SOL Parti Sözcüsü İşleyen seçim sonuçlarını “AKP ve ittifakının çözülme süreci” olarak değerlendirdi. İşleyen, “Yaşananlar rejimin karşısında duran toplumsal gerçekliğin sandığa yansımasıdır” dedi.

Seçmen iktidarın karşısında saf tuttu
SOL Parti’nin Saratlı Belediyesi’ni kazanmasının ardından halk zaferi kutladı. (Fotoğraflar: BirGün)

Asena TUNCA

Yerel seçim sonucu ülkenin siyasal ikliminde beklenmedik bir değişikliğe yol açtı. Seçim sonuçlarının rejime yansımasını, muhalefetin tutumunu ve sol-sosyalistlerin sürece yaklaşımını SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen’le konuştuk.

SEÇİM DERSLERLE DOLU

Tüm siyasi partiler seçimin önemli dersleri olduğunu ve bu dersleri almaya çalıştıklarını söylüyor. Bu tespit sonrası nasıl aksiyon alınacak ona bakacağız.

Bir süredir AKP-MHP iktidarının çözülme sürecinde olduğu, toplumsal desteklerini giderek kaybettikleri gerçeklik mevcuttu. Aslında bugün gördüğümüz tablo 2023 Mayıs seçimlerinde de geçerliydi. Erdoğan’ın toplumu sürüklediği açlığa, sefalete karşı büyük bir tepki var. Gençler, kadınlar uzun zamandır mücadele içerisinde ve bu rejimden kurtulmak istiyor. 2023 Mayıs seçimlerinde yenilgi iktidarın baskı ve hileyle dolu hamlelerinin yanında muhalefetin büyük yanlışları nedeniyle gerçekleşti. Yani bugün yaşadığımız sonuç 10 ay gecikmiş bir sonuçtur.

Önder İşleyen, BirGün TV’ye konuk oldu.

TOPLUMUN DİRENİŞİ SANDIĞA YANSIDI

Bu seçimin en belirgin sonucu AKP ile birlikte AKP’nin yanında olan MHP ve onun saflarına doğru geçiş yapan İYİ Parti dâhil olmak üzere geniş bir siyasal çevrenin çözülme içerisinde olması. Büyük bir yenilgi aldılar. Yerel seçime, şeriat çağrılarının sokaklara yansıdığı bir tablo içerisinde gidildi. İktidar, Türkiye’nin en gerici kesimlerine, mafyaya, tarikata, çetelere dayanarak ayakta kalmaya çalıştı. Ancak bir yere kadar ilerleyebildi.

Mayıs’ta HÜDAPAR dahil herkesi yanına alarak burun farkıyla, Pirus zaferi kazanmıştı. Bu seçimde ise toplumsal gerçeğin yansıması açığa çıktı. Böylece ülkedeki moral üstünlük tekrar muhalefet cephesine geçti. İktidarın siyaseti tek kale maça çevirmeye yöneldiği, dinci ataklarla ve yeni Anayasa gündemiyle rejimi tahkim etmeye dönük hamlesini yerel seçim zaferiyle taçlandırmayı hedeflemişti. Ama bu tablodan zayıflayarak çıktı. Önümüzdeki süreç tabii ki bu rejimden kurtulma süreci. Bu yeni güçle birlikte sürecek mücadeleler sonuç alacak. Toplumdaki devrimci, ilerici değişim dinamiklerinin kendisini ayağa kalkarak gösterdiği bir gerçeklik içinde mücadele edeceğiz.

Erdoğan’ın ilk açıklaması bir nefes alma açıklaması. Mevcut durumu kabullenerek bunu nasıl ortadan kaldıracağına yönelik yeni bir stratejiye ihtiyacı var. Belki yeni ittifaklara ihtiyacı var. Ama şu çok açık ki, ne AKP ne Erdoğan ne de AKP-MHP bloku Türkiye’de her istediğini yapabilecek bir güçte değil. Sonuçta bir tek adam rejimi ve onun üzerine kurulmuş, liderliği etrafında dönen bir parti var. Onun da gücünün, etki alanının giderek zayıfladığı büyüsünün de bozulduğu çok ciddi bir yenilgi aldılar. Dolayısıyla yeni oyun kurmaya çalışacaklardır. Ama burada oluşan denge onların oyunlarını bozabilecek bir kuvvetin Türkiye toplumunda var olduğunu bir kez daha gösterdi. İşleri hiç kolay olmayacak.

