İzzet Göldeli’nin yeni çıkan bir ‘toplu şiirler’ kitabı olan ‘Çıplak Kalem’i şair aşıkları için değil ama şiir aşıkları için

Serçeler toplanmış saçakta

Onur Akyıl

Gericiliğin ülke şiirini aydınların elleriyle boğduğu bir dönemde, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden tabir-i caizse ilaç gibi bir kitap geldi: Çıplak Kalem. Bir ‘toplu şiirler’ kitabı olan Çıplak Kalem şiirimizin bana kalırsa en önemli isimlerinden biri olan İzzet Göldeli’ye ait.

Göldeli, yaşadığı ve yazdığı her dönemi etkili ve toplumdan yana okumayı başarabilmiş, bununla birlikte insanın her zaman yalnızlığı aralayarak hayata baktığını da atlamamış bir ozan. Göldeli, onu şiire yönelten, şiir yazmasını sağlayan, kısacası kendi gerçeğiyle buluşturan şeyleri bir bataklığa çevirmemiş hiçbir zaman. Önce kendini, sonra okuru / insanları bu çamurun içinde, sağa çeken ticari taksiler gibi müşteri memnuniyeti arayanlara bırakmamış; hem kendini, hem okurunu hayatın soluklandığı her yerde, her şeyde bir dengeye oturtmayı başarmış… Sanırım bir şairlik mevzusundan bahsedilecekse konunun düğümlendiği yer de burası… Ağzı dolu dolu organizasyon solculuğu yapanların, şair olarak kendine paranın saltanatında gedik açmaya çalışanların ötesinde / karşısında şiirin yeniden kuracağı dünyanın bayrağı olarak dalgalanıyor Göldeli de, şiirleri de.

Vardiya, bir sınıf şiiri
İzzet Göldeli’nin bu yüzden daha ziyade işi gücü şiir olanların bildiği bir isim olması şaşırtmıyor beni; belki Mayıs Müzik Topluluğu’nun hafızalara kazınan Gülizar şarkısının peşine düşenler anımsarlar bir de. ‘Serçeler toplanmış saçakta / Kapıda ölümler sevdalar / Nerde sevincin gül yüzü / Nerede Gülizar?’ Evet bu aklımıza kazınan şarkı, İzzet Göldeli’nin Sis Çanı kitabında yer alan Vardiya şiirinin dizelerinin yorumlanması ve bestelenmesiyle ortaya çıkmıştır. Bir sınıf şiiridir aslında bu şiir, tütün fabrikasında geçen, İzmir’e yayılan bir aşkın dizelere sığmaya çalışması, kendine şiirin sonsuz evreninde yer aramasıdır.

Uzun zaman Vardiya şiirinin peşinden koşmuş, bu şiirin hikâyesini, tarihini aramış biri olarak, sonunda Vardiya şiiri ile ilgili merak ettiğim her şeyi bizzat İzzet Gödeli’den dinleme şansına kavuştum. Elbette söz İzmir, fabrika ve varoşlar olunca konu dönüp dolaşıp bilenlerin çok iyi bildiği, bilmeyenlerin adından bile haberdar olmadığı, bir yokuşta, ağzından köpükler akarken yaşamını yitirmek zorunda kalan Ender Sarıyatı’ya geldi… Çok şey konuştuk İzzet Göldeli ile Gültepe yokuşlarından, hayata, İzmir’e, şiire uzanan bir dolu şey. Sarsıcı ve unutulması imkân dâhilinde olmayan onlarca anı…

