Kadir Sev: “Yolsuzluklar öylesine arttı ki yokmuş gibi davranılamıyor. Öyle ki Sayıştay’da da kadrolaşmış olmalarına rağmen yolsuzluklar gizlenemiyor. Düzenlerinin sürdürülebilir olması için denetim yapılıyor algısının canlı tutulması gerekiyor” dedi.

Sayıştay’da kadrolaşma yolsuzluğu örtemedi

Filiz GAZİ

Kamuya ait bütçenin iktidara yakın kişiler tarafından arsızca kullanıldığı, politikacıların servetlerine servet kattığı, akrabalarının dahi bu kaynaklardan yararlandığı, ülkedeki bürokratik ilişkilerin yolsuzluğa bulaştığı ve bunlarla birlikte halkın çoğunluğunun yoksullukla yaşamaya çalıştığı bir dönemdeyiz.

10 yıla yakın bir süredir, her yılın Eylül/ Ekim aylarında yayımlanan Sayıştay raporları kamu idarelerinin denetimi için mali konuları içerecek şekilde hazırlanan rapor olma özelliği taşıyor. Geçen haftalarda açıklanan Sayıştay raporları için genel yorum ortaya çıkan tablonun “buzdağının görünen kısmı” olduğu şeklinde. Buna rağmen rapor, 19 yıllık AKP iktidarlığıyla yeniden şekillenen devlet anatomisi ve bürokrasisi hakkında çok şey söylüyor.

Emekli Sayıştay Denetçisi Kadir Sev ile denetlenmeyen kamu kuruluşlarını, kadrolaşmayı, yolsuzlukla mücadelede pozisyona kadar birçok konu hakkında konuştuk.

Sayıştay’ın raporlarında yine usulsüzlük ve yolsuzluk izleri çıktı. Daha önceki yıllara nazaran rakamlar da yükseldi. Ne değişti?

Sorunuza, eskiye göre daha etkili denetim yapılmaya başlandı diye yanıt veremeyeceğim. Yolsuzluklar AKP döneminde ivme kazandı, gizlenemiyor diyebilirim ama bu yanıt da eksik kalır. Yolsuzluklar öylesine arttı ki yokmuş gibi davranılamıyor. Düzenlerinin sürdürülebilir olması için denetim yapılıyor algısının canlı tutulması gerekiyor. Yolsuzlukların Sayıştay raporlarında yazılanlarla sınırlı olmadığını biliyoruz. Buzdağının küçük bir parçasını görüyoruz belki de.

Sayıştay, görevini mali tabloların doğruluğuyla sınırlamış, ötesiyle ilgilenmiyor. Yolsuzluk bulgularına raporların “diğer bulgular” başlıkları altında yer veriliyor. Sonucuna da “Denetim Görüşünün Dayanağı Bulgular bölümünde belirtilen hesap alanları hariç tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır” yazılıyor. Ve böylelikle denetlenen kurum hakkında olumlu görüş verilmiş oluyor.

YARGI LABİRENTLERİNDE BEKLİYOR

O zaman Sayıştay niye var? Sayıştay’dan önce benzer işlevde başka bir kurum var mıydı?

Sayıştay, 1967-2010 yılları arasında 832 sayılı Yasa uyarınca denetim yaptı. 2010 Aralık ayında yürürlüğe giren 6085 sayılı Yasayla denetim yöntemi, yargılama yetkisi yetkileri yenilendi. Adeta yeni bir Sayıştay Başkanlığı kuruldu.

832 sayılı Yasa döneminde Meclise genel uygunluk bildirimi adı verilen bir tek rapor sunulurken, 6085 sayılı Yasa ile her kamu kurum ve işletmeleri için ayrı birer rapor düzenlenmesi öngörüldü. Bu arada Sayıştay’ın yargı yetkisi fiilen kısıtlandı. Harcama yetkililerinin sorumlu tutulabilmeleri, kamu zararının gerçekleşmesi koşuluna bağlandı.

Sayıştay, yasasının yenilendiği 2010 yılından bu yana, yasalara aykırı işlemler yapan yetkililere karşı kamunun hakkını koruyamıyor. Denetimler sırasında suç unsuruna rastlanmışsa savcılığa gönderildiği belirtilse de tersi örneklere rastlanabiliyor.

sayistay-da-kadrolasma-yolsuzlugu-ortemedi-930272-1.
Emekli Sayıştay Denetçisi Kadir Sev

Savcılığa gönderildiğinde ne oluyor?

