Sefa Yılmaz yeni yıla giremedi, Yeni Türkiye’nin 2015 yılını göremeyecek.

Her küçük insan hikâyesinin ardında duran zerre ilgilenmediğimiz o meşum büyük hikâyeyi bize bırakıp gitti.

2014 alacakaranlık kuşağı gibi batarken, son bakışı son nefesiyle donmuş kalmış binlerce göze Sefa’nın gözleri de katılmıştı...

Darbe, kumpas çığlıkları, karanlık güç, hain uyarıları dolu Yeni Yıl mesajları arasında O; başını, arızalanan sıkma makinesine bakım yaparken kaptırıp can verdi.

34 yaşındaki Sefa Yılmaz, Tuzla’nın “en büyük” deri fabrikasında çalışıyor ve arkadaşlarıyla bölgenin “en düşük” ücretine talim ediyordu.

Anlaşıldığı gibi Sefa Yılmaz, yılbaşı tatilini İslamcı PR fırsatına çevirip, muhafazakâr kapitalistle havaalanında ihram kuşanıp yedi yıldızlı Kabe manzaralı Umre oteline gittiğini twitterdan bildiren malum sınıftan değildi.

Hele Cuma hutbelerinde her hafta okunan “akrabalarını koru, kolla” ayeti gereğince Bakan, vekil yakınlarını “yüksek maaşlı”  kadrolara atayan “güçle” soy bağı da yoktu.

Sefa Yılmaz, siyaseten cihanda güç allamesi haline gelen veya kamu kaynak transferiyle “karunlaşan” İslamcı neo-egemenlere bahşedilen “günah işleme özgürlüğünden de” muaftı.

Mesela Sefa’ın son on yılda “dehşetli” ebatta işlerini büyüten patronu sendikayı “haram”, sendikal örgütlenmenin “günah işlemek” olduğunu söyleyip, sendikaya üye olanları işten kovan “mümin kudretiyle” ıslah edermiş.

Sefa’nın işe alırken işçilere “namaz ve dua bilme” şartı koyan, “Allah rızası için çalışıyorsunuz” telkini yapan o dindar patronu  “canlı emek, alın terini” ucuza sermayesine katmakla yetinmemişti..   

Sendikasız taşeron Sefa’yı başka bir adreste çalışıyor gösterirken  milli menfaat diye şahsi çıkarını gözeten gayet “rasyonel” İslamcı kapitalist oluvermişti.

Pek tabii ki “dindar/kul hakkı yemez” patron- “bir lokma/bir hırkaya razı” bırakılmış işçi kapitalist sömürü ilişkisinde “kader birlikteliği” çok kısa sürerdi.

Nitekim İstanbul Müftülüğü’nün iş cinayetlerine karşı tedbir olarak “hutbe okutma” ama “ ölçüsüz önlem alarak Allah’a olan güveni sarsmayın” uhrevi tavsiyesine uygun, “usta” makine bakımcılarını daha  yeni kapının önüne koyan patron  Sefa’nın “kaderine asla müdahale” etmemiş.

Ve “iş güvenliğinden, sendikal/sosyal haklardan, iş sağlığından” mahrum bırakılmış iki çocuklu Sefa  bakım yaptığı o makineye kafası sıkışarak can vermişti.

Bu patronajı “zenginlikle” sınayan  fani alemde yalnızlaşmış, bütün kolektif enerjisi yutulmuş, dinine ve emeğine yabancılaşmış “taşeron emekçi” imtihanı da böylece sona ermişti.       

Sefa’nın ölümünü tevekkülle karşılayacak dini yorum bile MEB’nın tüm eğitim kurumlarındaki öğrencilere seminer şeklinde vereceği “değerler eğitimi”  kitapçığında yer verilmişti.

Kitapçıkta “İslami ölçülerle ve iman ışığında kurduğumuz yuvalar bir cennet köşesi ve saadet köşesi olurdu” yazarken İslamcı muhafazakârlık kisvesi altında “organize edilmiş” vahşi kapitalist üretim  mekânlarında iştahla yenen kul hakkı, sömürülen emek ve alınan canlar için tek bir satır bulamazdınız.

Ama “ölüm bir nimettir, çoğu zaman ağırlaşmış bir hayat yükünden kurtulmak, dünyanın ezici, boğucu, sıkıntılı hallerinden kurtuluş “ ifadeleri size “değer eğitimine” tabii tutulacak çocukların Yeni Türkiye’nin “uçurum” eşitsizlik,  adaletsizlik ve kara yolsuzluğuna karşı nasıl yoğun “aşılanacaklarını” anlatırdı!