlarında güvenlik önlemi olarak herhangi bir arıza durumunda yolun kenarında araçlarını terk etmek zorunda kalırlarsa giyebilsinler diye sarı yelek bulundurmak zorunda. Dolayısıyla Fransa’da herkesin aracında sarı yelek vardır. Şurası aşikâr; son otuz yıldır yaşanan neoliberal küreselleşme ortası sınıfı eritti, gelirler Güneydoğu Asya’nın kölecilik düzeni tarafından yutuldu. Eylemleri tetikleyen şey Macron’un akaryakıt vergileri olsa da, Sarı Yelekliler hareketinin merkezinde bu olgu var. İşçi sınıfının küresel ölçekte ayaklanma ihtimali de buradan doğuyor çünkü hareket en tepedekiler ve en zengin yüzde bir hariç herkesi kapsıyor.

Mısır diktatörü dikkatle izliyor
Hareketin küresel yankıları güçlü oldu. Örneğin Kahire’deki perakendecilere sarı yelek satmamaları yönünde emir verildi. Mısır diktatörü Sisi Fransa’da ortalığı kasıp kavuran harekete gözlerini dikmiş, dikkatle izliyor. Hükümetlerin uluslararası işçi sınıfının ‘radikalleşmesinden’ korktuklarına şüphe yok. Fransa’da işçi sınıfının talepleri arasında toplumsal eşitlik, maaş artışı, militarizmin dizginlenmesi, refah vergisinin geri getirilmesi ve toplumsal desteği yitirmiş hükümetlerin görevden indirilmesi var. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde Macron 1793’te idam edilen 16. Lui’nin modern ikizi gibi görünüyor.

Esneklik, kontrolü zorlaştırıyor
Macron geçen haftalarda bazı tavizler verdi. Fakat eylemciler pek tatmin olmadı. The Economist’te yazanlara göre, “Bu defa işler farklı. Sarı yelekliler sosyal medya aracılığıyla organize olup, yoktan sokaklara çıkıverdiler. Lidersiz ve esnek yapıları onları güçlü, dinamik ve gerek polis, gerek hükümet açısından kontrol edilmesi güç kılıyor. Talepleri çeşitlilik gösteriyor – akaryakıt vergilerinin iptalini isteyen de var, Macron’un istifasını da. Hatta genelkurmay başkanının değişmesini isteyenler bile var. Üstelik hükümet görüşmelerde bulunacak bir lider bulamıyor.” Bu detaylar, dünyada devrimci hareketin geleceğine işaret ediyor. Son derece basit ve inanılmaz güçlü.

Üreten bir dünyayı işaret ediyorlar
Cezayir’de aileler temel ihtiyaçlarını karşılamakta giderek zorlanırken, insanlar çöken sistemi protesto etmek için sarı yelekler kuşandılar. Tunus’ta ‘Kırmızı Yelekler’ denen yeni bir grup türedi, ‘sistematik yoksullaşma’ getiren siyasi sistemi protesto etmek için eylem çağrısında bulundu. Belçika’da polis benzer talepler dile getiren sarı yelekliler ile çarpıştı. Basra’da Iraklı Sarı Yelekliler içme suyunun kirlenmesini, yetersiz kent hizmetlerini ve NATO destekli neokolonyal rejimin yolsuzluğunu protesto ediyorlar. Bu esnada 243 mil ötede de Bağdatlı Sarı Yelekliler destek için sokağa çıkıyorlar. ‘Sarı Yelek’ işçi sınıfının acılarının tamamını sembolize eden bir kavrama dönüştü. Devrimler böyle yaşanıyor. Gördüklerimiz ilk kıvılcımda parlamaya hazır, gergin, öfkeli, çatışmaya hazır insanlar üreten bir dünya düzenine işaret ediyor.

