Nuh Gönültaş (Bugün):
• Fener yönetimindeki çok önemli ve ağırlıklı işadamlarının sürpriz bir şekilde yönetimden çekilmesi kongrenin bu şekilde yeniden yapılma ihtimaline bağlanıyor. Söz konusu işadamları kendilerine göre mazeret beyan ettiler ama gerçekte Aziz Yıldırım'ın ceza alacağını tahmin ettikleri için onun listesine girmediler, uzak durdular. Makul! Bu ülkenin değerli insanlarının, işadamlarının temiz isimlerini kirletmemek istemelerini anlamak gerek. MHP Milletvekili Lütfi Türkkan Aziz Yıldırım'ın şikeden değil "Ergenekon'un finansörü" olduğundan içeride yattığını söylüyor. Türkkan'a göre de Fenerbahçe kongresi yenilenecek, yani Aziz Yıldırım ceza alacak: "Bir arkadaşımın kızının düğününde, Türkiye açısından çok önemli bir işadamı arkadaşım, o da Fenerbahçeli'dir, Fenerbahçe'nin kongresinin tekrarlanabileceğini söyledi. Aziz Yıldırım bu süreçte ceza alacak. Eğer aldığı ceza üç seneyi geçerse futbol hukuku gereği bir daha kulüp yöneticiliği yapamaz. İşin özeti Aziz Yıldırım'ın tutukluluğunda gösterilen neden şikedir. Olayların gerisinde inanılan ve belki de tespit edilen Ergenekon'un finansörü olduğu kanaatidir."
Mümtaz’er

Türköne (Zaman):
• İslamcıların ürettiği sol ideolojinin içeriği, aslında geleneksel solun dolduramadığı boşluk hakkında fikir veriyor. Geleneksel solun anti-kapitalizmle, sınıf mücadelesi ile ve yoksulların haklarını savunmakla bir ilgisi yok. Bizim solumuz anti-emperyalist olmayı, sol ideoloji için yeterli görüyor. Amerikan düşmanlığı, sol ideolojik kimlik ve jargonu için yeterli görülüyor. Bunun için, 70'li yıllardan kalma Soğuk Savaş dengelerine dayanan Amerikan emperyalizmi tezi, her taşın altından çıkan bir komplo olarak devreye giriyor. Ne tarihte ne bugünde açıklanamayacak hiçbir çelişki kalmıyor. Yine 70'li yıllardan kalma üçüncü dünya milliyetçiliği, ulusalcılık adıyla anti-Amerikan bir ideoloji olarak yorumlanıyor. Yerel çerçeve ise, Millî Mücadele'nin özgün şartlarından ve kavramlarından iktibas ediliyor. Darbelerle ortak paydalar üretiliyor. Böylece sol ideoloji, sınıfsal çelişkilerden kopartılarak artık miadını doldurmuş elitlerin kavrayamadıkları dünyaya karşı gerici bir direnişe dönüşüyor.

Can Dündar
(Milliyet):
• Top atışı kazası olduğunu yazıyor gazete... Wall Street Journal araştırsa da aslında ne olduğunu öğrensek(!) Tayfun için geç gerçi... O, barışı göremeden yetim kaldı. Oturduğu yerden, olanca masumiyetiyle kendisine sahip çıkmayan kalemlere, savaşı kışkırtan şahinlere, barışa çabalamayan siyasetçilere bakıyor sanki... “Yetmedi mi” dercesine... Yetti oysa... Çoktan yetti. Bunca yılın öğrettiğiyle, kaybettirdiğiyle hâlâ bu kanlı oyuna siyaseten müdahale etmemek, barışı konuşmaktan çekinmek akıl alır gibi değil. “Savaş yeter! Silahları bırakalım ve konuşalım” diyenlerin güçlü bir dayanağı, insani bir sığınağı var: Tayfun’un fotoğrafının bu toplumda yarattığı ortak acı... Bu fotoğrafa bakınca vicdanı sızlayanların istisnasız her coğrafyada hissedilen yürek ağrısı...

Bu kolektif keder, asli sermayemiz bizim... Beraberliğimizin en esaslı sigortası...  Irk, mezhep, din, milliyet tanımadan her yanağa aynı renkte akan gözyaşımız da çimentomuzun suyu... “Artık analar evlatsız, evlatlar babasız kalmasın” çığlığı, bizi çözüme taşıyacak son ve yegâne çaredir.
Savaşı bitirirse, bu çığlık bitirir.

Nihal Kemaloğlu (Akşam):
• Bu çok kullanışlı bin bir yüzlü ekonomik kimliğimiz yere ve koşullara göre genellikle Küçük Amerika ve Küçük Çin arasında gidip gelirken bu defa ibre Yunanistan'da durmuştu. Hükümetle sendikalar arasında yapılan içinden 'grev hakkı' Anayasa değişikliğiyle çıkartılmış toplu sözleşme görüşmelerinde ki,aslında grev hakkı yasaklı toplantının adı olsa olsa toplu buluşmaydı. İşte bu buluşmada Hükümet yüzde 8.5 büyümüş milli gelirden pay olarak 3 milyon kamu çalışanına 2012 yılı için yüzde 3+3 zammı reva görmüştü. Sendikalar da 5 ay geciktirilmiş zammı 'komik' bulunca hükümet yoğurt, süt yardımıyla zammı denkleştirmeye çalışmıştı. Herhalde hükümet istenilen zammı vermektense piyasadaki arz fazlası süt ve yoğurdu satın alıp kamu çalışanına dağıtmayı daha piyasa rasyoneli bulmuştu. Ve kamu çalışanları yüzde 160 büyüyen milli gelirden haklarını isteyince  Başbakan, 'istediğiniz zammı verirsek Yunanistan'a benzeriz' diyerek 'küresel krizin Türkiye'ye teğet geçip' geçmediğini bu zam oranıyla ortada bıraktı.