Baro seçimleri, seçme seçilme hakkının ve demokrasi mücadelesinin sarı öküzüdür

Seçme seçilme hakkı ve demokrasi

Av. Özkan Yücel*

Barolar; genel kurulları yapılacak mı yapılmayacak mı sorusu ile ülkemizin son bir buçuk aylık gündeminde önemli yer işgal etti. Barolar diyorum, çünkü barolar dışında çok az bir kesim bunun bir demokrasi mücadelesi olduğunu fark etti. Hatırı sayılır sayıda kişi, sorunu barolarla iktidarın itişmesi olarak algıladı. Kalan kısım ise Ankara’da TBB nin başına çöreklenmiş küçük tek adam iktidarının devamı için oynanan ayak oyunlarından ibaret sandı yapılanları.

Ne o ne öteki aslında... Yaşananları, yapılanları sağlıklı biçimde değerlendiremezsek; yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü, etki alanını, neleri tehdit ettiğini anlamakta da zorlanırız elbette.

Peki neydi bir buçuk aydır baro genel kurullarını yaptırmamak adına yaşanan süreç? Olanlar; ne tek başına barolarla iktidar çekişmesi, ne gündem saptırmak, ne de küçük tek adam iktidarını sürdürme çabalarının tezahürüydü. Daha büyük bir hukuksuzluğun barolar üzerinden provasıydı yaşananlar aslında. Sahte gündemler yaratmak, TBB yi küçük tek adama hediye etmek; asıl üretimin yan ürünleriydi yalnızca.

Hatırlayalım birlikte; İçişleri Bakanlığı hiç de gereği yokken aniden bir genelge yayımlayıverdi. Baro genel kurullarının yapılıp yapılamayacağına ilişkin İl Hıfzıssıhha Kurulları bir değerlendirme yapsın, ona göre karar verilsin diye. Peki ihtiyacın kaynağı nedir diye soranlara, Covid-19 önlemleri şeklinde bir gerekçe sunuldu. İnsanların yaşamı ya da sağlığı üzerinden sunulan bu gerekçe, çok da makul görünüyordu ve kabul edilmemesi için de bir neden yok gibiydi. Ancak, İçişleri Bakanlığı genelgesi ve ardından YSK kararı, sonrasında neredeyse imla hatalarına kadar birbirini tekrar eden İl Hıfzısıhha Kurulu ve nihayet seçimleri yapmakla kanunen görevli İlçe Seçim Kurulları kararları; gerçek niyeti ortaya koyuyordu. Baro genel kurulları yapılamaz ama parti genel kurulları, sendika genel kurulları ve diğer toplantılar hatta siyasi parti mitingleri yapılabilir deniyordu bu kararlarda. Takke düşmüş, kel görünmüştü artık. Niyet sağlık, niyet yaşam hakkı falan değil. Yakın zamana kadar çoklu baro kavgasının tarafı olan iktidar, kanunla hayata geçiremediği ikinci baroları kurmak için tüm olanaklarını kullanıyor ve yandaş baroların kuruluşunu tamamlayabilmek için tüm imkânlarını seferber etmiş durumda. Neden?

TBB başkanını yeniden seçtirebilmek için. İşte görünür gerçek olarak ortaya konulan şey, herkesin üzerinde ittifakla kabul ettiği gerekçe.

Dedim ya, bu neden, yan ürünlerden biri yalnızca. Asıl tehlike altında olanın demokratik devlet teamülleri, seçme seçilme hakkı olduğunu; hukuk devletinden çadır devletine geçişin eşiğinde yer aldığımızı ya kimse görmüyor ya da dillendirmek istemiyordu bu süreçte. Durum böyle olunca da İzmir Barosu'nun “Bu kararı tanımıyoruz” çıkışı, bir itişmenin parçası sayılıyordu. Oysa yaşananlar, haklılığımızı bir kez daha ortaya koymuş görünüyor.
İktidar bir kanunla falan değil, bir genelgeyle başlattı süreci bildiğiniz gibi. İktidarın (yürütmenin) emir eri gibi davranan kurumlar ise bu emri asla havada bırakmadı. Görevli olmamasına rağmen YSK karar aldı, İl Hıfzıshha Kurulları, il bazında herhangi bir değerlendirme yapmaksızın kararlar verdi. Örneğin alınan kararlarla, AVM'lerinin kapıları ardına kadar açık olan illerde bile 80 üyesi olan baroya genel kurul yaptırılmadı, il ve ilçe seçim kurulları kanunen görevli oldukları halde sandık kurmadı ve görevli göndermedi seçim alanlarına. Seçim öncesi verilmiş olan yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarını da tanımadı aynı çevreler.

Görüldü ki/görülmeli ki, bir kanun hükmünü genelgelerle, talimatlarla, kararlarla yok saymanın provasıydı yapılanlar. Tüm ülke sandı ki, yalnızca baroların seçimleridir ötelenen ve bu nedenle kimse ses çıkarmadı. Barolara, avukatların seçme seçilme hakkına sahip çıkmadılar. Bugün Avukatlık Kanunu'ndaki seçim hükmünü tanımayanlar, yarın yerel veya genel seçimlere ilişkin kanun hükmünü tanımadıklarında ne yapacağız; sorusu ise hala geçerliliğini koruyor. Yani aslında baro seçimleri, seçme seçilme hakkının ve demokrasi mücadelesinin sarı öküzüydü. Sarı öküzü vermemek için uğraşıyor hala barolar. Çünkü bu hamle; sandığı yurttaştan kaçırmanın, demokrasiyi rafa kaldırmanın, iktidarın/iktidarların diledikleri gibi sürmeyeceğini anladıklarında seçme seçilme hakkını yok sayabilecek olmanın provasıdır. Bu hal ortaya konup teşhir edilmez, hep birlikte bu hukuka aykırılığa karşı çıkılmaz ise yarın çok geç olabilir.

*İzmir Barosu Başkanı