İşte tam o süreçte neler yapıldığını ve tür sonuçlar alındığını bilmiyoruz. Zaman içinde unutulup gidiyor. Kamunun yitirilen kaynaklarının sorumlularına ödettirilip ödettirilmediğini; cezalandırılıp cezalandırılmadıklarını merak bile etmiyoruz. Çoğu yargı labirentlerinde sahipsiz bekliyor.

Yani kamunun kaynakları usulsüz kullanan bu insanlara yargı dokunmayacak mı?

Sayıştay’ın hesap mahkemesi olma işlevi dumura uğratıldı. Yargı raporu yazılıyor ama Sayıştay yargısı içinde kalınarak sonuç alınabilme olanağı kalmadı. Yargı raporu yazmak için önce kamu zararı tespitinin yapılması, sonra tutarının belirlenmesi gerekiyor. Bundan sonrası daha da karmaşık; kamu zararına yol açan işlemler ile harcama yetkililerinin ilişkisini-illiyet bağını kuracaksınız. Kasıt, kusur, ihmal seçeneklerini değerlendireceksiniz. Her birinin tanımı ve cezası farklı. Bu konular Ceza Yasasının görev alanına giriyor, Sayıştay’da değil, adli yargı yerlerinde çözümlenmesi gerekiyor.

Eski bir Sayıştay denetçisi olarak çalıştığınız yıllarla bugünü karşılaştırdığınızda ne söyleyebilirsiniz?

832 Sayılı Sayıştay Yasasının yürürlükte olduğu dönemde, 30 yıl görev yaptım. Sayıştay’ın görev, yetki, denetim anlayışı ve işleyişinin önemli ölçüde değiştirildiği, 2010 yılının son günlerinde yürürlüğe giren 6085 sayılı yasa döneminde görevde değildim. Ancak gelişmeleri dikkatle izliyorum.

Sayıştay raporlarına basında çok az yer veriliyordu ama bunun nedeni başkaydı. Teknik ayrıntılara boğmadan açıklamaya çalışayım. 832 sayılı Yasada, genel ve katma bütçeli kurum ve kuruluşlar için şöyle bir denetim yöntemi öngörülüyordu: Denetçiler saymanlıkları inceler, yasaya uygun olmadığını düşündükleri harcamaların nedenini sayman ve tahakkuk memuru adı verilen yetkililerden sorar, gönderdikleri yazılı savunmalarını değerlendirir, haksız olduklarını düşünüyorsa, kendi görüşüyle birlikte raporuna alır, tazminini isterdi.

Raporlar, birer hesap mahkemesi sayılan Sayıştay Dairelerinde yargılanır, sorumlular hakkında zimmet, tazmin ya da beraat kararı verilirdi. Sorumluların, yasalara aykırı harcamalarına yersiz ödeme denirdi; kamu zararı olup olmadığının önemi yoktu. Bu yüzden kanıtlanması gerekmezdi. Yetkililer harcanan tutarın bütününden sorumlu tutulurlardı. Sözgelimi; ihale yasasına aykırı olarak 5 bin liraya bir buzdolabı alınmışsa, 5 bin liranın ödettirilmesine karar verilirdi. Hukuk literatüründe “objektif sorumluluk” olarak adlandırılan bu yöntem, yetkilileri daha özenli olmaya yöneltirdi. Bunun bir başka önemli yararı da Sayıştay Dairelerinin yargılamaları sayesinde devasa bir içtihat oluşmuş olmasıydı.

Bütün eksiklerine karşın 832 sayılı Yasa, kamunun hakkını 2010 yılında yürürlüğe giren 6085 sayılı yasaya oranla daha etkili korunabilmesini sağlayabilecek özelliklere sahipti.

GÜVENİLİR BİR KURUM YOK

Sayıştay yolsuzluklara mücadele etmekle görevli bir kurum mu?

Değil. Öyle bir görevi yok. Örgüt yapısı da buna elverişli değil. Sahada görev yapan 500-600 denetçi ile içinde belediyeler, özel idarelerin de olduğu bütün kamu örgütü denetlenemez. Üstelik denetçiler soruşturma yapamıyor.

Şu konu da önemli: Sayıştay, parlamentonun bütçe hakkını kullanabilmesi için görev yapıyor. Anayasa ve örgüt yasasında TBMM adına görev yaptığı belirtiliyor. Bütçe hakkı, parlamentonun bütçe yasasıyla verdiği harcama yetkisine idarenin ne denli uyduğunun ortaya konulması anlamına geliyor. Burjuva demokrasilerinde bunun siyasi sonuçları var. Oysa biz Yürütme gücünün parlamentoya karşı sorumlu olmadığ�� bir ülkede yaşıyoruz. Bütçelerin, mecliste reddedilmesinin pratikte hiçbir yararı yok. Bakanlık sistemi denilen yeni düzende, bütçe reddedilse bile bir önceki yıl bütçe ödenekleri enflasyon oranında güncellenip yıllarca uygulanabiliyor.

