Şair ve yazar Miriam Halahmy’nin romanı, tüm dünyayı etkisi altına alan İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği o karanlık dönemde geçse de, hikâyenin ruhunda negatif olan hiçbir şey yok. Aksine hep umut, hep direnç, cesaret ve barış var

Savaşın ortasında bir 'yuva'

NİLÜFER TÜRKOĞLU

Dünyanın herhangi bir yerinde savaşta veya barışta hayvanların hakları için mücadele eden çocuklar var. Ve biliyoruz ki o çocuklar hep olacak.

Şair ve yazar Miriam Halahmy, 1939’un İngilteresi’ne, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğine götürüyor bizi. Ama büyüklerin savaşına değil, çocukların savaşa karşı verdikleri savaşa. Bu öyle bir savaştır ki, aslında içinde papağan da vardır tavşan da, keçi de vardır domuz da. Hatta kobra bile vardır ya, çocuklar tüm bu hayvanları savaştan koruyabilmek için her şeyi yapar. Koca bir dünyayı kendi elleriyle inşaa ederek.

Başkent Londra’da çocukların kırsal bölgelere tahliye edilme hazırlıkları başlarken kahramanlarımız Tilly, köpeğini ve en yakın arkadaşı Rosy de kedisini yanında götüremeyeceğini öğrenince onları saklama kararı alır. İşte hikâye tam da burada başlar. Savaşın gölgesinde pekişen dostlukların odak noktasındaki hayvanlarla ‘sıcacık bir yuva’ yaratma çabası, Halahmy’nin kaleminde bir cesaret romanına dönüşür ve kitabın ismi olur.

ACİL DURUM HAYVAN SIĞINAĞI

Ailelerin, savaş sırasında yaşanacak kaostan etkilenmemesi için hayvanları uyutacaklarını söylemesi üzerine on iki yaşındaki Tilly ve Rosy, ormandaki kulübeyi adeta bir sığınağa dönüştürür. Ancak kısa zamanda pek çok çocuk bunu keşfeder ve sığınağa kendi hayvanlarını getirmek ister. Tilly’nin liderliğinde ‘Acil Durum Hayvan Sığınağı’ ‘popüler’ bir mekâna dönüşür ve burası pek çok hayvanın barınağı olur. Çocuklar aralarında parola bile belirlerler. Yardımlaşırken ve dayanışmayı büyütürken birbirlerine inanmak ve güvenmek isterler.

Tilly kara kara düşünüyordu, sonunda şöyle dedi: “Aramızda bir parola belirleyeceğiz, böylece yalnızca güvendiğimiz kişiler acil durum hayvanat bahçemizden haberdar olacaklar.”

“Ben de aynı şeyi düşünüyordum, hatta şimdiden bir parola önerim var bile” dedi Rosy: “Isamam Navyah’. ‘Hayvan maması’nın tersten okunuşu.” (s.57)

BU KİTAP NEDEN FİLM OLMASIN?

Hikâyenin buradan sonrasıyla ilgili bilgi vermek ‘spoiler’ olacağı için sayfaları daha fazla çevirmeyi bir yana bırakıp bugüne dek dört romanı, üç şiir seçkisi ve eğitim kitapları olan Miriam Halahmy’nin ustaca anlatımına değinmek gerek. Tabii bunda Rasim Emirosmanoğlu’nun çevirisinin de payı büyük.

11 yaş üstüne hitap eden kitapta yazar, romanın bölümlerine verdiği başlıklarla birlikte, savaşa giden süreci de tarihlerini not ederek anlatmayı seçiyor. Romanın hiç kuşkusuz en dikkat çeken noktalarından biri, büyüklerin dünyasına ait olan savaş gibi bir felaketin yıkıcı bir anlatımdan uzak tutulmuş olması. Her ne kadar roman, tüm dünyayı etkisi altına alan İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği o karanlık dönemde geçse de, hikâyenin ruhunda negatif olan hiçbir şey yok. Aksine hep umut, hep direnç, cesaret ve barış var. Ve bu yüzden çocukların dünyasından içeri girerken onlara imrenmemek elde değil. Hayvanlarla kurdukları bağ, onları korumak için üretmeye çalıştıkları çözüm yolları, ebeveynlerine karşı verdikleri duygusal ama aslında akılcı mücadele, insanı derinden etkiliyor. ‘Sıcacık Bir Yuva’, başarılı hikâyesi ve özgün anlatımıyla beyazperde de yer bulsa aslında ne güzel olur. Çocukların hayvan sevgisini erken yaşlarda kazanmaları için akılda kalacak denli güçlü çocuk karakterlere ve derin bir öğretiye sahip.

Can Çocuk Yayınları etiketiyle yakın zamanda raflarda yerini bulan roman ayrıca aile, dostluk, paylaşım, sınıfsal farklılıklar, milliyetçilik gibi kavramlara da dikkat çekiyor. Hikâyenin gerçek olaylardan yola çıkılarak yazıldığını söylemeden geçmeyelim. Buna göre dünyanın herhangi bir yerinde savaşta veya barışta hayvanların hakları için mücadele eden çocuklar var. Üstelik tüm güçlüklere rağmen... Ve biliyoruz ki o çocuklar hep olacak. Vicdan, bu kitaptaki gibi ‘sıcacık bir yuva’ çünkü, eğer varsa...