Şahit olduğumuz dirilişe öncülük eden olay elit sınıfın, yani en zengin yüzde birlik dilimin tanımlanması oldu. Devrimler tarih boyunca cephelerin netleşmesiyle şekillenmiştir; Boston Çay Partisi, Bastille Baskını ya da günümüzün ‘Yüzde Biri...’ Dünyayı ‘sahip olduklarımız ve sahip olmadıklarımız’ üzerinden tanımlıyorlar. Şüphesiz, ‘Yüzde Bir’ tarihin en net, en kolay hedeflerinden biri. Bunun sebebi ayrımın yalnızca gün gibi açık olması değil, aynı zamanda insanların ihanete uğradıklarını alenen gördüklerinde hissettikleri öfke. Örneğin Macron liderliğindeki Fransa’da yarı zamanlı pozisyonlara verilen devlet desteği kaldırıldı, düşük gelir gruplarına verilen konut yardımı kesildi, emekli maaşları düşürüldü ve Fransa’nın refah vergisi kaldırıldı. Yani en zenginlere iyilik, geri kalanlara kötülük yapıldı. Vergi kesintisinin işçi sınıfların cebinden çıktığını görmek için muhasebe uzmanı olmaya gerek yok.


Sokağa inince talepler netleşiyor
Dahası, insanlar öfkelerini bir defa sokağa taşıdı mı tüm talepler netlik kazanıyor. Örneğin, Fransız öğrenciler rekabetçi sınav sisteminde yapılan reformları ve yeni üniversiteye giriş yönetmeliklerini protesto etmek için 200 okulda eylem yaptı, okulları terk etti. Üniversite öğrencileri ise harç paralarına yapılan zamları protesto ediyor. Dört kelime “Sarı Yelekliler ve Yüzde Bir...” Bu dört kelime neoliberal dürtülerle hareket eden elit-kapital küreselleşmenin yarattığı öfke kasırgasının tamamını kapsıyor. Adeta dünya pusulasını yitirmiş, zenginleşmekten başka hiçbir amacı tanımayan bir yola sapmış. 2010 yılının Arap Baharına benzer şekilde küçük olaylar büyük olaylara vesile oluyor. Bu olaylar, küresel işçi sınıfının kanını emerek zenginleri besleyen kapitalist sisteme karşı ayaklanan devasa bir harekete dönüşebilir, ya da dönüşmeyebilir. Her halükarda, sosyal medyanın rolü büyük.

***

Kemer sıkmaya karşı ayaktalar

Öfkenin temelinde kemer sıkma politikaları yatıyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler yoksulluk ve insan hakları raportörü Philip Alston İngiltere’deki kemer sıkma politikalarını şu sözlerle tarih etti: “Ceza niteliğine, duygusuz ve ruhsuz... derinden ayrışmış kesimlerden oluşan yabancılaşmış bir topluma doğru gidiyor, zengin hayatlar sürenler ve iş sahibi olmalarına rağmen yemek karnelerine bel bağlayanlar şeklinde ayrışmaya doğru gidiyoruz.” Philip Alston’ın kemer sıkma politikaları ve sonuçları üzerine araştırması gelişmiş ekonomilerin çoğunda karşılık buluyor. ‘Kemer sıkma’ günümüzde Türkiye, İtalya, Yunanistan, Fransa, Portekiz, İspanya, İrlanda gibi ülkelerde oyunun kuralı haline geldi; AB ve IMF’nin borçlarının geri ödenmesi gerektiği gerekçesiyle yürürlüğe kondu. Hadi oradan!

Devrimler yavaş yavaş gelir
Her hâlükârda, devrimler yavaş yavaş gelir. 1775-1783 Amerikan Devrimi, 1789-1799 Fransız İhtilali, 1945-1950 Çin Komünist Devrimi, 1953-1959 Küba Devrimi, Almanya, İtalya ve Avusturya’daki Monarşilere karşı 1848 Devrimleri...
Devrimler terbiyenin yitirilmesiyle başlar. Günümüzde ‘çalışan yoksullara’ terbiyesizlik ediliyor. Sarı Yelekliler eylemlerinin yaşanmasının yegâne sebebi, küresel kapitalizmin işçi sınıfının dertlerine çözüm olmakta başarısız olması.

Kaynak: Counter Punch’tan
Çeviren Fatih Kıyman