Ekonomist Atabay, “Seçim kazanmak için rezervleri yok etme pahasına kuru baskılamaya çalışanlar şimdi döviz rezervi yaratmak zorunda. Yerel seçimler nedeniyle süreci amaçlarına uygun yönetmek istiyorlar” diyor.

Seçim diyeti ödeniyor
Fotoğraf: Depo Photos

Havva GÜMÜŞKAYA

Ülke ekonomisinde büyük bir tahribata yol açan iktidar, attığı adımlarla bu tahribatın bedelini daha da ağırlaştırıyor. Bunun faturası ise toplumun kesimlerinin üzerine yıkılıyor. Seçimlerinden ardından başlayan ve geçen hafta faiz artışı ile devam eden süreci Ekonomist Güldem Atabay ile konuştuk.

Mehmet Şimşek’in göreve gelmesi ve başlayan ve PPK toplantısına uzanan dönemi değerlendirir misiniz? Beklentiler neydi ne oldu?

Mehmet Şimşek görevi devralırken yaptığı açıklamada “Türkiye’nin rasyonel politikalara dönüşten başka çaresi kalmadı” dediğinde, bahsettiğinin Yeni Ekonomi Modeli’nin (YEM) rafa kalkması olduğunu hepimiz anladık. Enflasyonu çok hızlı ve çok yükseğe çıkaran, Merkez Bankası (MB) rezervlerini yok eden, cari açığı artıran bu ekonomi deneyinden geriye dönüş de şüphesiz enflasyonla gerçek mücadele için faiz artışı ile finansal baskılama adımlarının geri alınması ile başlayacaktı.

MB başkanı değişti ancak yüksek enflasyon yaratan aşırı negatif reel faiz kararının arkasındaki PPK üyeleri değişmedi. Uyumlu çalışarak enflasyonu düşürmeye çalışacak bir ekip yerine yurtdışından döviz çekmek için iki isimle vitrin değişikliği yapıldığını anladık. O nedenle MB’nin ilk PPK toplantısı çok önem kazandı. Faiz artışının miktarı kadar faiz artış kararı ile çıkacak PPK metninin içeriği dikkatle beklendi. Her ikisi de beklentileri karşılamadı.

Güldem Atabay, Ekonomist

TL’nin değer kaybetmesi mi isteniyor?

YEM ile kilitlenmiş durumdaki banka-reel sektör ilişkileri nedeniyle faiz artışlarının ve finansal baskılama adımlarından serbestliğe geçişin kademeli yapılması gereğini tartışmak ve onaylamak mümkün. Ancak ilk faiz artışını 650 baz puanla sınırlı tutarak politika faizini hem enflasyonun hem de beklentinin altında yüzde 15’e çekmek TL’ye değer kaybettirmeyi göze almak demek. Faiz kararını izleyen günlerde de aynen bu olmakta.

Net rezervleri eksi 75 milyar dolara kadar çekmek Türkiye ekonomisi adına büyük bir yönetimsel hataydı. Bu hatanın bedeli olarak Türkiye bir ödemeler dengesi krizine, olası bir moratoryuma ve dış borçta iflasa doğru ilerlemekteydi. Bunun vatandaş için anlamı döviz yokluğu, sermaye kontrolleri, çok yüksek enflasyon, ekonomik daralma ve hızla artan işsizlik olacaktı. Seçim kazanmak için rezervleri yok etme pahasına kuru baskılamaya çalışanlar şimdi işler kontrolden çıkmasın diye hızla döviz rezervi yaratmak zorunda. Yerel seçimler nedeniyle de bu süreci siyasi amaçlarına uygun yönetmek isteğindeler.

Yüksek ve yükselecek enflasyona göre ayarlanan bir faiz artışı, iç talebi dizginleme adımları hızla sıcak para niteliğinde yabancı sermaye çekerken enflasyon tarafında daha hızlı sonuç verecekti. Ancak ekonomide olası bir daralma ve işsizlikte artış süreci yaşatacaktı ki bu da büyük olasılıkla yerel seçim dönemine denk gelecekti. Şimdi ise ortaya çıkan adımlardan bu yolun seçilmediğini anlıyoruz.

Peki, amaçlanan ne?