Yolsuzlukla mücadele bütün dünyada idarenin görev ve sorumluluğundadır. İdare görevini yapmıyor. Denetleyecek güvenilir bir kurum yok. Sayıştay raporlarının gündemden düşmemesi, denetime olan açlığımızdan kaynaklanıyor.

SAYIŞTAY’DA DA KADROLAŞTILAR

Sayıştay’dan hala etkili raporların gelmesine bakarak AKP’nin buralarda kadrolaşamadığı sonucunu çıkarmak mümkün mü?

Sayıştay’da bugün görev yapan üyelerin hemen hepsi denetçilerin ise büyük çoğunluğu AKP iktidarı döneminde seçildi. Kadrolaştılar. Sınav uygulamalarının niteliğini gösteren küçük bir örnek vereyim. 2009 yılında Sayıştay Denetçi yardımcılığı sınavını 30 küsur kişi kazandı. Sözlüde elenen adaylardan biri; “sesli ya da görüntülü kayıt alınmadı, yargı denetimine elverişli ortam hazırlanmadı” gerekçesiyle İdare Mahkemesine başvurdu. Sınav iptal edildi. Yasayı değiştirip “sesli ya da görüntülü kayıt alınmaz” kuralı getirip sınavı yenilediler. Tesadüfün böylesine şapka çıkarılır: yenilenen sınavı aynı kişiler kazandı.

Kadrolaştılar ama yine de kendilerini zorlayan raporları önleyemiyorlar. Bunda kamuoyunun etkisini de ihmal etmeyelim. Denetçilerin düzenlediği raporlar, yasa uyarınca üç ayrı elemeden geçirildikten sonra Parlamentoya sunulur. Yasanın ilk uygulandığı yıllarda raporlarda bulgu adına bir şey bırakmıyorlardı. Hatırlarsınız, Mecliste muhalefet milletvekilleri, böyle rapor mu olur sözleriyle yırtıp çöpe atmışlardı. Şimdilerde mecburen daha esnek davranıyorlar.

Sayıştay’ın denetim kapsamı daraltıldı sözleri işitiyoruz. Bu bilgi doğru mu?

Tam tersi, genişletildi ama sığlaştırıldı. KİT’leri denetleyen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluyla birleştirildi. Artık kamu işletmeleri Sayıştay patenti altında denetleniyor. 2010 yılı ve öncesinde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, denetim verilerini bir rapora dönüştürüp, asıl denetim yetkisini kullanan TBMM, KİT komisyonuna sunardı. Şimdi bu işi Sayıştay yapıyor. Sayıştay, ilk birkaç yıl gönderdiği raporları yayımladı, sonra “bunlar nihai rapor değil” gerekçesiyle vazgeçti, eskilerini de kaldırdı.

Sayıştay’ın denetleyemediği kamu kuruluşu var mı?

Sayıştay denetiminden kaçırılan kuruluşlar var. Sözgelişi Türkiye Varlık Fonunun çatı örgütünü denetleyemiyor. Aslına bakarsanız çatı örgütüne Türkiye Cumhuriyeti yasaları işlemiyor. Kural öngörülmüyor. Raporunuza; şu kurala aykırı davrandılar yazamazsınız. Varlık Fonuna bağlanan kuruluşların denetimlerinde ise bir değişiklik yok. Çoğunu Sayıştay denetliyordu; görevi sürüyor. Cumhurbaşkanlığı örgüt yapısı içinde özel bütçeli, kamu tüzel kişiliği olan, “Yatırım, Finans, Dijital Dönüşüm, İnsan Kaynakları” adlarını taşıyan 4 Cumhurbaşkanlığı Ofisi var. Devleti dönüştüren çalışmalar yürütüyorlar. Finans Ofisi, İstanbul Finans Merkezini kuruyor. Bunun için biliyorsunuz devasa çalışma alanları hazırlanıyor. Sayıştay bunları denetleyemiyor. Denetlese de işe yaramaz. Varlık Fonunda olduğu gibi bunlar için de kural öngörülmüyor.

Sayıştay bu ofisleri 2021 yılı denetim programına almış. Ama 1 sayılı CB Kararnamesinde muhasebelerine ilişkin usul ve esaslar ile denetimlerinin Cumhurbaşkanınca çıkarılacak yönetmelik uyarınca yapılması öngörülüyor. Yönetmelik ise henüz çıkarılmadı.