TOPLUMUN REFLEKSİ VAN’DA ORTAYA ÇIKTI

Van’da bir tür yenilgi sonrası sınama oldu diyebiliriz. Pusu içerisinde fiili bir kayyum girişimiyle karşı karşıya kaldı Van halkı. Hızla gösterilen reaksiyon ve o reaksiyona Türkiye’nin her tarafından dayanışma içinde olunmasıyla birlikte, halkın orada gösterdiği direniş sonuç verdi. Bu da aslında bir göstergedir. Her şeyi istedikleri gibi yapamayacaklarının bir göstergesi. Bazen rakamlar yanıltıcı olur. Mayıs seçimleri öyle bir atmosfer yarattı ki kısa sürede dağıldı ama ilk yarattığı tablo ‘Bu ülke değişmez, artık geri dönüşsüz bir yola girdi, mümkün değil buradan çıkılamaz’ şeklindeydi. Ama bunun bir kez açığa çıkıp görülmesi lazımdı. Seçime giderken birkaç atak vardı aslında. Cumhuriyet’in 100. yılında ülkenin tüm sokaklarında insanlar kendiliğinden AKP’ye karşı bir reaksiyon gösterdi. ‘Ona rağmen bitmedi’ demenin bir yoluydu. Onun peşinden, bizlerin de sokaklarda şeriata karşı gösterdiği tepkiler giderek muhalefetin birikmeye başladığı bir tablo vardı. Bu seçim sürecine de yansıdı. Toplum ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gördü. Dolayısıyla bununla karşı karşıya artık AKP. ‘Her şeyi ezip geçerim, bütün muhalefetin üzerine basarım, toplumu susturarak her istediğimi yaparım’ dönemi artık kapandı”

HALKIN ARAYIŞINA YANIT VERİLMELİ

Seçimlerin bir başka sonucu da toplumun muhalefetini aramaya devam ettiğidir. Halk AKP karşısında ortaya çıkan alternatiflere yöneliyor. Sosyalistler açısından temel mesele tam da bu. Toplumun bu ilerici kesimlerinin muhalefet arayışına ne kadar yanıt verdiğimiz, vermeye çalıştığımız ve bundan sonra ne kadar verebileceğimiz. Yerel seçimler bizim açımızdan böyle bir evreydi. Bir taraftan toplumdaki örgütlenme bilincini geliştiren bir taraftan da sol sosyalist alternatifleri ortaya çıkarabileceğimiz bir ilişki zemini olarak görebilir, mücadele zemini olarak değerlendirebilirdik. Ama sosyalistler açısından bu manada başarısız olduğunu söylememiz gerekir.

Bir Hatay meselesi vardı. Hatay’da CHP’nin gösterdiği tavır, onun peşinden Gökhan Zan meselesinin başlangıcından sonuna kadar gösterilen tutumlar, bir taraftan Defne’deki ortaya çıkan rekabetçi tavır vardı. Yine Dersim İttifakı meselesinin oluşum sürecindeki sosyalistlerin, DEM’in birbirleriyle olan rekabetlerini gördüğümüz bir tablo var. Bunlar yetmezmiş gibi sosyalistler toplumun taleplerinin taşıyıcısı olmak yerine biraz burjuva siyasetinde gördüğümüz ‘oy avcılığı’ diye ifade edebileceğimiz kişilere doğru yaslanarak başarı elde etmeye çalıştılar. Bunlar sosyalistler adına fotoğrafın bundan sonra da tartışılması gereken başlıklar olacak.

