İktidar yeni kavramlarla bildiği işi yapmaya devam ediyor ama sosyal konut üretmiyor, kavramı deforme ederek gerçek anlamından uzaklaştırıyor. Gerçek sorun ise konut üretmektense konuta erişim sorunudur.

Seçim şantiyesi
Konut Projesi için başvuranların sayısı 2 milyonu aşarken bankaların önünde yoğunluk yaşandı. (Fotoğraf: AA)

Dr. Öğr. Üyesi Tayfun KAHRAMAN
Silivri Cezaevi’nden yazdı. (Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47).​

Seçim şantiyesi kuruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi adıyla ekonomik krizin baskısı altında ezilen yoksullar, gençler ve emeklilerin kendisine sırt çevirmeye başlaması ile onların yaşadığı en can alıcı soruna ilişkin bir lansman yaptı. Buna göre, ilk etapta 250 bin, 5 yıl içinde 500 bin konut üretilecek, buna ek 250 bin arsa ve 50 bin işyeri dar gelirliler için satışa çıkarılacak. Ödeme koşulları mevcut piyasa koşullarının altında olacak bu gayrimenkullerle beraber kentlerde yaşanan konut sorununu çözmek hedefleniyor. 81 ilde kamu sübvansiyonu ile şantiyeler kurulacak ve sosyal konutlarda kentlerin dezavantajlılarının konuta erişim şansı yakalayacakları iddia ediliyor.

ÇEVRESİNDE DOLANIYOR

En baştan söyleyelim, soruna yine popülist yaklaşımlar ile çözüm arayan, yoksul ve dezavantajlı gruplara ‘uygun ödeme koşulları ile ev sahibi olma şansı tanıyoruz’ diyen AKP iktidarı yine göz boyayarak gerçek sorunun çevresinden dolanıp, seçimlerde bu grupların oylarını almaya çalışıyor. Bir taraftan ekonomik krizle beraber zor durumda olan inşaat sektörüne can simidi atarken, diğer taraftan kendine sırt çeviren seçmenleri yeniden kazanmaya çabalıyor. Bu proje inşaat sektörünün nefes alması için bir fırsat olabilir ama yoksullar ve konuta erişim olanakları kısıtlı kentliler açısından nefes alacakları bir senaryo görünmüyor. Türkiye’de yurttaşların yarıdan fazlasının açlık sınırına dahi erişemeyen asgari ücret ve altında ücretlerle geçiniyor olmaları ne demek istediğimizi daha iyi anlatıyor. Asgari geçim şartlarını karşılayamayanlar için her ne kadar uygun görünse de 2+1 konutlar için ayda 2280 TL, 3+1 konutlar içinse ayda 3187 TL ödemek hiç de mümkün görünmüyor. Dahası, bu fiyatların, açıklanan minimum ödemelerin, nerede, hangi ilde ya da hangi zamanda değişecekleri soruları ise cevapsız. Ek olarak, her 6 ayda bir memur zamları oranında gerçekleştirilecek artışlarla yeni yapılacak konutlara sabit gelirli yoksullardansa, kayıtdışı gelir elde eden konut sahibi olmayan kesimlerin ulaşabileceğini şimdiden söylemek mümkün.

Bu nedenle, sosyal konut projesi adı verilen yeni inşaatlarla söylendiği gibi yoksulların ve dezavantajlı grupların konut sorununun çözülmesindense yeni bir gayrimenkul geliştirme projesiyle karşı karşıyayız. İktidar yine bildiği yerden, ezberden hareketle sosyal konut üretimindense bir gayrimenkul geliştirme projesine hazırlanıyor. Konuta erişim sorununa odaklanmaktansa sektör için yeni yatırım araçları oluşturarak, konut sorununun yaşanmasındaki nedenlerden biri olan konutun finans aracı olarak tanımlanmasına hizmet ediyor. Son 20 yılda iktidarda olduğu süreçte yaptığı konutlarla benzer bir süreci birçok kez tecrübe edip hala konut sorununa çare üretemeyen iktidar, aynı yöntemleri bu kez sosyal konut diyerek servis ediyor.

KAVRAM DEFORME OLDU

İktidar yeni kavramlarla bildiği işi yapmaya devam ediyor ama sosyal konut üretmiyor. Öncelikle şunu söyleyelim; sosyal konut bir gayrimenkul geliştirme projesi, konutun yatırım aracına döndüğü bir finansal araç değildir. Sosyal konut, konuta erişim sorunu yaşayan dezavantajlı grupların sağlıklı konuta erişim olanaklarının sağlanması, finans sektöründeki spekülatif faaliyetlerden bu kesimlerin korunmasıdır. Sosyal konutun illa yeni üretilecek konutlar ile karşılanması da gerekmez; sosyal konut mevcut yapılı çevrede geniş halk kesimlerini spekülatif hareketlere karşı koruma politikalarının uygulanması ile de sağlanır. Kamunun piyasaya müdahale şansını artırmak üzere edindiği kendine ait konutlarda, gereğinde ücretsiz kullanım hakkı ya da gelir orantılı kira bedelleri ile barınma haklarını karşıladığı konutlardır. Sosyal konutta mülkiyetin devrindense, kamu mülkiyeti ile kullanım değeri odağında konuta erişim hakkının sınırlı gruplara tahsis öncelik olmalıdır. Ancak bu şekilde sosyal konutların gerçek ihtiyaç sahiplerine hizmet etmesi sağlanabilir. Fakat iktidar her alanda olduğu gibi sosyal konut kavramını deforme ederek gerçek anlamından uzaklaştırmaktadır.