Seçim diyeti ödeme gereği de işte burada başlıyor. Hedefte iki tür döviz kaynağı girişi yaratmak var:

1.Sıcak paranın en sıcak kısmı. Yabancı yatırımcının Türkiye riskini almak için yeterli faiz artışı olmadı. Sıcak para çekerek rezervleri acilen artırmak için geriye TL’nin değerini daha da düşürmek kalıyor. Böylece sıcak paracı denen yatırımcı kitlesi elindeki dövizi TL’ye çevirerek tahvil-hisse almak istediğinde giriş noktasının, ülkeden çıkarken zarar etmeyeceği şekilde ayarlandığını görüyoruz. Bu bir seçim diyetidir. Çünkü seçim kazanmak için yapay bir ekonomik refah ortamını yaratmak için rezervleri Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde yakanlar, şimdi sıcak para girsin diye TL’ye değer kaybettirerek rezerv artışı yaratmak zorunluluğunda.

 2.Doğrudan yatırım. Yabancı sermaye çekmenin en sağlıklı yolu olsa da, Erdoğan hükümetlerinde hukuk-adalet alanlarında iyileşme beklenmemesi ekonomide AKP dönemlerinde derinleşen yapısal sorunlara çözüm beklenmemesi şeffaf, hesap verebilir doğrudan yatırımların ülkeye kendi isteğiyle gelmelerine engel. O zaman da işte seçim öncesi MB rezervlerine neden yaptığını bilmediğimiz destekleri atarak Erdoğan’a seçim kazandıran Orta Doğu ülkelerinden doğrudan yatırım çekme kapasitesi kalıyor geriye. Bunun için de TL’nin değer kaybetmesi kilidi çeviren tek anahtar. Varlık Fonu altındaki değerli büyük şirketler kadar Türkiye ekonomisinde özel sektör elindeki kaliteli şirketlerin dolar bazında değeri TL değer kaybettikçe düşmekte. Türkiye ekonomisi ve sistemi bir bütün olarak cazip olmadığı için yıllardır konut sektörü dışında doğrudan yatırım gelmiyor. Doğrudan yatırım çekerek kalıcı döviz rezervi yaratmanın kestirme yolu da TL’ye değer kaybettirilerek Türk şirketlerin ucuzlatılmasından geçiyor. Doğru ekonomi politikalarıyla çok cazip değerlerde yaşamlarını sürdürecek, yabancıyla ortaklık yapmaları halinde çok daha fazla kalıcı döviz girişi yaratabilecek şirketler, şimdi haraç-mezat satılmaları riski ile karşı karşıya bırakılmaktalar.

Bunun bedeli ne olacak? Halka nasıl yansıyacak?

Sıcak para ya da eş-dost ülke ilişkileriyle gelecek doğrudan yatırım için TL’ye hızla değer kaybettirmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden paranın ayaklar altına alınmasına izin vermek demek. Vatandaşların yüksek ve hızlı enflasyon altında ezmek demek. Döviz çekmek için yaratılan enflasyonu geriden telafi eden ücret artışlarının çok kısa sürede açlık sınırının altına kalması, bu tür geriden endeksleme ile enflasyonun iyice kalıcı hale dönüşmesi demek. Türkiye ekonomisinin giderek potansiyelinin çok altına inmesi demek. 

KAYNAK İSRAFI 

KKM’nin yükü açısından nasıl bedeli olur?

Yılın başından bu yana TL’nin rezerv yakarak baskılandığı dönemde Hazine’ye aylık faiz gideri maliyetinin gerilediğini izledik. Şimdi TL değer kaybederken bu maliyetin hızla arttığını göreceğiz. Seçimden bu yana değer kaybeden TL ile KKM maliyeti yaklaşık aylık yaklaşık 30 milyar TL olacak. TL değer kaybederken hareketli bir hedef olarak yükselecek bu maliyet.

Etki analizi yapılmadan acil rezerv girişi yaratmak için TL’ye değer kaybettirmek büyük kaynak israfına neden olacak. Sene sonunda bitçe açığı/GSMH oranının yüzde 10’a ulaşması şaşırtıcı olmayacak.

Yeni Ekonomi Modeli ile servet transferi yaparken her türlü baskılama yöntemi ile ekonomiyi çıkmaza sokma pahasına seçim kazanan AKP-Erdoğan açısından hiçbir hesap verme zorunluluğu olmayan bir politik sistemde genişleyen bütçe açığını yeniden normal sınırlara daraltmak, enflasyonu gerçekten geriletmek yerel seçimlerin ardından şüphesiz vatandaşın sırtına binen ağır yükler haline dönüşecek.