‘Ünlü’ olamazsınız ama...
İşte bütün bu anıların ve elbette daha fazlasının dizelerle izlenen görkemli ırmağından oluşuyor Çıplak Kalem. Evet bir ‘toplu şiir’ kitabı Çıplak Kalem ama başka şairlerimizin ‘toplu şiirler‘ başlığıyla yayımlanan kitaplarına göre daha ‘sağlıklı’ bir atmosfere sahip. Bunun nedeni sanırım, İzzet Göldeli’nin çıraklık aşamasının da ayrı bir ustalık barındırması. Ozanın aksayarak yürüdüğü bir dönem yok kişisel şiir tarihinde, her zaman ayaklarını yere sağlam basmış biri Göldeli. Yalnız kendi şiir tarihi de değil; şiirin insan adına tarihselleşmesi demeliyiz belki de. Vedaların, karşılaşmaların, bekleyişlerin dönüp dolaşıp, insanın çoğu zaman dışında kaldığı ama buna rağmen öznesi olduğu garip akışında oluşan ve insan tarafından olmasa da, insan adına bir tarih oluşturan, gerçeğin soyutla kucaklaştığı değişik bir alan, tartışmasız bir şaşkınlık var bu şiirlerde. İzzet Göldeli şiirlerindeki çarpıcılığın nedeni de bu. Ozan ne öyküleştirmeye şiiri kurtarması için fazla yüz veriyor ne de soyut çeşitlemelerini gerçekle tümden kopmuş bir bağ üzerinden gerçekleştiriyor. Bu şiir açısından zor bir oluşu imler; böyle bir şiire erdiğinizde ‘ünlü’ olamazsınız ama kesinlikle şair olursunuz.

Ender Sarıyatı’ya ithaf edilmiş
Bu anlamda öyle çok örnekle dolu ki İzzet Göldeli’nin toplu şiirlerinden oluşan Çıplak Kalemi, imkân olsa bütün kitabı bu yazıya sığdırmak isterdim. Yukarıda bahsettiğimiz Vardiya şiirinin hemen öncesinde yer alan Ender Ender şiiri örneğin; evet yine yazımızda bahsi geçen Ender Sarıyatı’ya ithaf edilmiş. Ozan, Sarıyatı’nın ardından şunları söylemiş: ‘Ne iri başlıklar vardı / Ölüm haberinde / Ne ağıtçılar, çığırtkanlar / Ne de alakargalar / Akbabalar. / Evdekileri saymazsan / Bir demiryolundaki zeytinler / Selviler / Bir de- / Seni yaşam dediğin / O garip yumağa bağlayan / Daracık İzmir sokağıyla / Pencerendeki çiçekler / Duydu öldüğünü.” Yukarıda yazdığımızda belki kimilerinin tuhaf ve anlamsız bulduğu, Göldeli şiirine ilişkin ve onu ‘kesinlike şair’ yapan zihin ve dil uyumu burada öyle güzel okunuyor ve görülüyor ki… Bununla birlikte ‘sıkı’ şiirde temelde aradığımız rahat söyleyiş anlamında da İzzet Göldeli’nin şiirin yakın okuru açısından oldukça başarılı örnekler var; ozanın Eksen kitabında yer alan Altmış Sekiz isimli şiiri bu duruma örnek teşkil edebilir:
‘Vedalaşmıştık / İzmir’e giden bir trende / iktidardaydı hüzün / Sığmazdı kalpler / Dizelere / Neye dokunsak / Bir varmış olurdu.’ Yazı boyunca kısaca değinsek de, söylemek istediğimiz her şey burada son derece açık bir biçimde çıkmış karşımıza. İzzet Göldeli şiirin nerede savrulması ve nerede toplanması gerektiğini öylesine iyi bilen bir şair ki şiir okurunun melankoli saplantısını bile yerle bir ediyor. Bu ne demek; aslında son derece önemli bir şey: Neden bu denli kapanan / kapalı şeyleri seviyor bu ülke? Açılan, dışa dönen ve insanı çıkarıldığı, dışında bırakıldığı hayata yeniden ekleyen şiirler sevilmeli oysa… Bulgar partizanlarının hücre duvarlarına, hatta bedenlerine yazdıkları yaşama çağıran şiirler…

İşte işin burası dünyanın ve hayatın ne kadarlık bir aralıktan görüldüğüyle ilgili. İzzet Göldeli’nin hayata baktığı aralık ise son derece geniş. Örneğin ünlü ressam Bosch’un adını taşıyan bir şiiri var ozanın ve şöyle diyor: ‘Devrilir cüce gün // Camın ardındasın’

Sonuç? Şair aşıkları için değil ama şiir aşıkları için mükemmel bir toplam: Çıplak Kalem.

*Başlıktaki ‘Serçeler toplanmış saçakta’ şiirde ‘Serçeler birikmiş saçakta’ olarak geçiyor.