SORUNU BÜYÜTECEKLER

İktidar yanlısı medya alkışlayıp naralar atadursun; bu anlayış sürdüğü sürece bugüne kadar olduğu gibi konut sorunu çözümsüzlüğe mahkûm olacak. Daha önce iktidarın açıkladığı konut projelerinden çıkan benzer sonuçlarla karşılaşacağız. Tabii bu proje 2019 yılında açıkladıkları yılda 100 bin konut vaadinde olduğu gibi seçim sonrası rafa kaldırılmazsa; TOKİ’nin son 20 yılda yaptığı 1 milyondan fazla konut gibi bu konutlar da konut sorununa çare olmaktansa sorunu büyütecekler. Benzer bir projeyi iktidar geçtiğimiz haziran ayında bu kez Konut Finansman Projesi adıyla 3 paket halinde açıklamıştı. Bu açıklama sonrası, “Konut Sorununa Çözüm İçin Ezberi Bozmak” başlıklı makalemde yine ezbere iş yaptıklarını, çözümdense inşaat sektörünü kurtarmaya yönelik adım attıklarını yazmıştım. Bu proje tutmamış olacak ki üzerinden 4 ay geçtikten sonra bu kez seçime daha somut rakamlarla gitmek istediklerinden, en büyüğü yapıyoruz diyerek sosyal konut projelerini açıkladılar.

YANGINA KÖRÜKLE GİTMEK

Şu tespiti tekrar etmek gerek, tek başına konut yaparak konut sorunu çözülmez. Elbette demografik büyüme nedeniyle talep oluştuğu sürece konut üretirsiniz. Türkiye’de de bu nedenle her yıl yüzbinlerce konut yapılmak zorunda. Ama sorun konut üretmektense, konuta erişim sorunudur. Özellikle, alt sınıflar açısından bu sorun giderek içinden çıkılmaz bir hal alırken, onların erişemeyecekleri fiyatlarla bu enflasyonist ortamda konut üretiyorum diyerek; kamu kaynaklarını bu alana ayırmak, yangına körükle gitmek demektir. Yani, mülkiyet temelli politikalar ile 500 bin konutun üretileceği dahi muamma iken, üretilebilmesi de çare olmayacaktır. Tüm bunları bir yana koyarsak, eğer amaç yine hızla şantiyeler kurarak müteahhitlere yeni inşaat alanları açmak ve inşaat sektörünü canlandırarak ekonomik krizden çıkış yolları bulmak ise bu stratejinin de iktidara faydası yok. Çünkü bu enflasyonist ortamda konut üretmek de konuta erişimi kolaylaştırmak da çok zor. Bu nedenle, konut sorununu çözmek için önce ekonomide istikrarı yakalamak şart.

SORUN KONUTA ERİŞİM

İktidarın son sosyal konut projesi ile konut sorununa çözüm üretmektense başka amaçlara hizmet etmek istediği ortada; ilk olarak duran ekonomiye can suyu vermek üzere inşaat sektörünü hareketlendirmek istiyor. İktidarın esaslı amacı ise konut projesine dahil olan yurttaşları borçlandırarak ancak kendilerine oy verirlerse konut sahibi olabileceklerini söyleyerek, onları hayalleri ile seçim sandığı arasına sıkıştırmak; sonuçları ancak seçim sonrası ortaya çıkacak vaatlerle seçmenleri ikna etmek. Anlaşılan o ki iktidar seçime giderken sosyal konut projesi ile kaybettiği oyları geri kazanmak isterken, yalnızca projenin amacı olarak sunduğu konut sorununu çözme telaşı taşımıyor, onu seçim sonrasına erteliyor.

Buna karşı konuta erişim sorununu çözmek üzere sorun odaklı politikalar ortaya koyarak, hayal tacirliğine karşı kentlilerin konuta erişimini sağlayacak somut projeler üretilmelidir. Tekrar edersek, konuta tüm kentlilerin erişimi ancak konut yatırım aracı olmaktan çıkarınca mümkün olacaktır. Öncelikle, spekülatif piyasada değer artışı için yatırım aracı olarak kullanılan ve belli gruplar elinde toplanan konutlara karşı sosyal konut kamu mülkiyetinde olacak şekilde üretilmeli ve toplanmalıdır. Bugün, konut sorunundan en çok canı yanan alt gelir grupları başta olmak üzere kamu mülkü konutlarla kira bedelleri kentiler lehine düzenleyerek spekülasyon engellenmeli ve konuta erişim sağlanmalıdır.

Sosyal konut özellikle kamu mülkiyetinde kalmalı ve piyasada düzenleyici olmak üzere mutlaka üretilmelidir. Fakat AKP iktidarının Cumhuriyet’in en büyük sosyal konut projesi olarak ilan ettiği proje bir sosyal konut projesi değil, umutları yine başka bahara bırakan, seçmeni AKP’ye oy vermeye zorlama projesidir. Engels’in konut sorununda söylediği gibi, AKP iktidarı seçmenleri borçlandırarak, mülkiyeti kaybetme korkusu ile adeta ayaklarına pranga takmak istemektedir.