Depremden bu yana halkın gösterdiği dayanışma duygusu uzman ekiplerin çabası kadar benzersiz. Kültür üreticilerinin orada olması sadece binaların değil sembolik düzenin de yıkıldığını hatırlatıyor bize.

Sembolik düzen yıkıldı, biz birleştik
İBB’nin depremzedeler için başlattığı ‘Yardım Kampanyası’na çok sayıda sanatçı destek verdi. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Murat TIRPAN

6 Şubat sabahı acı bir telefon bildirimiyle uyanmamızın ardından geçen saatlerde depremin büyüklüğü ve dehşeti karşısında verdiğimiz karmaşık tepkiler kadar hızla bölgeye giden gönüllülerin çabaları karşısında hissettiklerimiz de biz gidip bir binadan taş kaldıramayanlar için önemliydi. Televizyon ekranlarının, YouTube kanalları ya da Twitter gibi sosyal mecraların kadrajlarına neredeyse depremzedeler kadar, hatta onlardan çok yardım için orada olanların girdiğini hatırlayalım.


Bu bir haftalık süre içerisinde halkın gösterdiği dayanışma duygusu uzman ekiplerin çabası kadar benzersiz. Bu insanlar arasında ekranlardan, sahnelerden, sosyal medyadan tanıdığımız birçok sanatçı, influencer ya da bilim insanı da var. Hakkındaki tartışmaları bir kenara bırakırsak, örneğin bir zamanlar sadece şarkıcı olarak bildiğimiz Haluk Levent'in Ahbap ofisinde Kıvanç Tatlıtuğ'u, Özge Özpirinçci'yi, Kenan İmirzalıoğlu'nu ve diğer sanatçıları gördüğümüzde neden ayrıca duygulanıyoruz? Bir tiyatro topluluğunun bölgedeki çocuklara oyun hazırladığını duyduğumuzda, film setlerinden gelen karavanları gördüğümüzde ya da ünlü bir bilim insanı eldivenlerini giyip moloz kaldırdığını gördüğümüzde gözyaşlarımız kolayca dökülmüyor mu? Kültür üreticilerinin orada olması sadece binaların değil sembolik düzenin de yıkıldığını, askıya alındığını hatırlatır bize çünkü.

SEMBOLİK DÜZENİN ASKIYA ALINMASI

Felaketin sonucunda sadece binalar yıkılmaz, bu insanların ürettikleri sanatın ya da performatif işlerin de dahil olduğu sembolik düzen de askıya alınır, hatta çöker. Doğal afetler, salgın hastalıklar ve insan yapımı felaketler gibi olaylar Lacan'ın “gerçek” olarak tarif ettiğinin, o can acıtan tokatın bir tezahürü olarak görülebilir. Bu olaylar sembolik düzeni bozar ve gerçeği ön plana çıkararak hayatlarımızın ve bizi ayakta tutan sembolik yapıların kırılganlığını açığa çıkarır.

Böyle durumlarda sosyal medyada sık sık gördüğümüz gibi bir afet karşısında toplumun simgesel yapıları yıkılırken insanların en temel ihtiyaçları ve içgüdüleri ön plana çıkar. Örneğin, bir depremin ardından insanlar, normalde sembolik düzende bastırılan daha derin arzularını ve dürtülerini açığa çıkararak, temel ihtiyaç malzemelerini yağmalamaya ve istiflemeye başvurabilirler. İnsanlar durumu anlamlandırmak ve yapısını ve düzenini kaybetmiş gibi görünen bir dünyada anlam bulmak için mücadele ederken, bu kaos ve kafa karışıklığı derin bir anlam bozukluğu duygusu yaratır.

İHTİYACIMIZ OLAN OLAĞANÜSTÜ HAL!

İşte tam da bu noktada sembolik düzenin önemli temsilcileri/kurucuları olan sanat-bilim-kültür insanlarının felaketin tam ortasında mantıklı ve organize bir şekilde çalışıyor olması, yardım etmek için didinip durmaları bu derin anlam kaybımızı teselli etmekte, en azından işaret etmekte ve tekrar sembolik düzene dönebilmek için bir kapı aralamaktadır.

