Savaş hikayeleri ve küçülen ordu

LEVENT ÖZÇAĞATAY/ LONDRA

Avrupa Birliği’nden ayrıldıktan sonra Birleşik Krallık’ın dünyadaki yerini bulmasına yönelik politik çalışmalardan birisi daha mart ayının sonunda basına ve kamuoyuna sunuldu. Bu 2019’da hazırlandığı halde koronavirüs salgını nedeniyle önceliğini kaybeden “Bütünleştirilmiş Güvenlik, Savunma, Gelişme ve Dışişleri Raporu” ve onun bir parçası olan “Rekabet Çağında Savunma” başlıklı ikinci bir rapor. Hükümetin beş yıl içinde gerçekleştirmeyi hedef aldığı bu plan kara ve hava kuvvetleriyle donanmayı küçültüyor. Aşamalı olarak yürütülecek plana göre asker sayısı beş yıl içinde 82 binden 72 bin 500’e düşecek. Generaller bu rakamın ciddiyetini göstermek için ülkedeki futbol sahalarının kapasitelerini kullanıyorlar. Orduyu olduğu gibi Wembley Futbol Stadyumu’na doldursanız rakip takımın taraftarları için 17 bin 500 koltuk ayrılabiliyor.

Bu gelişme Boris Johnson’ un seçim vaatlerinden birini daha delmiş oluyor. Seçim kampanyası sırasında kararlılığını göstermek amacıyla her zaman yaptığı gibi yumruğunu masaya vurarak “Hiç bir şekilde silahlı kuvvetlerimizin gücünü azaltmayacağız. Şu andaki yapısı sabit kalacak” sözünü defalarca vermişti. Bütçeden savunmaya ayrılan payın artığını iddia etse de silahlı kuvvetlerin elindeki asker, tank, savaş uçağı ve savaş gemisi sayıları azaltılacaktı. Buna göre işgalinde kullanılan Challenger 2 tanklarının yarıya yakını emekli oluyordu.

İKİ TENEKE KUTU

Buna karşılık savunma bütçesinin önemli bir kısmı ile mevcut olan ve nükleer silahlarla donatılmış dört denizaltının yerine yenileri inşa edilecek, Amerikan Lockheed Martin firmasından modernleştirilmiş Trident 2 nükleer başlıkları satın alınacak ve sayıları 180’den 260’a çıkarılacaktı.

Putin’in “Denizin üstünde oturan iki ördek kadar kolay bir hedef”, bir İngiliz amiralin ise “Mali gücümüzün ötesinde iki teneke kutu” olarak nitelendirdiği yeni hizmete giren iki uçak gemisinin giderek artan masrafları karşılanacak, yüksek teknoloji gerektiren insansız hava araçları (İHA’lar), onları havada avlayacak lazer topları, siber savunması ve elektronik istihbarata yatırım yapılacaktı. Türkiye’nin Suriye’de ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki savaş alanlarında göreve soktuğu İHA’lar örnek gösteriliyordu.

Muhalefet ise kendi yaptığı hesaplamalarda enflasyon oranları göz önüne alındığında savunma bütçesinin artmadığını tam aksine azaldığını ve nükleer başlıkların gereksiz olarak artırıldığını iddia ediyordu. Gündemdeki yeni tehdit iyi eğitilmiş ve ölümü göze almış teröristlerdi ve bu cephede nükleer silahlar atıl kalıyordu.

SAVAŞ HİKÂYELERİ

Generaller ve amiraller Krallık’ın deniz aşırı topraklarından biri olan Falkland Adaları’nın Arjantin’den alındığı 1982’den bu yana giderek küçülen ordudan ve azalan savunma bütçesinden zaten endişeliydiler. Adadan 13 bin kilometre uzakta Arjantin’in burnunun dibinde ve çalkantılı Atlantik Okyanusu’nun ortasındaki bu adaları alelacele oluşturulan bir özel görev gücünün altı hafta içinde ele geçirmesi savaş tarihine “hayranlık uyandıran” bir askeri operasyon olarak geçmişti. O yıllardan bu yana savunma bütçesindeki kesintilerin Krallık’ın askeri gücünü nasıl etkileyeceği konusu ne zaman gündeme gelse Falkland operasyonu baz olarak alınacaktı.

Falkland’ı takip eden yıllarda Krallık ordusu Kuzey İrlanda’daki görevine devam edecek, Sierre Lione ve Kosova’daki askeri operasyonlarda müttefiklerinin yanında “başarıyla” boy gösterecekti. Ama sıra Afganistan’ın Güney Helmand vilayetinde Taliban güçlerine ve Irak’ın Basra bölgesinde Saddam taraftarlarına karşı verilecek operasyonlara geldiğinde konuşlanan birliklerin zayıflığı gözlerden kaçmayacaktı. Bu durum Brüksel’deki NATO karargâhında ve Pentagon’da büyük endişelere neden olacaktı. Londra’da hükümet ile yapılan toplantılarda generaller bir başka çatışma bölgesine daha askeri birlik gönderemeyeceklerini açıkça beyan ediyorlardı. Diğer bir sorun ise zorunlu askerliğin olmadığı bir sistemde düşük maaşlar ödeyerek gençleri orduya çekmenin zorlaşması ve kadroların boş kalmasıydı. Gazetelerde, televizyonda, sosyal medyada, okullarda ve işsizlik bürolarında verilen ilanlarda ücretler değil, macera yaşamak, dünyayı görmek ve iyi askeri eğitim kazanmak gibi fırsatlar öne çıkarılıyordu.

Amerikan silahlı kuvvetlerinin eski Genelkurmay Başkanı Mike Mullen, BBC ile yaptığı bir mülakatta müttefik bir ordunun gücünü azaltan bu kesintilerin nasıl bir endişe uyandırdığını şöyle dile getirecekti: “Gerçekçi olmak gerekirse Birleşik Krallık ordusunun NATO’ya katkısının sonuçlanacağı bir aşamaya yaklaşılmıştır.”