Savaşların iklim krizini derinleştirdiğini belirten Yazar Ghosh, “Savunma faaliyetleri, salınan seragazlarının neredeyse dörtte birine sebep oluyor” diyor.

Savaş çevre için de ayrı bir felaket
Fotoğraf: AA

Mert DEMİR

Eserlerini çevre, doğa, eko-eleştiri temalarının etrafında şekillendiren Hintli edebiyatçı Amitav Ghosh, savaşların iklim krizinin etkilerini daha da artırdığını söyledi. Eserleri bugüne dek 30 dile çevrilen Ghosh, “Kapitalizmin, özellikle de günümüzde yaygın olan sömürücü ve neoliberal kapitalizmin, iklim krizini daha kötü hale getirdiği kesin bir gerçek” dedi. Ghosh’un kitapları Türkiye’de de Timaş Yayınları’ndan yayımlandı. Yazarla iklim krizini, iklim göçünü ve edebiyatla ilişkisini konuştuk.


Şu anda dünyada bir göç krizi yaşanıyor. Yakın bir gelecekte de ‘ekolojik mültecilik’ çağının başlayacağı yönünde akademi dünyasından birtakım argümanlar mevcut. İklim olumsuz yansımalarının, göç üzerinde nasıl bir etkisi olacağını düşünüyorsunuz?

Şüphe yok ki iklim değişikliğinin etkileri birçok insanın evlerini terk etmelerine ve göç etmelerine yol açıyor. Yine de, bence bu hareketi yalnızca tek bir nedene bağlamak indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Margaret Atwood’un da söylediği gibi: “Yalnızca iklim değişikliği değil; her şeyin değişikliği.” Göçmenlerle konuşursanız, yolculuklarının her zaman pek çok nedenden kaynaklandığını görürsünüz. Önemli faktörlerden bir tanesi çağımızın iletişim teknolojileri. Cep telefonları günümüzde göç hareketlerinde çok önemli bir rol oynuyor. Bana göre, göç hareketlerinin iklim değişikliğinin bir sonucu olup olmadığı sorusu yanlış bir soru. İklim değişikliği ve göç aynı şeyin bağlantılı iki yönü. Zira ikisi de durmaksızın artan büyümenin ve üretim süreçlerinin hızlanmasının, tüketimin ve dolaşımın etkileri. Bu manada şahit olduğumuz diğer kökten değişimlerin (ağaçların, hayvanların, bitkilerin, buzulların değişimleri) altındaki dinamik, insanların hareketlerini etkileyen dinamikten farklı değil.

Amitav Ghosh, YazarAmitav Ghosh, Yazar

Son yıllarda, edebiyat alanında iklim krizine değinen eserler arttı. Ancak yine de yeterli ilgiyi görmüyor. Edebiyat dünyası ve biz okuyucular, neden iklim krizini konu alan eserlere yeterli önemi vermemekte ısrar ediyoruz?

Gerçekten de küresel çevre kriziyle ilgili yazılı eserlerin sayısında büyük bir artış yaşandı. Fakat yine de yeterli düzeyde olmadığına katılıyorum. Bunun nedenlerinden birisi de yayıncılık sektörünün, görünüşün aksine çok muhafazakâr bir yapıya sahip olması. Yazarlar bu konularda ilginç kitaplar yazmıyor değiller. Sebep daha ziyade genel manada edebiyat ekosisteminin bu tip kitaplara gereken önemi vermeyi henüz öğrenmemiş olması.

Hükümetler, iklim krizini görmezden gelmeye devam ettikçe durum daha da kötüleşiyor. Hükümetlerin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünlerde dünya genelinde hükümetlerin çevre kriziyle başa çıkmakta tamamen başarısız oldukları gitgide daha fazla açığa çıkıyor. Tam şu anda, Ukrayna’da savaş yaşanırken, bütün küresel kurumların çökmüş olduğu açıkça ortada. Dünya bu kadar keskin bir şekilde bölünmüşken, küresel iş birliği gerektiren birtakım problemlerin çözülmesini bekleyemeyiz. Hem jeopolitik hem de çevresel bir krizle yüzleşiyoruz.

İklim krizi ve kapitalizm arasındaki ilişkiye vurgu yapıyorsunuz. Sizce, kapitalist üretim ilişkileri ve emperyalizm iklim krizini derinleştirmiyor mu? Ayrıca, endüstri de günbegün dünyayı tahrip ediyor. Bu tahribatı engellemek için ne gibi bir politikaya ihtiyaç var?

Kapitalizmin, özellikle de günümüzde yaygın olan sömürücü ve neoliberal kapitalizmin, iklim krizini daha kötü hale getirdiği kesin bir gerçek. Fakat bana göre, küresel jeopolitikanın da, krizin büyümesinde eşit derecede önemli bir rol oynadığını unutmamakta fayda var. Ulusal savunma faaliyetleri, dünyada salınan seragazlarının neredeyse dörtte birine sebep oluyor. Ukrayna’da süregelen savaş, çevre için her anlamda bir felaket.

Kitaplarınızda “iklim krizinin, özgürlük kavramına da meydan okuduğunu” belirtiyorsunuz. Bu meydan okuma nasıl vücut buluyor? Bu durum siyaseti, toplumu, bilimi ve sanatı nasıl etkiliyor? Son olarak, iklim krizinin yeni bir tarihsel döneme yol açabileceğini düşünüyor musunuz?

İklim krizi hâlihazırda yeni bir çağ başlatmış durumda. Bazılarının ‘Anthropocene’ (Antroposen, insanlığın çevre üzerinde önemli etki yapmaya başladığı sanayi devrimi sonrası dönem) adını verdikleri bu çağ, kavramlarımızın birçoğunu değiştirmiş durumda. Özellikle de tüketim ve harcama özgürlüğüyle ilgili olanları. Kaliforniya modern tüketim kültürünün doğduğu yerlerden birisiydi. Fakat günümüzde Kaliforniya’da, su tüketimi yoğun bir kontrole tabi tutuluyor. Kriz derinleştikçe şu anda tüketimini önemsemediğimiz birçok şeye kısıtlama geleceğini düşünüyorum.