Bu duruma sadece bir teselli ve düzen umudu olarak bakmamak da gerek. Lacancılar için gerçek, yalnızca bir kaos ve yıkım alanı değil, aynı zamanda potansiyel bir yenilenme ve yaratıcılık kaynağıdır. İnsanlar gerçekle yüzleşirler ve bu yüzleşme sadece kentleri değil sembolik düzeni daha anlamlı ve tatmin edici bir şekilde yeniden inşa etmemize fırsat da sağlayabilir.

Bu anlamda felaketin yarattığı durumdan değişerek çıkabilme şansımızın olduğunu, acının ve öfkenin şekillendireceği yeni umutlar olabileceğini vurgulamak gerek. Yaşadığımız acı örnekteki gibi kriz zamanlarında devletler, krizin tehdit ettiği otoritesini yeniden sağlamak için geçici olarak olağanüstü hal ilan ederler. Covid-19 krizi sırasında, devlet tecrit ve karantina gibi acil durum önlemleri ilan ettiğinde, Slavoj Žižek bu tür bir anda Benjamin'in “gerçek bir olağanüstü hal” dediği şey için bir olasılık görüyordu: Kapitalizmin sürekliliğini durduran, özelleştirme “barbarlığını” ortadan kaldıran ve “dayanışma” dediği şeyi yoğunlaştıran bir andır bu. Bu andan yola çıkarak İHA’ların SİHA’ların sembolize ettiği bir olağanüstü halden çok sanatçılar, bilim adamları, influencerlar ve elbette aklı başında politikacıların izini sürmesi gereken bir olağanüstü hale ihtiyacımız var.

İKİ FARKLI TEHLİKEDEN KAÇINMAK ÖNEMLİ

Bunu yapabilmek için karşımızdaki iki tehlikeli yoldan da kaçınmak önem arz ediyor, felaketle ilgili aşırı empati geliştirip “üstlenilmiş bir travma” ile pasifize olmamak ve felaketi kendi söyleminin bozulmaması için dramatik bir seyirlik hale getirme ihtimali olan iktidarın/medyanın görsel üretimi içerisinde boğulmamak. Bunu yapabilmek için Susan Sontag’ın öğüdünü dinlemek yararlı olabilir. Sontag “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı kitabında empati'nin kriz durumlarındaki tepkilerimizin önemli bir bileşeni olduğunu ve bir topluluk ve dayanışma duygusu oluşturmaya yardımcı olabileceğini savunuyordu; “Empati sadece hayal gücü ve duyguya dayalı bir konu değildir; aynı zamanda bilgilendirilmiş bir analize de dayanır, bir özel bağlam ve tarihi anlamaya yöntemdir.” Özetle başkalarını gerçekten anlamak ve yardım etmek için durumun bağlamını ve tarihini de bilmemiz gerekir. Žižek, felaketlere karşı duygusal tepkilerimizin, olayın anındaki deneyimimizle birlikte kültür, sosyal ve tarihi bağlamlarımızın karışımı tarafından şekillendiğini iddia ederken söylediği tam da aynı şey değil mi?

Felaketlerin etkisi sadece duygusal tepkilerimizi şekillendirmekle kalmaz, sembolik ve estetik deneyimlerimizi de etkiler. Felaketlere karşı olan tepkilerimizin arasında yıkım ile yok olan estetik deneyimi yeniden inşa etme isteğimiz de vardır. Bu estetik deneyim elbette tüm bir sembolik pratiğin bir parçasıdır. Bunun için bunu bize sürekli hatırlatacak sanatçıların orada olması, yardımlarının maddi ve insanı boyutu bir yana sadece evleri değil toplumsal düzeni de daha sağlam temeller üzerine kurabilmenin işaretleri olarak hatırlanmalı.