Arif Mardin’den öğrendiğim en önemli şey ‘Kendim gibi olmaktı’. Beni değiştirmek istemedi ve hep kendim gibi olmamı istiyordu. Bu O’nun tarzıydı. O’nu çok özlüyoruz

"Sayesinde kendim gibiyim"

BARIŞ AKPOLAT barisakpolat@gmail.com

Caz’dan blues’a R&B’den soul’a kadar pek çok müzik tarzını flamenko gitar tekniğiyle harmanlayan bir sanatçı Raul Midon. Onu ilk kez duyduğum ve ilk kez canlı izlediğim anlarda heyecanım hiç azalmadı. Tekniği ve müzikal ruhu üst seviyelerde olsa da inanılmaz naif ve kırılgan bir enerjisi var. O efsane müzik insanı Arif Mardin’in de son keşiflerinden. Meksika’da doğar doğmaz alındığı kuvözde başına gelen bir talihzlik yüzünden görme yetisini tümden kaybeden Midon, aslında müziği o kadar güzel görüyor ki... Bu akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda vereceği konser öncesinde hikâyesini dinledik

>> Gitarı çalma tekniğiniz sound’unuzu da iyi bir biçimde etkiliyor. Bu teknik yıllar içinde nasıl gelişti?
Flamenko’nun çok popüler olduğu Meksika’da büyüdüm ve flamenko hocalarından gitar öğrenip tekniğimi geliştirdim. Bunun yanında klasik gitar tekniğimi de aldım. Tüm bu tekniklerin üstüne de caz eğitimi alıp tüm teknikleri kendi tarzıma uyguladım.

>> Peki vokalinizi trompet gibi kullanabildiğinizi nasıl keşfettiniz?
Üflemelileri her zaman çok sevmişimdir. Kolejde okurken John Bailey adlı arkadaşım trompetçiydi. Onunla pratik yaparken trompetin ölçülerini öğrendim ve ağzımla notalarını taklit etmeye çalıştım. O zamanlarda öğrendim trompeti taklit etmeyi.

>> Müziği öğrenerek büyürken müzikal idolleriniz kimlerdi?
Paco De Lucia ve Stevie Wonder...

>> İstanbul’a daha önce Caz Festivali için gelmiştiniz. Şehrin sizde kalan hissiyatı neydi? O havayı ve hislerinizi tarif edebilir misiniz?
Büyülü bir şehir olduğunu hissettim. Hâlâ düşündüğüm zaman Doğu ve Batı’nın iç içe geçtiği, birleştiği bir yer olduğunu hissedebiliyorum.

>> Caz, blues, folk, soul ve R&B gibi türleri sizi ilk kez dinleyen herkes anında hissedebilir. Bu tarzların tümü müzikal kariyerinizi nasıl etkiledi?
Radyolarda çalınmamı ve müzik dükkânlarında raflardaki yerimi almamı güçleştirdiler diyebilirim. (Gülüyor)

>> Soul efsanesi Bill Withers’la çalışma fırsatı buldunuz. Onunla nasıl bir kayıt, yazım ve stüdyo evreleri geçirdiniz?
‘Still Bill’ belgeselinde de izlenebileceği gibi bir şarkıyı ortak yazdık onunla. Çok doğrudan bir adam. Şarkıyı sonra baslarda Marcus Miller olacak şekilde kendi, stüdyomda bir daha kaydettim ve muhteşem bir şarkı oldu.

>> Son albümünüz çok etkileyici. En başından son materyale kadar diskografinizi dinlediğinizde ne duyuyorsunuz?
‘State Of Mind’ albümü beni olduğum kişi yapmıştı. Sonraki albümlerimde farklı şeyler denemiştim ama hep döndüğüm nokta ilk albümüm oldu. Son albümüm “Don’t Hesitate” bu ilk albüme daha çok benziyor.

>> Herbie Hancock’tan Stevie Wonder’a Marcus Miller’dan Diane Reeves’e kadar pek çok inanılmaz yetenekli isimle çalıştınız. Daha önce hiç birlikte çalışmadığınız ama çok çalışmak istediğiniz bir isim verebilir misiniz?
John McLaughlin benim için her zaman bir idol gibi olmuştur. Onunla çalışmayı çok isterdim. Ya da sadece biraz takılıp kahve içmeyi...

***

‘Beni beğenmediğini düşünmüştüm’

>> Sizinle ilk albüm anlaşmasını yapan kişi Arif Mardin. Onunla ilk tanıştığınızda kariyeriniz hakkında ne düşünmüştünüz? Ve ondan öğrendiğiniz en önemli şey nedir?
Daha New York’a yeni taşınmıştım. Kendisiyle görüşmeye yanımda gitarımla gittim ve bir şarkı söyledim. Önce bana “Üzgünüm” dediğinde beğenmediğini düşünüp odadan çıktım fakat Arif odaya birkaç kişiyi daha getirip şarkıyı bir daha söyletti. Daha sonraki görüşmelerimizde plak şirketinin genel müdürüyle tanıştırdı ve anlaşmayı yaptık. Arif Mardin gibi birisinin benimle çalışacak olması çok heyecan vericiydi. Çok mutluydum. Ondan öğrendiğim en önemli şey kendim gibi olmaktı’. Beni değiştirmek istemedi ve hep kendim gibi olmamı istiyordu. Bu onun sanatçılara karşı genel duruşuydu. O ve Yusuf Mardin’le albüm yaparken sektörle ilgili pek çok şeyi öğrendim. Arif’i çok özlüyoruz.