Seçim dönemi boyunca çeşitli noktalarda özellikle sosyalistlerin birlikte olabileceği noktalarda bir dayanışma ilişkisinin, buna dayalı birleşik mücadele ilişkisinin geliştirilmesi için sorumlu davrandık, elimizden geleni yapmaya çalıştık. Özellikle Hatay için çok geçerli ama başarılı olamadık. Çünkü bu anlayışın üstesinden gelemedik. Mayıs seçimlerini de hatırlarsak, bir tür kim parlamentoda ne kadar daha fazla temsil olacak rekabetiyle, aynı ittifak içerisinde olan partilerin bile seçim boyunca birbirleriyle yarıştığı bir seçimdi. Bu yarış içerisinde kim parlamentoya girecek derken ülkenin kaderinin gerici iktidara teslim edildiği bir yanlışın parçasıydı. Burada bunun bir devamını gördük. Önümüzdeki süreçte mutlaka bu anlayışın eleştirisinin ortaya konularak Türkiye’de solun bir başka anlayışa, daha sorumlu, daha dayanışmacı, toplum sorunlarını ön plana alan bir yaklaşıma doğru evrilmesi için kendimizi de sorumlu görüyoruz.

Sol kuşkusuz sadece bunlar değil. Solun doğru bulduğu noktalara da bakmak lazım. Bu doğruların halkla birlikte, onun mücadelesi ve onun talepleri etrafında örgütlendiğinde, onun yol göstericiliğinde örgütlendiğinde ve kendi çıkarlarını ön plana almayan bir sorumlu anlayışla davrandığında başarmak mümkün. SOL Parti’nin bu konudaki mütevazı çabalarının bazı yerlerde yerel iktidara dönüşmüş olması bizim açımızdan böyle bir siyaset anlayışının bir sonucu. Önümüzdeki dönem sadece bir söze dayalı, eleştiriye dayalı bir şey değil doğrudan eyleme dayalı, deneyime, pratiğe dayalı toplumsallaşan mücadeleleri çoğalttığımız oranda Türkiye solundaki bu şey ortadan kalkacaktır. Çünkü büyük oranda örgütlü olmaktan uzaklaşmış, toplumun içerisindeki örgütlenmelere dayalı bir mücadeleden uzaklaşmış onun yerine daha yukardan ve toplumda öne çıkabilecek bazı figürler etrafında dönen bir pop siyaset var. Bu siyaset kimi zaman parlayabilir ama kalıcı olabilmesi ve gerçek dönüşümlere yol açabilmesi hiç kolay değil.

SOSYALİST HAREKET TOPLUMSALLAŞMALI

Geçen 10 yıl içerisinde popülerleşen sol hareketler hızla çöküşe gitti. Medyanın kadrajından çıktığında aslında toplumun da kadrajından çıkan, gerçek örgütlenmelere dayanmayan bir solun Türkiye’de önümüzdeki dönemde etkili olabilme şansı yok. Dolayısıyla sosyalist hareket yeniden taşralaşan, toplumsallaşan; toplumun, işçilerin, gençlerin, kadınların içerisinde örgütlenen, gücünü oradan alan bir sol harekete dönmemiz lazım. Sabırlı, fedakâr mücadeleler ister. Devrimcilik de böyle bir şey zaten. Dolayısıyla devrimciliğin bütün iyiliği, güzelliği,  dayanışmayı, kardeşliği toplumun içinde çoğaltarak örgütlendiği, fedakârlık ettiği, kolektif örgütlenmelere dayanan siyaseti var etmemiz lazım. Önemli olan sosyalistlerin, toplumun bu arayışıyla ne kadar buluşup buluşmayacağı. Seçim akşamı bizim için de çok mutlu edici gelişmelerdi hem Hozat’ta hem Saratlı’da seçimleri kazanmamız. Kemalpaşa’ya üzüldüğümüzü de söyleyeyim. Orada da çok emekle mücadele etti arkadaşlarımız. Diğer girdiğimiz her nokta da öyle. Kazandığımızda şöyle bir reaksiyon gördük, bütün insanlara umut oldu. SOL Parti’nin kazanması sadece SOL Parti’yle ilgili değil.